• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Kavimlerin helaktan KORUNMA YOLLARI

23 Kasım 2014
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Ne yapsalardıkurtulurlardı/ne yapsak uğradıklarına uğramayız?

Çok kısa bir şekilde özetlersek;

Helaktan korunmanın birinci yolu, önceki toplumların helakına sebep olan hallerden, hadiselerden, o sonuca götüren vesilelerden uzak durmaktır. Bu da öncelikli olarak iman etmeyi gerektirir. İman sahibi kimseler, hem dünyada hem de ahirette büyük cezalara çarptırılmaktan, imanları sayesinde korunmuşlardır. Çünkü iman ve amel, Allah’a isyandan, O’nun mukaddes gördüğü değerlerle mücadeleden, insan/toplum/tabiat ve kâinatın ölçü ve dengesini (fıtratını) bozmaya yönelik aşırılıklardan insanı uzak tutar. Kuran-ı Kerim’de helak edildikleri haber verilen toplumlarda, iman edenler helak öncesi Peygamberleriyle beraber o imansız ve asi toplumdan çıkartılarak helak olmaktan kurtarılmışlardır. Sadece bir misal olması bakımından Âd, Semûd kavimlerinde iman edenler, bizzat Allah tarafından kurtarıldıklarını şu âyetler haber veriyor:

“Hûd’u ve onunla beraber iman edenleri/Salih’i ve onunla beraber iman edenleri/Şuayb’ı ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık.” (11 Hûd 58, 66, 94) Neml suresinde “İman edip Allah’a karşı gelmekten sakınanları ise kurtardık.” (27 Neml 53)Ayrıca önceleri inkârcı iken, daha sonra iman eden Yunus (a.s) kavminden helakın kaldırılması, iman edip Peygamberi tasdik etmesinden sonra gerçekleşmiştir.

“… Yunus’un kavmi, iman edince, dünya hayatında onlardan rezillik azabını kaldırmış ve onları bir süre daha yaşatmıştık.” (10 Yunus 98)

Helaktan korunmanın ikinci yolu, toplum olarak ‘salih ve ıslahattan yana kişiler’ olmaktan geçer.

Hangi inanca, hangi anlayış ve fikre sahip olursa olsun, bir toplumun helaktan kurtulabilmesi için zulme bulaşmamış olması şarttır. Çünkü zulüm, tek başına gerek bireylerin gerekse toplumun helak olması için yeterli sebeptir. Allah Teala, kendi zatına şirke müsamaha göstermesine rağmen, zalimin zulmüne devam etmesine müsaade etmemektedir. Ayrıca bir toplumun helak olup olmaması, o toplumun inisiyatifine verilmiştir. Halkın hem kendilerini, hem de başkalarını ıslah etme gayreti içinde olduğu, fitne ve fesadın yaygın olmadığı bir toplumu helak etmeyeceği de beyan ediliyor.

“Senin Rabbin, halkı ıslah edici (birbirine karşı dürüst) olduğu müddetçe bir toplumu zulüm ile helak etmez.” (11 Hûd 117)

Toplumsal planda helaktan korunma, toplumun birbirine karşı iyiliği tavsiye eden, kötülüklerden sakındırmaya çalışan, böylece birbirine karşı güven içinde olan kimseler olmalıdır. Bu güven ve dürüstlük, toplumun çoğunluğuna hakim olmalı, yoksa az sayıdaki dürüst kimseler, koca bir bozguncu toplumun helakını önleyemez. Hz. Aişe validemiz, ‘İçimizde salih kimseler varken bizler helak mı edileceğiz?’ diye sormuş, Peygamberimiz: ‘Evet, kötülük ve çirkin işler ortaya çıktığı zaman’ diye cevap vermişlerdir. Helak geldiğinde iyi ve kötü ayırımı yapılmaksızın hepsini yok ettiği Peygamberimizin dilinden ifade edilmiştir. Âyette de: “Öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz. (Umuma sirayet eder ve hepsini perişan eder.) (8 Enfal 25)

Helaktan korunmanın dördüncü yolu, İstiğfar/Tevbe/Dua’dır.

“Sen onların arasında olduğun ve onlar da istiğfar ettiği sürece Allah onlara azab edecek değildir.” (8 Enfal 33)

İstiğfar da, yapılan günahlardan pişmanlık duyup Allah’tan af (bağışlanma) dilemektir. Bu yönüyle istiğfar, aynı zamanda hem tevbe hem de duadır. Peygamberimiz de “Kul Allah’a istiğfar ettiği müddetçe, Allah’ın azabından emin olur” buyurmuşlardır.

Helaktan korunmanın beşinci yolu, helak öncesi gönderilen cezalardan ibret alıp, Allah’a meydan okumaktan kaçınmaktır. En çarpıcı misal, Yunus kavminin helak olmaktan son anda kurtulmalarıdır. Cezalardan ders alan kavim, topluca tevbe etmiş, Allah’ın azabının kendilerini yok edeceğini anlayarak Allah’ın rahmetine sığınmış ve yapmakta oldukları isyankârlıkları terk etmişlerdir.

Allah’a imanın hakkı verilmeli. “İman ettim.” sözünün arkasında durulmalı. Bedelsiz bir şey olmayacağı gibi, imanın da bir bedeli olacağını bilmeli ve mü’min insan o bedeli ödemeye her zaman hazır olmalıdır.

İyiler, kötülerden fazla çalışmalıdır. Gemisini kurtaran kaptan değiliz. En az uyuyan, en az dinlenen, en az mal biriktiren olmalıyız. Her şeyimiz dinimize ve davamıza feda edilir olmalı. Belki amellerimiz değil ama gayretlerimiz bizi kurtarmalıdır.

Yaşadığımız gün kadar, önümüzdeki neslin nereye gittiğini görmeliyiz. Çünkü onların yaşayacakları şeyi bir anlamda biz devretmiş olacağız.

Kalp körelmesine karşı teyakkuz halinde olmalıyız. Yoğun bir ibadet, tövbe, istiğfar, zikir içinde olmalıyız. Duamız hiç eksik olmamalı.

Hakkı haykıran, kötülüklere set çeken bir yürek sahibi olmalıyız. Yaşadığımız çağda tepki nasıl gösteriliyorsa onu yapmalıyız. Kurumlaşmalı, bu amaçlı kurumlarda fiili görevimiz olmalıdır. Zulmün kalkması, adaletin yayılması, haklının hakkına ulaşması uğruna gayretimiz olmalı.

Eylemlerimiz, mü’minlerin gruplaşmasına, bölünmesine neden olmamalıdır. Birlik-bütünlüğün sözünü değil, icrasını yapmalıyız.

Yaygın bir başarı elde edemesek bile, evimiz ve birinci derecede mesuliyetini taşıdığımız çevreyi kurtarmalıyız.

(Daha geniş bilgi için Peygamberler Tarihi hususiyle Nuh, Hûd, Musa, Şuayb, Lût, Salih, Yunus aleyhisselamın hayatları günümüzle de irtibatlı olarak okunmalı. Tefsir ve meallerden de ilgili sure ve âyetler takip edilmelidir.)

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23