• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Hepimiz davetçiyiz!

14 Haziran 2014
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Ümmetin derdiyle dertlenen, onların sevinciyle sevinen, üzüntüsüyle hüzünlenen, meselelerini kendi meselesi bilen, çareyi ‘Kur’an ve Sünnet’ reçetesinde arayan her Mü’min davetçidir. Zedelenen kardeşlik münasebetlerini düzeltmek, davetçinin imani bir görevidir  

Ne zaman davet, tebliğ, irşad ile alakalı faaliyetler gündeme gelse, Fussilet sûresindeki ‘Ve men ahsenü gavlen…’ âyeti hatırıma gelir. ‘Allah’a davet eden, dürüst ve faziletli davranan ve elbette ben kayıtsız şartsız Allah’a teslim olanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?’ Bu hitaba hepimizin muhatap olduğunu düşünür, hakkını veremediğimiz, için de hüzünlenip dururum. Nasıl hüzünlenmezsiniz? İmam Hatip’liler, Kur’an kursları, İlahiyat fakülteleri, cemaatlerin hizmetleri, İslamî hassasiyeti olan derneklerin, müesseselerin artması, tesettürlülerin çoğalması, vs. Bütün bunlar, toplum üzerinde bir ağırlık oluşturmuyorsa, mecranın yönünü değiştirmiyorsa, kemiyetten keyfiyete geçemiyor, ‘taklit kompleksi’nden kurtulamıyorsak elbette mahzun ve mükedder olacağız. Binlerce din görevlisi, akademisyen, teknolojik imkânlara rağmen (maalesef) âlim yetiştirmiyor /yetiştiremiyoruz. Dilimiz değil, halimiz konuşmuyor, örnek olamıyoruz. İlim-amel-ihlası hayata geçiremiyoruz.  

Dâvâların yaşatılmasında ve gelecek nesillere intikal ettirilmesinde vazgeçilmez üç adım vardır. Bizzat yaşamak, müesseselerini kurmak ve yaşatmak, talim ve terbiyeyi yapmak/yaptırmak, yapanlara destek olmak! Üçünün birden icrasıyla neticeye ulaşılabilir. 

Kalıcı hizmet vermek isteyenlerin, faaliyetlerini gerçekleştirirken bunları göz önünde bulundurması gerekir.  

Mü’min, yaşadığı toplumda imanına düşman müesseselerin saldırısıyla karşı karşıyadır. Bu saldırıya münferit savunma yapmak yeterli değildir. Kurumsal saldırıya karşı kurumlar oluşturarak bu hücumları durdurabilirsiniz. Dinî, sosyal, kültürel vakıf veya derneklerle kendi müesseselerinizi oluşturabilir, kendi değerlerinizi yansıtabilir, her türlü değişim ve gelişmeye kendi iman ölçülerinize göre şekil verebilirsiniz. Bu ve benzerî bir harekette bulunmaya mecburuz. Yoksa inandığımız gibi yaşama yerine, yaşadığımız gibi inanmaya başlarız. Bu ihtiyaca cevap verilir, yapılan faaliyetlerle ‘Mü’min Şahsiyet’ yetiştirme vazifesi ifaya çalışılırsa sonuç alınabilir. Müslümanların kurduğu müesseseler, insan yetiştirmek için vardır. Kimsenin gölgesi olmadığı gibi, kimseye de gölge olmaz. Hepimiz ‘Ümmet Denizi’ne dökülen şuurlu ve iradeli damlalarız. Dernek, vakıf, gazete, dergi, parti, cemaat, vs. hepsi insanımız içindir, vesiledir gaye değildir. Kendine, vakfına değil, Ümmet-i Muhammed olmaya çağıran bir davete olan ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Gönüllü kuruluşlar (hangi isim altında olursa olsun) insana önem ve değer veren, insanını harcamayan ve harcatmayan bir hizmetin vesilesidir. 

Ümmetin derdiyle dertlenen, onların sevinciyle sevinen, üzüntüsüyle hüzünlenen, meselelerini kendi meselesi bilen, çareyi ‘Kur’an ve Sünnet’ reçetesinde arayan her Mü’min davetçidir. Zedelenen kardeşlik münasebetlerini düzeltmek, davetçinin imani bir görevidir. 

Aile davamızı unutmayan, Peygamberî usulle ‘Kıblegâh Evler’ kurarak aile merkezli yapılanmayla ümmetin kurtulacağını, ancak, mü’min evle, mü’min kimliğimizin oluşacağının mücadelesini veren her hizmet bizi Rabbimize götürecek davetin yoludur. Bütün peygamberler, miras olarak geriye altın, gümüş, menkul, gayrimenkul değil, ‘insan’ bıraktılar. Bu izi sürenler de insana hizmet merkezli çalışma yaptılar. Bu çalışmanın kendi çapındaki organizesidir davet. Hedefi olan ve o hedefi gerçekleştirmek için kendini vakfetmiş ‘vakıf insanları’nın hizmetinin toplandığı her hareket, takdir ve teşvik görmeli grup ve fırka taassubuna düşülmemelidir. Ölçülü ve dengeli hareket ederek ifrat ve tefritten uzak istikamet üzere, dünya ile ahiret muvazenesini bozmayan, planlı, programlı, insan fıtratına uygun yapılan faaliyetlerin ocağıdır davet. Ülkelerin fethinden önce yüreklerin fethini önceleyen, Yesrib’leşen her yeri Medine yapma azmi ve gayreti içinde olan, Mus’ab bin Umeyr’in izini sürenler, davet yolunun yolcularıdır. 

İslâm ile insanı buluşturacak, İslâm ile insan arasındaki engelleri kaldıracak her faaliyete adını yazdıracak imzalar, selefi salihînin izini sürenlerdir. Her hal ve şartta mazlumun yanında, zalimin ve zulmün karşısında olmayı prensip edinmiş duruşun adıdır davet. 

Fevkaladelikler (olağanüstülükler) peşinde olmayacağız. ‘Âlemin bildiği bize yeter’ diyen, esbaba tevessülü ihmal etmeyen Allah Dostlarını unutmayacağız. Kendimizin faaliyetlerinden ziyade, geçmiş büyüklerimizin yaptıklarını anlatarak, tembelliklerimize kılıf arayıp, mirasyedilik yapmayacağız. “Muhakkak mü’minler kardeştir” hükmünün gereği olan  “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma!” duasını her daim yapacağız. 

Ruhları ele geçirme faaliyeti ve istilasına karşı mücadele içinde olmak mecburiyetindeyiz. Kadim insanlık değerlerinden başka silahımız yok bizim. Kibre karşı tevazu, sığlığa karşı derinlik, bencilliğe karşı diğergâmlık, hasede karşı dayanışma, hıza karşı yavaş, menfaate karşı Allah rızası davetimizin parçaları olacaktır. 

Hasta toplumumuzun şifası olan Kur’an’ı, Rasulüllah Efendimizin rehberliğini, Sünneti çağa taşıyarak tedavi edeceğiz inşaallah…

(Devam edeceğim..)

Bizi nefsimizin şerrinden koru

Ya Rabbi

Allah’ım! Bana öğrettiğin ilim ile beni faydalandır, bana fayda verecek ilmi bana öğret ve benim ilmimi artır. Her hâl üzere Allah’a hamdolsun! Cehennem ehlinin hâlinden Allah’a sığınırım.

Allah’ım! Kederden ve üzüntüden, acizlikten ve tembellikten, korkaklıktan ve cimrilikten, borç yükünden ve düşmanların galip gelmesinden Sana sığınırım.” (Buhârî, De’avât, 39)

Allah’ım! Fakirlikten, yokluktan ve zilletten Sana sığınırım. Zulmetmekten ve zulme uğramaktan Sana sığınırım. Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, imansız kalpten, doymak bilmeyen nefisten ve kabul olmayan duadan Sana sığınırım.

Allah’ım! Kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden ve tenasül uzvumun şerrinden Sana sığınırım. Gazabından rızana, azabından affına, senden yine Sana sığınırım.

Allah’ım! İşlediklerimin şerrinden ve işlemediklerimin şerrinden Sana sığınırım. Kötü bir ömür sürmekten, kalp fitnesinden ve kabir azabından Sana sığınırım Ya Rabbi. 

Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik, güzellik ve nimet ver, ahirette de iyilik, güzellik ve nimet ver ve bizi cehennem azabından koru. Senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği istiyorum. Allah’ım! Bana doğru olanı ilham et ve beni nefsimin şerrinden koru. Kurduğumuz sehirlerin ruhu yok

Müteahhitlerin dikkatine!

İKAZ

Servet sahiplerinin sorumluluğu, servetlerinden yoksulların, dar gelirli insanların da yararlanmasını sağlamaktır. Bu önemli kurum, Resülullah’ın, Hz. Ömer’e, arazilerinden birini hayır olarak bırakması, tavsiyesine kadar gerilere gider. Peygamberimiz: “Bu bahçeni satılıp, alınmaz kıl, ürününü yoksullara dağıt” buyurmuştur. Bu, itiraz kabul etmez bir şekilde, İslam toplum ruhunun, şehir seviyesinde en doğrudan ifadesidir.

Dini, hayatımızın dışına çıkardığımızdan beri ruhsuzlaştık. Bu sebeple yaptığımız binaların, kurduğumuz şehirlerin ruhu yok. Eskiden şehirler ruhumuzun aynasıydı; şimdi ise ruhsuzluğumuzun aynası. Bırakalım beton, çelik ve asfalt yığını şehirleri, oturduğumuz evler bile İslami değil. Söz gelimi evlerdeki lavaboların hiç birisi abdest almaya uygun değildir. Evleri yapanlar da, şehirleri planlayanlar da dini bir hassasiyetle hareket etmiyorlar. Tek amaçları var; yüksek kazanç ve kâr. Bu yüzden modern dünyada şehir ve şehre ait mekânlar birer cehenneme dönüştü. Yaşanmaz hale geldi. Her sokağı, her köşeyi çekirge sürüsü gibi taşıtlar işgal gediyor. Hız ve gürültü bütün ruh dünyamızı alt üst ediyor.

Küreselleşme rüzgârıyla bütün kimlik değerlerimizi kaybederek kimliksizleştik. Bu yüzden ortaya koyduğumuz her şeyde bu kimliksizlik hâkim.

Anneannenin saçları

neden beyaz?

TEBESSÜM

Çocuk annesine sormuş bir gün; 

- Anneciğim kafandaki saçların neden beyazlıyor senin? 

Annesi; - Yavrum, sen beni her üzdüğünde saçımın bir tel beyazlıyor, elbette sebepsiz değil!

 Çocuk annesinin duyacağı tonda başlamış cevabı yorumlamaya; 

Hıı şimdi anlaşıldı, anneannemin saçları neden bembeyaz olmuş!

Vahyin Dilinden

“Mümin erkekler ve mümin kadınlar, birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten men ederler, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler. İşte Allah’ın kendisine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (9 Tevbe, 71. Âyet)

Allah Rasûlü’nden

Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Kıyamet günü, mü’minin mizanında güzel ahlaktan daha ağır basan bir şey yoktur.  Allah Teâla Hazretleri, çirkin, düşük söz (ve davranış) sahiplerine buğz eder.” (Tirmizi)

Günün Sözü

“Çalışanlar, kötülük düşünmeye zaman bulamazlar, tembeller ise, kötülüklerden kurtulamazlar.” (Hz. Ali)

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23