• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

İtidal notları

14 Mart 2015
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

İslam, hayatın bütününü kuşatan bir dindir. İslam’ı yaşamak da yayıp tebliğ etmek de hayatın bütünü dikkate alınarak yapıldığında başarılı olunması mümkündür. Hayatın bir bölümünü ihtiva eden, diğer bölümlerini ikincil gören anlayışla kâinatı kuşatan bir din üzerinden çalışma yapılamaz. Yapıldığı takdirde kısa veya uzun vadede o çalışma aksaklık gösterecektir. Ya çalışanlar o aksaklığı bizzat hissedecekler ya da davalarını devrettikleri nesiller onların aksaklığının bedellerini ödeyeceklerdir. Bu sebeple hayatın içinden kopmadan ve sele de kapılmadan yürüyen bir çalışma mantığı oluşturmalıyız. Bunun için de ifrat ve tefride düşmeden istikamet üzere hizmet etmek gerekir. Münferit eylemler yerine cemaat eylemini, bir kişinin düşünceleri yerine de şûra ürünü fikirleri tercih gerekmektedir. 

Dinimiz hassas bir seviyede denecek kadar ‘bir lidere bağlı olmayı’ emretmektedir. Hatta Hz. Ömer’e izafe edilerek nakledilen şu söz çok önemli bir çizgiyi renklendiriyor: ‘Cemaat olmadan İslam olamaz. Lider olmadan cemaat olmaz. İtaat edilmeyen liderin de liderliği olmaz.’ Lidere itaat ama itaati de kulların kulluğuna dönüştürmeyecek dairede tutma itaati!.

Hep beraber, bir kişi gibi olmaya çalışacağız. Hayatı bütünü ile kuşatacağız. Dışladığımız bir konu olmayacak. Müfrit olmayacağız. Kur’an ve Sünnet üzere yaşadığımız hayat, atar ve toplar damarımız gibi olacak. İbadet ve ruh dünyamızı ihmal etmeyerek maddi/manevî tedbirde kusur etmeyerek Allah’ın yardımını bekleyeceğiz.

İslâm “bana ne!” anlayışını reddederek toplumu gemiye benzetir. Gemide gedik açmak toplumu helake götürür. Yahudilik ve Hıristiyanlık ilahî öğretilerin dengesini bozan iki ucu temsil ederken, İslâm itidal anlamında gelen istikametten ibaret olup ifrat ve tefrit arasında dengeyi muhafaza eder. ‘Ölçü ve denge’ olmazsa olmazımızdır. 

İslâm, canlı-cansız her varlık için bir rahmettir. “Ey iman edenler! Hepiniz toptan barış ve güven dini İslâm’a girin! Şeytanın adımlarını izlemeyin!” Yani, hepiniz İslâm atmosferine girin; İslâm inancını ve ahlakını yaşayın. Bu sayede siz, aileniz, toplumunuz ve bütün insanlık barış ve huzura kavuşmuş olur.

Peygamberimiz, yanına gelen birisinin adını sorar, “sert” ve “katı” manasına gelen “Haşn” deyince Peygamberimiz, “Sen sert değilsin, kolaysın (yüsr)” buyurdu ve ismi öyle kaldı. Asiye ismini Cemile olarak değiştirmişlerdir. Anlaşılıyor ki isimlerin bile katı ve sert olanından uzak dururdu. Peygamber Efendimizin bütün hayatı müsamaha, kolaylık ve yumuşaklıktı. Alışveriş konusunda: “Alınca ve satınca kolaylık gösterenden Allah razı olsun” buyurmuşlar. İki zararla karşılaşınca daha hafif olanı tercih etmişlerdir. Nitekim Hudeybiye anlaşmasında Hz. Peygamber’e “Allah’ın elçisi” vasfı yazdırılmadı. Abdullah’ın oğlu Muhammed yazıldı. Bismillahirrahmanirrahim yerine, Bismikellahümme/Allah’ım senin adınla yazılmasına itiraz etmedi. 

İslâm hukukunda iki maslahat veya hayırdan büyük olan tercih edilir; büyük maslahat söz konusu ise küçük menfaatten vazgeçilir. Devam eden yararın sağlanması söz konusu olunca geçici menfaatten vazgeçilir. Zararı def etmek, maslahatı celb etmekten önce gelir. Cemaat veya toplumun faydası söz konusu ise bireyin faydası feda edilir. İman ve akideye dayalı konular ameli konulara tercih edilir ve öncelik verilir. İlim amelden önce gelir. Farz-ı ayn olan yükümlülükler farz-ı kifayeye, farzlar da nafilelere tercih edilir. Bir kötülüğü telafi etmek daha büyük bir kötülüğe sebebiyet veriyorsa kötülük telafi edilmez. 

İslâm; toplumu bir bina, bireyi de o toplumu meydana getiren unsurlar; tuğla, taş vs. gibi görür, “bana ne!” anlayışını reddeder. Müslüman şöyle düşünür: Ben düzelirsem toplum düzelir, her şey bende biter, komşum aç iken uyuyamam, çıkan yangını söndürmezsem beni de yakar, zalime “dur” demeyen zulme uğrar. 

İslâm, istikamettir; yani sağa-sola sapmadan itidali devam ettirmektir. 

İslâm, iki dağ arasındaki dümdüz yolu andırırken; ifrat yokuşu, tefrit ise inişi sembolize eder. İtidal fıtrattır, birleştiricidir; safları, kalpleri telif eden harçtır. Müslüman; “Haydi müjde ver o kullarıma; onlar ki sözü dinlerler, sonra da en güzelini tatbik ederler.” Âyetinde vasfını bulan insandır. O, zararı def etmek ve yararlı olanı almakla görevlidir. 

Hz. Ömer’in şu tevhidî duruşu önemli bir örnektir: Hz. Ömer, Peygamberimizin ashabından beyat aldığı ağaçtan, insanların yarar ve zarar umduğunu görünce kökten kestirmiştir. Ağaç, gelişigüzel bir ormanın ağacı değil, o ismi Fetih sûresinin 18. âyetinde söz konusu edilen ve tarihi öneme sahip olan bir ağaçtır. Buna rağmen Hz. Ömer, insanların onu kutsadığını görünce onun vasıtasıyla işlenebilecek günahların önüne geçmek için kestirmişti. Oğlu Abdullah da aynı faaliyeti devam ettirdi. Abdurrahman b. Avf’ın kabri üzerinde bir çadır görünce kaldırılmasını emretti ve şunu söyledi: “Çadırı bırakın, ameli onu gölgelendirsin.”

Unutma! Eller çok olunca yük hafifleşir. İnsanlar köprü kuracakları yerde duvar ördükleri için yalnız kalırlar. İnsanlara dost ol, çünkü kervan ne kadar kalabalık ve halkı çok olursa yol kesenlerin beli o kadar kırılır. Yeni dostlar edin, ama eskilerin de kıymetini bil.

Dost ve arkadaşının ayıplarını görünce ihtar edenlerden ol, ifşa edenlerden değil. Başına gelen felaketlerin de iyi bir yanı vardır. O da, gerçek dostlarının kimler olduğunu ortaya çıkarmasıdır. Mü’min kardeşinin kusurlarını, açıklarını araştırıp ortaya dökenlerden olma. Böyleleri marazî tiplerdir. Mü’min; kardeşinin kusurlarını açığa çıkartıp onu rezil eden değil, o kusurları örtüp, düzeltmeye gayret edip aziz edendir. Unutma ki, Allah’ın güzel isimlerinden biri de “Settar: Ayıpları örtüp, kapatan”dır.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23