• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Âlimler ne zaman celadet gösterecek? (2)

20 Nisan 2014
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Dini yenilemek değil, dini yaşamak gayemizdir. Müslüman, dinini tebliğ  etmekle mükelleftir. Biraz senden biraz benden tarzında bir pazarlığa,  bir koalisyona hangi Müslüman kendisini yetkili görebilir?..  

 İmam-ı Evzâî: ‘Bir zaman gelecek ki, gönülden dost olabileceğin kardeş, helâl sayabileceğin lokma ve sünnete uygun yaşayan örnekler görülemez hale gelir. Asıl Müslümanlık da işte o zor zamanın Müslümanlığı olacaktır’ der. Hakiki âlimlerimizin zorluğu da bu olsa gerek.

Müslüman her hal ve şartta merhametli insandır. Savaşa bile rahmet esintileri ile kurallar getiren, ‘Savaş ahlakı’ diye bir kavramı literatüre sokan bir dinimiz var bizim. İnsanların sadece insan olmaları, onlara merhamet nazarı ile bakmamız için yeterli bir sebeptir. Hiçbir insan, dini İslam olmadığı için insanlıktan çıkmış değildir. Sosyal münasebetlerimizde, nazik olmayı bize Kitabımız Kur’an emretmektedir. Bizim nazik ve tatlı dilli olmamızı, dinimizin hesabından ödenecek bir ‘dünyevîleşme’ye kaydırmamız ne kadar doğrudur?

Hıristiyan veya Yahudilerden alabileceğimiz ne olabilir? Eğer onlardan bir şey almayacağımız halde onları masaya çekebilmek, onlara ‘Allah katında din İslâm’dır’ hükmünü haykırmak için bunu yapıyorsak, bunun yolu tavizle, dinimizde ve Peygamberimizin tebliğinde olmayan usul, yanlıştır, tecviz edilemez. Bizim onlarla iç içe olmamıza, dinimizi sulandırmamıza sebep olacak münasebetlerimiz tehlikelidir. (Adı ne olarak konulursa konulsun!) Bilhassa dini temsil durumunda olanların, dinimize hizmeti sahiplenenlerin böyle bir tuzağa düşmeleri yahut ‘zamane hocaları’nın bu işleri de yürütür hocalar olmaları modernizmin sürüklediği sele kapılmaktır. Bu metotla, aslında ulemanın İslam’a kazandırdığı bir şey de yoktur. Dine ilave veya eksiltme değil, olanı anlama, olanla amel etme gaye olmalıdır. Dinin eksik-fazla bir yönü olmadığına iman etmemizin gereği budur. Dini yenilemek değil, dini yaşamak gayemizdir. Müslüman, dinini tebliğ etmekle mükelleftir. Biraz senden biraz benden tarzında bir pazarlığa, bir koalisyona hangi Müslüman kendisini yetkili görebilir, kâfirlerle masaya oturup ‘Sizdeki güzellikleri bize verin, bizdeki güzellikleri siz alın’ diyebilir?  

Savunduğu değerler uğruna yeri geldiğinde bedel ödemeyen, o değerleri savunurken samimi olabilir mi? İşgali, işgalciyi, zalimi, zorbayı karşısına almayan/alamayan hangi davanın adamı olabilir? Sözünüzün, yazınızın tesiri; icraatınız, faaliyetiniz ve yaşadığınız hayattır. 

Selefi salihîn olsun, ulemâ olsun, tebliğlerinin, irşatlarının,  âlimliklerinin bedelini hep ödediler. Makam, mansıp, para, şan, şöhret derdine düşmediler. Takdir, tebrik beklentisi içinde olmadılar. Davalarına hizmet ederken de hiç hesap/kitap adamı olmadılar. 

Tâbiin’in büyüklerinden Vehb bin Münebbih:‘Okuduğum irşad kitaplarında gördüm ki, eğer insan hizmet esnasında belâ, sıkıntı ve darlığa düşerse, bilsin ki bu, Peygamberlerin ve salihlerin hallerindendir. Çünkü onların hepsi, hizmette çok sıkıntı çektiler, zorluklara maruz kaldılar. Eğer insan bol rahatlığa kavuşursa, bilsin ki, büyüklerin yolu rahatlık ve lezzetler içerisinde yaşamak değildir. Belki hizmet yolunda zorluklara sabır ve tahammül ederek makamlarını daha da yücelere yükseltmektir’ der.

İmam-ı Malik işkence gördü. İmam-ı Azam Ebu Hanife hapiste öldü, hatta öldürüldü. İmam- Ahmed bin Hanbel falakaya yatırıldı, kolları kırıldı. İmam-ı Şafii idama mahkûm edildi, son anda idamdan kurtuldu. Büyük müceddit, İmam-ı Rabbani, ‘İmamlar güneşi’ lakaplı Serahsi, büyük usulü fıkıh âlimi Şâtıbî, yıllarca zindanlarda kaldılar. Yakın tarihimizin mücahid, mürşid, ulemâ sınıfının çektikleri işkence ve zulümleri yazmak bile kitaplık çapta yer tutar. 

Kendimize dönüp sorsak, biz ne yaptık? Hangi zalimle uğraşıp, onun zulmüne mani olduk? Devrimizde Ümmetin maruz kaldığı işkencelere, zalimlerin irtikap ettiği zulümlere karşı hangi mücadeleyi başlatıp, bu mücadeleyi verenlerin yanında yerimizi aldık? Âlimin celadeti, eylemi, ilmiyle amil bir hayatı yoksa, o ne zaman işe yarayacak, ne zaman Ümmetin derdiyle dertlenecektir? 

Yoksa bütün bu olup bitenler bizi ilgilendirmiyor mu?

Birkaç

sadaka

misali

Bilgi Notları

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)’in dilinden “sadaka” olarak adlandırılan davranışlardan birkaçını sıralayalım: 

“Bir kimsenin yükünü yüklemesi için yardımcı olman sadakadır.”

“Doldurduğun kovayı kardeşinin boş kovasına boşaltman sadakadır.”

“Zayıf bir kimseye gücünle yardımcı olman sadakadır.”

“Sanat ehline yardımcı olmanız sadakadır.”

“İki kişinin arasını bulman, iki kişinin arasında adaletle hükmetmen sadakadır.”

“Konuşma özürlü bir insanın kendisini ifade etmesine yardımcı olman sadakadır.”

“Hastaları ziyaret etmeniz sadakadır.”

“Toprağa diktiğiniz her bitki, her ağaç sizin için sadakadır.”

“İnsanın veya hayvanların ondan yedikleri sizin için sadakadır.”

“İnsanlarla iyi geçinmek sadakadır.”

“Çocuklarınıza yedirdiğiniz sadakadır.”

“Eşinize yedirdiğiniz sadakadır.”

“Yanınızda çalışanlara yedirdiğiniz sadakadır.”

 “Kişinin kendi ailesi için nafaka temin etmesi sadakadır.”

 “En üstün sadaka kişinin ilim öğrenmesi ve öğrendiği ilmi Müslüman kardeşine de öğretmesidir.”

“Cenazelere katılmanız sadakadır.”

“Emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker sadakadır.”

“Namaza attığınız her adım sadakadır.”

“Allah’a hamdetmeniz sadakadır.”

“Allah’ı tesbih edişiniz sadakadır.”

“Allah’ı tekbir edişiniz sadakadır.”

“Şerden uzak olmanız sadakadır.”

“Maruf olan her şey sadakadır.”

TİCARET

Abdurrahman bin

Avf’ın ticaretindeki

başarının sırrı

İ

nsanlar, Abdurrahman b. Avf’ın bu kadar malı ‘nasıl kazandığını’ merak etmişler ve günün birinde Abdurrahman b. Avf’a bu meseleyi sormuşlar: “Ey Abdurrahman! Sen de ticaret yapıyorsun, biz de yapıyoruz. Senin ticarette geldiğin noktaya bak, bir de bize bak. Söyler misin Allah aşkına sen ne yapıyorsun ki, ticaretinde böyle bir bereket var?”

Abdurrahman b. Avf, bu suale şöyle cevap veriyor: “Birincisi, ben ticarî hayatıma başlarken daha işin başında Allah ve Rasulünü memnun edip, O’nun lisanından malımın bereketlenmesi için dua aldım. İkincisi, Allah’ı ticaretimin ortağı kıldım. Ne kazandımsa O’nun yoluna harcamaktan geri durmadım. Üçüncüsü, pazarın ilk gelen tüccarı oldum. Güneşi hiçbir zaman üzerime doğdurmadım. Dördüncüsü, hiçbir müşteriyi boş çevirmedim, kolaylığı esas aldım. Beşincisi, az kâra razı oldum. Çok kârdan değil, sürümden kazandım.”

DUA

Ey Rabbimiz!

Sana sığınırız

E

y Rabbimiz! Gafletten, küfürden, fısktan, muhâlefet edip düşmanlık çıkarmaktan, başkaları duysun ve görsün diye bir şey yapmaktan sana sığınırız. Ey Rabbimiz! Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzzamdan, alaca hastalığından ve her türlü kötü hastalıklardan, nimetinin zevalinden, afiyetinin değişmesinden, azabının ansızın gelip çatmasından Sana sığınırız. Ey Rabbimiz! Fayda vermeyen ilimden, ürpermeyen kalpten, doymayan nefisten ve kabul edilmeyen duadan Sana sığınırız. Ey Rabbimiz! İşlediğimiz ve işlemediğimiz amellerin şerrinden, bildiğimiz ve bilmediğimiz şeylerin şerrinden Sana sığınırız. 

Ey Rabbimiz! Her türlü görünür-görünmez kazalardan, belalardan, her türlü maddî-manevî hastalıklardan ölüm anında şeytanın iğvasından Sana sığınırız. Ey Rabbimiz! Huyların, amellerin, arzuların kötülerinden, düşmanın galebesinden ve kulların başımıza gelen kötü şeylerden dolayı sevinmesinden Sana sığınırız.

Câfer-i Sâdık Hazretleri buyurur:

NOT - “Beş çeşit insan ile arkadaş olmaktan sakın! 1) Yalancı ile: Çünkü onunla beraber olduğun sürece aldanış içinde bulunursun. O serap gibidir. Sana uzağı yakın, yakını uzak gösterir. 2) Ahmak ile: Sana faydalı olmak istediği zaman bile zarar verir, bunun da farkında olmaz. 3) Cimri ile: Senin en fazla muhtaç olduğun şeyi senden esirger. 4) Korkak ile: Seni başkalarına teslim eder ve zor zamanda kaçıp gider. 5) Fâsık ile: Seni bir lokmaya ya da daha azına satar.” Bir rüya tâbiri

Kıssadan Hisse 

Pâdişâhın biri, rüyasında, dişlerinin önden arkaya doğru döküldüğünü, yemek yiyemez hâle geldiğini görür. Canı sıkılan pâdişah, gördüğü rüyanın yorumunu yaptırmak üzere derhal saray tâbircilerini huzûruna çağırtır. Rüyâsını anlattıktan sonra tâbircibaşına:

“Hele bir söyle, bu rüyâ hayır mıdır, şer midir? Neye işarettir?” diye sorar. Tâbircibaşı hiç düşünmeden:

“Maalesef şerdir pâdişâhım!” der. “Uzun yaşayacaksınız; ama ne yazık ki gözlerinizin önünde bütün yakınlarınızın birer birer ölüp sizi yapayalnız bıraktıklarını göreceksiniz.”

Tâbircibaşının bu yorumu, pâdişâhın gönlünde âdeta soğuk rüzgârlar estirir. Bir anlık sessizliğin ardından pâdişah hiddetle kükrer:

“Tez atın şunu zindana, felâket tellâlı olmak neymiş öğrensin!”

Muhâfızlar, tâbircibaşıyı yaka-paça götürüp zindana atarlar.

Pâdişah, bu kez huzûrundaki diğer bir tâbirciye dönerek:

“Sen söyle bakalım, rüyâmın tâbiri nedir, hayır mıdır, şer midir?” der.

Tâbirci sükûnet içinde bir müddet düşünür, sonra birden yüzü aydınlanır ve tane tane konuşmaya başlar:

“Hayırdır pâdişâhım, hayırdır!” der. “Bu rüyâ, bütün yakınlarınızdan uzun yaşayacağınızı ve daha nice seneler ülkenizi huzur ve saâdetle idâre edeceğinizi gösterir.”

Bu habere çok sevinen Pâdişah, tabirciye iki kese altın ihsân eder.

Olup biteni başından beri izleyenler ise, şaşkınlıkla tâbirciye şu suâli sorarlar:

“Aslında sen de tâbircibaşı da aynı şeyi söylediniz. Pâdişah neden onu cezâlandırdı da seni mükâfatlandırdı?”

Tâbirci tebessüm eder ve şöyle der:

“Elbette aynı şeyi söyledik; fakat öyle zaman olur ki, ne söylediğinden ziyâde nasıl söylediğin ve kime söylediğin daha mühimdir.”

 

 

 

VAHY‹N D‹L‹NDEN

“Ve şöyle niyaz et: Rabbim! Gireceğim yere doğruluk, dürüstlük ve sıdk ile girmemi sağla; çıkacağım yerden de doğruluk, dürüstlük ve sıdk ile çıkmamı sağla. Bana yüce katından tarafından, hakkıyla yardım edici bir kuvvet ihsan eyle!”

(17 İsra, 80. Âyet) ALLAH RASULÜ’NDEN

Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki:

“Doğruluktan ayrılmayın, zira doğruluk sizi iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi sürekli doğru söyler ve doğrunun peşinde olursa Allah katında doğrulardan yazılır. Yalandan kaçının, zira yalan sizi kötülüklere götürür. Kişi sürekli yalan söyler, yalanın peşinde olursa Allah katında yalancılardan olduğu yazılır.” (Müslim) GÜNÜN SÖZÜ

‘Kişi öfkesini yenmeye alışmadıkça takvâ da tutunamaz. Öfke öyle bir yangındır ki girdiğinde, kazandığın takva amellerinin tamamını yakıp kül eder.’ 

Bişri Hafî

 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23