• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

‘İdeolojik şablon’suz düşünemeyecek misiniz?

13 Aralık 2014
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Toplumumuz hâlâ ilmî ve fikrî tartışmaların seviyeli bir şekilde yapılabileceği seviyeye gelmedi/gelemedi. Karma eğitim meselesinden tutun, Osmanlıca’nın okullarda ders olarak okutulmasına, din derslerinin mecburî olup olmamasına, Alevî ve Kürt meselesine kadar. Kafalara yerleştirilmiş ‘ideoloji şablonları’ndan kurtulamıyorlar bir türlü. Fikir olmayınca slogan cümlelerle, peşin hükümlerle muhataplarını susturacaklarını zannediyorlar. Ölçü ve denge olmayınca da olabildiğince çirkefleşebiliyorlar.

Son tartışma konusu ‘kadının çalışması’ ile ilgili Nureddin Yıldız Hocanın bir derste; ‘kadının çalışması halinde yorulacağını, buna bağlı olarak aile mahrem hayatını ihmal edebileceğini, eşinin de bundan kaynaklı mağdur olacağını, bunun da eşi üzerinde bir arayış doğurabileceğini’ ifade eden konuşması karşısında yapılanlar.

Kadının fıtratı, çalışacağı ortamın müsait olup olmadığı, yıpranıp yıpranmayacağı, yorgun düşüp düşmeyeceği, bu çalışmanın eşini, çoluk çocuğunu ihmal edip etmeyeceği, vs. ile ilgili hususların konuşulup tartışılacağı yerde söylenmeyen, cümleler etrafında oluşturulmaya çalışılan kamuoyu.

El insaf. Aslen, ‘kadın’ın yeri evidir. Kadının topluma yapabileceği en büyük hizmet de her şeyden önce zevcelik ve annelik vazifeleriyle alakalıdır. Modernizmin getirdiği düşünce yapısından dolayı senelerce çalışmayan kadına ‘eve kapanma’dır tutturmuşlardı. Ev’in sıcaklığını, huzurunu, aile saadetini duymadıkları için, ev hayatını da ‘hapis hayatı’ zannediyorlar.

Vaktinin çoğunu evinde geçirmesinden dolayı böyle denilmekte ise; çalışanlar da iş yerinin mahpusu olmazlar mı?

Daha gün ağarmamışken, yollara düşen, uykusuzluk ve yorgunluğun makyajla bile örtemediği, esnemekten neredeyse muhataplarını uyutacak hale gelen kadının hangi çalışmasını savunuyorsunuz? Evinin kadınının evde yaptığı iş, verimlilik bakımından hiçbir işle kıyaslanamaz. İnsanı, aileyi, toplumu inşa eden ‘evinin annesi’dir. Annenin ve zevcenin boşalttığı ev neyle doldurulabilir?

Boşalan evin üşümesini yuvasındaki anneden başka ne ısıtabilir? Ayrıca kadınların çalışması, manasız ve lüzumsuz tüketimleri de arttırmıştır. ‘Kadın’ yerinde (fıtratında) olduğu müddetçe huzurludur, mutludur. Kadının yerinde olmayışının getirdiği meseleler, toplumların en büyük meselesidir. Diğer bütün problemlerle de ilgisi, irtibatı vardır.  ‘Ana-baba işe, çocuk kreşe’ anlayışının iflas ettiği yaşanan olaylarla da savunulamaz hale gelmiştir. Fıtratına uymayan her ortam kadına işkencedir.

Bu hususta samimiyet içerisinde sohbet eden, kendisini âdetâ ‘Aile Davası’na adayan bir âlime yapılanları görünce ‘El insaf!’ demekten kendinizi alamıyorsunuz.

‘Kadınlar dışlanmasın, kadınların seviyeleri düşürülmesin!’ diyen bir âlime bunlar yapılabilir mi? İnsan biraz utanıp hâyâ eder. Varsa tabii…

“Kadınsız dünya, kadınsız hayat tiyatro olarak bile oynanamayacak kadar yersiz bir düşüncedir. Kadınsız dünya da yoktur, kadınsız din de yoktur.

Kadınların dışlandığı bir ortamın bereketinden şüphe ederiz. Kadınların ezdiği bir ortamdan da şüphe ederiz. Her ikisinde de bereket göremeyiz. Kadın, her ortamda bulunsun. Bulunurken de kadınlığın icabı olan heybetle bulunsun. Erkeğin göz zevkini tatmin için hiçbir yerde bulunmasın. Kendi hobilerini tatmin için de bulunmasın.

Bilhassa kendi aralarındaki toplantıları, kadınların en çok ihtiyaç hissettikleri çalışmalardandır. Kadınları, muhakkak erkeklerle karma zeminlerde toplama yerine, kadınlara tahsis edilmiş toplantıların yolları araştırılmalıdır. Kendi aralarında toplandıklarında ortaya çıkan ve bizim “İşte kadınlar toplanınca olacağı bu idi!” türünden yapacağımız şikâyetler yerine, onların da toplanmasının gereklerini ve usullerini oluşturabiliriz. Sorun saymak yerine çözüm üretmek bu olsa gerektir.

Eğer bu kıvamı yakalayamazsak gelecek nesiller bile kadınların bir araya geldikleri her ortamı dedikodu, gıybet, ifsat ortamı olarak anmaya devam edeceklerdir. Bırakalım kadınlar da cihattan söz etsin. Kadınlar da kendi aralarında kadınları konuşsunlar. Belki onların da içinden birileri çıkıp erkeklerin dahi dile getiremediği hakikatleri dillendirir. Umut umuttur. Onlarsız dünya ve din düşünemediğimize göre onları da cihat alanlarına sürebilmeliyiz. Onlar da üzerlerine düşen ne ise onu yapmaya çalışsınlar. Yoksa kadınları, kadınlardan kurtaramayız.”

Mü’min Ev kitabında bunları yazan bir hocanın derdini, anlayabilir misiniz?

Ümmetin derdiyle dertlenmeden, onların ızdırabını içinizde hissetmeden, uykularınız kaçmadan anlayamazsınız. Hele mayışmış ve uyuşmuş halinizle hiç anlayamazsınız.

Üstad Necip Fazıl da boşuna mı ‘Siz hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?’ diyordu.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23