• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Mü’min kâfiri dost edinemez!

31 Ocak 2015
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Mü’min; imanı için yaşayan, dünyaya gelişini imtihan için bilen, ebediyete kadar iman/kâfir mücadelesinin bitmeyeceğinin şuurundaki adamdır. Mü’min kâfirle, münafıkla, Allah ve Rasulünün düşmanlarıyla ne pahasına olursa olsun beraber hareket edemez, birlikte olamaz. Hele kendi menfaati için din kardeşlerinin karşısında bulunamaz. Kendisini feda eder, dinini feda etmez. Kendisi çiğnenir, düşer, vurulur ama dini çiğnetmez, dinini düşürmez, dinine imanına, Peygamberine vurdurtmaz. Menfaatler çatıştığında onları tercih edemez, onlara yaranmak ve benimsenmek için müdahanede bulunamaz.

Kur’an-ı Kerim’de tevhid ve şirk bahislerinden sonra üzerinde en çok durulan konu, Mü’minlerin kâfirlerle mesafeli durmaları, bu mesafenin de korunması mecburiyetidir. Hangi mülahaza ile olursa olsun bu hakikat örtülemez. Yaşadığımız çağın bize açtığı problemlerden biri, küfür ehli ile beraberliğimizi sorunsuz, engelsiz duruma getirecek şartlara itilmiş olmamızdır. Kitabımız Kur’an-ı Kerim, kâfirlerle dostluğu, onların mü’minlere karşı oluşlarına rağmen beraber hareket etmelerini önemli bir akide sorunu olarak önümüze koymakta ve iman ile ilgili listeleştirilebilecek kavramlarla da uyarı konusu hâline getirmektedir. Küfür cephesinin İslam’a ve Müslüman’a bakışında hiçbir değişiklik yoktur. Onların içlerindeki kin ve imha ruhu değişmemişken hatta daha derin bir şekilde sistemleşip örgütlenmişken, bu plan ve projelerini emperyalist devletlerin himayesinde yürütürken mü’minlerin direkt veya dolaylı bunların emrine girmeleri, aradaki mesafeyi kaldırmaları, menfaatleri uğruna onlarla hemhal olmaları son derece ibretamizdir. Nitekim bazı âyetlerin üzerinde düşündüğümüzde vahametin boyutu daha iyi idrak edilecek, mü’minler de bu hususa azami hassasiyet göstereceklerdir.

Nisa suresinin 138-139. Âyetleri, mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinenleri azapla müjdelenmiş münafıklar olarak göstermekte, müteakiben de ‘Onların yanında bir şeref ve üstünlük arayışında mı’ oldukları sorulmakta, bütün şeref ve üstünlüğün Allah'a ait olduğu hatırlatılmaktadır. Âyet, açıkça mü’minleri bırakıp, kâfirlerle iç içeliği münafıklık olarak öne çıkarmaktadır. Elbette buradaki ‘mü’minleri bırakmak’ ve ‘kâfirleri dost edinmek’ yüzeysel anlaşılabilecek kavramlar değildir. Ancak neticede ‘mü’minleri bırakmak’la muhtemel tutum ve davranışların o kimseyi, münafıklardan olmaya götüreceğine, Allah’ın azabına müstahak hale getireceğine dikkat çekilmektedir. Nitekim

Bakara suresinin 120. âyetinde de “Sen onların dinlerine uymadıkça ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar asla senden hoşnut olmazlar” buyrulmaktadır.

AYETLER MÜ’MİNLERİ UYARIYOR

Âli İmran suresinin 28. âyetinde ise, mü’minler ikaz edilerek: ‘Mü’minler, mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinmesinler’ buyrulmaktadır. Ardından da bunu yapanların, Allah'ın dostluğundan kopup O'nun yanında hiçbir değerinin kalmayacağı bildirilmektedir. Nitekim Maide suresinin 80-81. âyetleri de daha önce böyle bir hata içinde olan Yahudilerin durumunu haber vererek akıbetlerine dikkatimizi çekmiştir. Maide suresinin 51-52. âyetleri, isimler vererek mü’minlerin kâfirlerden uzak durmalarını emretmektedir. Bu iki âyetin ihtiva ettiği hükümleri şu şekilde özetlememiz mümkündür: Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmek yasaklanmıştır. Gerçekte onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Kim onları dost edinirse onlardandır. Kalplerinde hastalık bulunanlar, onlarla dostluklarını, beraberliklerini tevil ederler. Bunu da gücün onlara geçmesi durumuna karşı bir tedbir olarak yaptıklarını söylerler. Bu çelişkilerin sahipleri, Allah’ın hükmü gerçekleştiği, niyetleri ortaya çıktığında, içlerindeki hıyanetten pişman olacaklardır. Âyet, bizim onlarla münasebetlerimizin, onların içindeki küfrü yok sayarak devam etmesinin en önemli sakıncası, onların birbirlerinin dostları olmalarıdır. Onlarla dost olanlar için ‘onlardandır’ deyimi kullanılmıştır. Zira onlar, kendilerinden yapamadıkları kimse için beraberlik zemini oluşturmazlar. Nasıl mü’minlerin hedefi, bir mü’min daha kazanmak ise onların da şeytanlarından aldıkları talimat ‘bir kâfir daha kazanmak’ şeklindedir.

Tevbe suresinin 23. âyeti ise, kâfirlerle dostluk geliştirmenin zalimlerden olmakla sonuçlanacak bir tavır olacağı hükme bağlanmaktadır. Kur’an-ı Kerim, müşrik bile olsalar anne babalara iyi davranılmasını emreder. Burada ise, onlarla dostluk ilişkilerine bir sınır getirilmektedir. Elbette bir çelişkiden söz edemeyiz çünkü Kur’an hiçbir şekilde küfür ehli ile ilişkilerimizin esastan sonlandırılmasını istememiştir. Bizden istenen, akidemizin gereğini yerine getirmek ve imanımızı zedeletmemektir. Mü’minler var iken, onlarla beraber dinimize hizmet etme imkânı duruyorken, kendi din kardeşlerini bırakıp, ellerinden gelse Müslümanları bitirecek insanlardan, nasıl medet umulabilir? Bu sebepledir ki Müslüman’dan istenen, küfrün ve şirkin etkisi altında kalmadan Müslüman olarak yaşayıp, ölmektir. Müslüman’ın imanın şerefini korumakta yanlışa düşebileceği noktalara karşı uyarılmasındaki hikmetlerin kavranması şarttır. İman ve küfrü iki ayrı cephe olarak görmek, bu cepheler arasındaki sürtüşmenin ebediyete kadar süreceğini, sürtüşmenin genellikle savaşlardan çok, kültürler arası sürtüşmeler olarak ortaya çıkacağını idrak etmek demektir. Kâfirlere karşı imanın vakarını kaybetmenin her çeşidi, mü’min için tehlikedir. Mü’min kendini korumalı, çevresinin mü’min çevre olmaktan uzaklaşmasına karşı hassas olmalıdır. Çünkü mü’min, bir kere erimeye yüz tuttuktan sonra geri dönüşü zor olan bir yola girer. Yanlışını kabul etmez yahut her yanlışına yeni bir mazeret üretir. Mü’minlerin karşısında, onların yanında olmaları, büyük bir faciadır. Kâfirlerin zulümlerine yardımcı, sömürülerine âlet olmaları, onları över duruma gelmeleri de bu faciayı gittikçe derinleştirmektedir.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23