• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Yazıklar olsun!

13 Haziran 2015
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Sizin sevindiğinize Amerikalı, İsrailli, İngiliz ve Alman da seviniyorsa yahut siz, onlara bu sevinci tattırma imkanı vermişseniz yazıklar olsun size!

Kavramlarla oynanıyor. Kavramlar, herkes için geçerli olan hakikatler olarak değil de birilerinin işine geldiği gibi kullanılmaya başlayınca; ‘terör’ nedir, ‘terörist’ kimdir? ‘Saldırı’ nedir, ‘savunma’ nedir? ‘Zulüm’ nedir, ‘zalim’ kimdir? ‘Hak’ ve ‘haksızlık’ nedir? 

Bu tanımları herkes kendi tarafına göre yontuyor. Zulüm zulümdür. Onu yapan ister Müslüman, ister Hıristiyan, ister Yahudi olsun fark etmez. Peygamber Efendimiz ‘Hırsızlık yapan kızım Fatıma da olsa, vallahi cezasını verirdim’ buyurarak suçlunun konumunun önemli olmadığına dikkatleri çekiyor. 

Kim tanımlayacak bu kavramları? Bu kavramları tanımlama hakkını sadece ABD, İsrail, İngiltere, Rusya yahut BM (Birleşmiş Milletlere) mi vereceğiz? Böyle olursa İsrail’in yüzlerce masumun canlarına mal olan katliamlarını gerçekleştirdiği harekatın adı ‘Barış Harekatı’ bu zalimlere karşı kendini ve işgal altındaki vatanlarını savunan Filistinlilerin meşru müdafaası ‘terör saldırısı’ olup çıkmaz mı? Bunlar ‘düzeltme rolünü oynayan bozguncular’ değil mi? İsrail, ABD, İngiltere ve diğer devletler kana doymayan vampir gibi zayıfların sırtından kan emerek şişiyor. Onların ve o izi sürenlerin müreffeh olması için, başkalarının daha fazla aç kalması gerekiyor. Onların sömürmesi için, başkalarının daha fazla çalışıp alın teri dökmesi gerekiyor. Onların daha fazla keyif çatmaları için, dünyayı cehenneme çevirmeleri, her tarafı ateşe vermeleri gerekiyor. Onların neşeli ve mutlu olmaları için, başkalarının ağlayıp ızdırab çekmeleri gerekiyor. Bunlar, hem davacı, hem savcı, hem hâkim, hem de cellat rolünde. Müslüman halka (nerede olursa olsun) karşı yargısız infazı gerçekleştiriyor. Yanına da suç ortakları arıyor. Cinayetlerine yardım ve yataklık yapmayanları ‘terörü destekleyenler’ olarak damgalıyor. Terörü yok etme adı altında terörün en kepazesini işliyorlar. Doymak bilmiyor, çokla yetinmiyor. ‘Ölçüyü ben koyarım’ diyor. Kimin haklı, kimin haksız olacağını kendisi belirliyor. Güç ve kuvvetini, ölüm kusan silahlarını göstererek yapıyor. Elleri kanlı siyaset yapanların, onlara destek verenlerin, çıkan hercü merce (kaosa) sevinenlerin şu hallerinden ibret almamak mümkün mü? ABD başta olmak üzere diğer ‘şer ittifakı’ içinde olan devletlerin İslam’a ve İslam dünyasına karşı her hal ve şartta topyekûn bir savaşa giriştiğini bildiğimiz halde, onlarla beraber hareket etme, onların aydınlarından medet umma, kendi ülkesinin devlet adamlarına hakaretlerinin benzerlerini yapma, ‘akıl tutulması’ndan başka ne ile izah edilebilir? 

Son yaşadığımız olaylar, bildiklerimizle, okuduklarımızla, dinlediklerimizle amel etmediğimizi gösteriyor. Hani Müslümanlar olarak Allah ve Rasulünü hakem tayin edecektik. Hani hakiki pehlivan öfkesini yutandı. Hani ifrat ve tefride düşmeyip makul ve mutedil hareket edecektik. Hani sevgide de nefrette de ölçüyü kaçırmayacaktık. Hani dinimiz, sadece ibadetlerden müteşekkil bir din olmayıp hayat nizamımızdı. Hani din kardeşimizi kendimize tercih edecektik. Hani cemaat, cemiyet, vakıf, dernek, bütün kurumlar vesile, dinimize hizmet gaye idi. Hani araç ile amacı karıştırmayacaktık. Hani bir vücudun organları gibiydik. Daha bir sürü ‘Hani’ ile başlayan cümleler kurabiliriz. Bunlar da gösteriyor ki, ‘iman-amel-ihlas-ihsan’ hususunda problemlerimiz var demektir. Mü’min; imanı için yaşayan, dünyaya gelişini imtihan için bilen, ebediyete kadar iman/küfür mücadelesinin bitmeyeceğinin şuurundaki adamdır. 

‘Din Kardeşliği’mize veremeyeceği zararı, biz kendi kendimize verebiliyoruz. Gayet de rahatız maşallah! Peygamberler bile hata yapabiliyor, ama bizim büyüklerimiz masum sanki. Bir ‘nefs muhasebesi’ bu kadar zor mu? Bir ‘özür dilemek, bir helalleşme içinde bulunmak karizmamızı mı çizdirir? Yapılan iyilikleri takdir etmek aczimize mi hamledilir? Yanıldığımızı kabullenmemiz, hatamızı üstlenmemiz, hata ettiğimizi söylememiz bizi büyültür mü, küçültür mü? Bizi dinlemeyen, bize hak vermeyen herkesi rakip, hataları düzeltmeye kalkanları hasım gibi algılamak bizi nereye götürür? Eleştiriye kapalı olmak, her yaptığını mükemmel görmek olgun bir Müslüman tavrı mıdır? Kendilerinin ‘özel’ olduğunu düşünmek, etraflarındakilerin de öyle düşünmelerini istemek örnek insanlara yakışır mı? Yoksa bizim yanlışlarımız bir başka mı, hatalarımızda hikmet mi var? Tokatlarımızın, azarlarımızın adı bile şefkat ve merhamet mi oldu? Kendimizi her faaliyetin “olmazsa olmazı” mı kabul ediyoruz?  Vefalı olmanın, kadir/kıymet bilmenin bizim mümeyyiz vasfımız olduğu bu kadar çabuk mu unutulur? ‘Tarihini bilmeyen milletler hafıza kaybına uğramış gibidir’ sözünü naklederken geçmişte yaşananların tekerrür etmemesi için gayret göstermek ne zamandan beri tahrik muamelesi görür oldu? Çıkarılan şu hercümercin önlenmesi için dışarıya sipariş mi vereceğiz? Nerede gönül dünyamızın insanları, nerede itibarlı olan, sözü dinlenir akil adamlar, nerede nüfuz sahibi âlimlerimiz… Nerede mürşidlerimiz, mübelliğlerimiz, mürebbilerimiz… Nerede ağabeylerimiz, ablalarımız, hocalarımız... Peygamber Efendimizin izinin sürüldüğü, sünnete bağlılığının hep dile getirildiği, hep ‘fırkayı naciye’ deyip duran bütün teşkilatlar; Hepiniz bugün için varsınız, tarihi hizmetler sizi bekliyor. Misyonunuzun, vizyonunuzun gereklerini yerine getirmek asıl bugünler için değil mi? Bugün önleyemediğiniz kargaşalıkları ne zaman önleyecek, ‘mü’minler muhakkak kardeştir’ emri ilahisini ‘niçin gerçekleştirmediniz’ sualine amelî cevabınızı ne zaman vereceksiniz?

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23