• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Temel meselemiz, insan ve eğitim meselemizdir!

23 Eylül 2017
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

2017-2018 Eğitim Öğretim yılının memleketimize, milletimize ve Ümmeti Muhammed için hayırlı olmasını Allah Teala’dan niyaz ediyoruz. 

Temeldeki mesele, insan ve eğitim meselesidir. Öyle bir eğitim gerçekleştirmeliydik ki kültür erozyonunu durdurup, özlenen vasıflarla mücehhez, “Şahsiyetli adam” yetiştirebilelim. Şahsiyetli adam da kendi değerlerimizle bezenmiş hayat tarzımızda, millî olan/olması gereken  “eğitim sistemimiz” içinde yetişir. İnsanı tanımadan, insanı fıtratının dışında bir eğitime tâbi tutarak, hangi güzel neticelere, huzura, sevgi-saygı toplumuna ulaşabilirsiniz?

 Küresel ısınmadan, çevre kirliliğine, insan ilişkilerinden, ekonomik hayatımıza varıncaya kadar bütün bunalımların temelinde ‘ruh kirliliği’ vardır ve bu kirlilik orman yangını gibi birbirini tutuşturarak devam etmektedir. Bu gidişin daha güzel yarınlar getireceğini ifade eden, bir tek ciddi ilim ve fikir adamı gösterilemez. İnsanı tüketip, zehir üreten, bir dehşet ve vahşet yapılanmasına günbegün giden yola medeniyet de uygarlık da denmez/denemez.. İçinde bulunduğumuz şartlar toplumu oraya götürüyor, sürüklüyor. İlk teşhis, ‘Yüreklerdeki, gönüllerdeki, gözlerdeki kuraklığın, küresel kuraklıktan daha beter’ olduğunu idrakten geçiyor. Bu sebeple ailelerin,  öğretmenlerin işi gittikçe zorlaşıyor. Verecekleri hizmet de o kadar önem arz ediyor. Elde edilen her bilgiyi veya kazandığımız her sınavı, bitirdiğimiz her okulu, rahat ve konforlu bir hayata kavuşma olarak görürsek; varlığımızla yokluğumuz arasında fark kalmaz. Başkalarının değiştirdiği kadar değişiriz, başkalarının tayin ettiği noktada dururuz, başkalarının yazdığı senaryoları uygularız.  

Tahsil hayatı; kendisine teslim edilen yavrulara, maddeyi yenecek ruh ve şahsiyet sağlamlığı vermeli. İnanan, düşünen ve hissederek yaşayan, kendi değerlerini rehber edinen bir yapının oluşmasını gerçekleştirmek durumundayız. Okumaya, düşünmeye vakit ve mecal bırakmayan bir hayat tarzı icbarının mağluplarıyız. Bu mağlubiyetten ancak kendi gayretimizle kurtuluruz. Bunu başaramazsak, çocuklarımızı da kurtaramayız. Her şeyi sisteme yıkmakla, nefsimize beraat imkânı kazandıramayız. İnsan kaybederse ‘İnsanı insan yapan değerler’ kaybederse kim ne kazanacak? Eğitim sistemimiz her öğrencinin okumayı sevmeye çalışmasını sağlamalıdır. Okullar, gençlerimize-çocuklarımıza, okuma ve düşünme sevgisi vermeli. Biz yaşadığımız yılları, anlamadan yaşıyoruz. Çünkü okumuyoruz, okuyarak düşünmüyoruz, düşünerek bakmıyoruz. Okumadan olmaz. Okumayan, ekran başında kaybolur gider. Okuma alışkanlığı âdeti, geleneği, birikimi olmayan insanlar; bilgisayar, internet ve televizyonun bağımlısı durumuna düşünce, kaybolur giderler. Meselelerin meselesi ‘okumak’tır. Okumaksızın düşünmek mümkün değildir. Bizim kültürümüzün mânevî kökü, kitaptır, düşüncedir. Okumanın faziletini ve hayırlı verimlerini kimse bizim gibi yaşayabilme talihine sahip değildir. Gençlerimizin manevi-fikri-felsefi-edebi hiçbir değerli kitabı birkaç saat okumaya dayanabilecek halleri yok. Onları adeta bezdirmişiz, tüketmişiz. Hayatın çok geniş ilgi alanlarına karşı, onları asgari mânâda olsun donatamamışız. Kabahat; eğitim anlayışımızda, hayat ve insan anlayışımızda. Her şey oradan kaynaklanıyor. Eğitimlerin eğitimi, ‘sevgi eğitimi’dir. Gönüllü, kutlu, mutlu ufuklu eğitimdir ki; onun, diploması ve mezuniyeti olmaz, herkesi hem öğrenci hem öğretici haline getiren eğitimdir. Biz ne vermemiz gerektiğini bilmediğimiz için çocuklar ve gençler ne istediklerini bilmiyorlar. Magazinin, film, televizyon, bilgisayar, internet, futbol endüstrisinin girmediği yer, nüfuz etmediği alan, kemirmediği doku kalmadı. Hız ve hazza dayalı bir yapılanma farkında olunsun/olunmasın yerleşir hale geldi. Fikir, ilim, edebiyat, estetik, politika, musiki, her şey yamuldu. Üstelik birileri sebebi oldukları neticenin aynı zamanda şikayetçisidirler. İlim ve fikir adamlarımız teşhisi koyup tedavi yolunu da gösteriyorlar: “Hız ve hazza dayalı, ayartıcı, büyüleyici, baştan çıkarıcı din-dışı kutsallıklar yeni bir din veya yeni bir kutsallık biçimi ile karşı karşıya bırakıyor bizi: Yeni-paganizm bu. Bu yeni paganizm, çağımızda tekno-paganizm biçimine dönüşüyor. Çağın dini: Tekno-paganizm. İnsanı, aileyi, toplumu yerle bir edecek bu felâketin önünde İslâm durabilir sadece! İslâm’ın hedef tahtasına yatırılmasının sebebi bu. Tekno-paganizm felâketinin önünde sadece İslâm durabilir. Bunu çok iyi biliyor bu düzenin kurucuları ve o yüzden terörizm filan gibi bahanelerle İslâm’a ölümcül bir darbe vurmaya çalışıyorlar. Bütün diğer dinler fosilleştirildi ve dize getirildi ama yalnızca İslâm fosilleştirilemedi, dönüştürülemedi ve dize getirilemedi” diyerek… 

Eğitimimize kalite getirmemiz, muhteva getirmemiz, seviye getirmemiz, ruh getirmemiz, ideal getirmemiz zaruret haline geldi. Her şeye rağmen bunu kim yapacak? Elbette ki benim çilekeş öğretmenim yapacak. İnsanın önce kendine karşı, sonra ailesine, sonra çeşitli yakınlık dairelerinden oluşan çevresine, sonra milletine, sonra insanlığa karşı sorumlulukları vardır. Unutmayalım ki; düşünmeyene sorumluluk veremezsiniz.

Eğitim; bir nevi kendi ruh köklerinden gelen kültür mirasının gelecek nesillere intikalini sağlayan süreç değil mi? Eğitim; toplumdaki sosyal veraseti (medeniyet, ahlak vs.) iletmesi gereken bir vasıta değil mi? Aileden eğitim sistemimize, medyamızdan, teknolojinin oyuncakları olan bilgisayar ve internet ağına kadar milli ve manevi değer verip, mazi-hal-istikbal köprüleri kurarak geleceğe daha güvenli bakamaz mıyız?

Gayretli, samimi Millî Eğitim Bakanına şer güçlerin hücumu, gençlerimize din-dil-tarih şuuru verme hızını kesmemeli. Bu milletin derdi bizim derdimiz. Bu milletin üzüntüsü, bizim üzüntümüz. Sıkıntısı bizim sıkıntımız. Sevinci de bizim sevincimiz. İnanan, düşünen, hisseden, şuurlu, bilgili, dengeli, insan olma problemi de çözülecek inşaallah. Şefkatle, merhametle, sevgi, saygı, edep, nezâket hamuruyla yoğrulmamış bir gençliğin, teknolojik oyuncakların kölesi hâline geleceği tehlikesini unutmayalım. ‘Teknolojiyi bilsin, bir-iki dil öğrensin, kaliteli okullardan mezun olup diplomalı olsun’ bakışını değiştirelim. İnsanımızı ‘diploma ve kariyer’ hastalığından kurtaralım. Önce insan diyerek…

Sadece bilgisayarlı-internetli eğitim, kıymet hükümleri vermez. İnançtan, ahlâktan, idealden, sevgiden, faziletten, saadetten söz etmez. O sadece maddeyle meşgul olur. Millî eğitimi millîleştirmedikçe, onun hiçbir meselesini çözemezsiniz. Millî eğitimi millîleştirmedikçe; “demokrasi”, “medeniyet”, “çağdaşlık” gibi kavramları oturtacak bir temel de bulamazsınız. Eğitime kalite, muhtevâ, seviye, ruh, ideal getirmeye mecburuz. Yüreği sevgiyle dolmayanın gözleri yaşarmaz, yaşarmayan göz görmez¸ görmeyen düşünemez, düşünmeyen yaşayamaz. 

Tekrarlıyorum: Eğitim meselesi halledilmeden hiçbir mesele halledilemez.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23