• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Ders ve ibret alma günü: Hz. Hüseyin Efendimizin Şahadeti

02 Ekim 2017
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Bizim toplumumuzda Muharrem ve aşure denince akla ilk gelen Hz. Hüseyin Efendimizin Kerbala’da şehid edilmesidir.

Hz. Hüseyin bir gün pazarda kendisini tanımayan bir esnaf ile pazarlık yapar. Bunu gören biri esnafa Hz. Hüseyin’in peygamber torunu olduğunu hatırlatır. Esnaf Hz. Hüseyin’in almak istediği malı ona hediye etmek ister. Hz. Hüseyin, “Ben Hz. Peygambere olan yakınlığımı dünya malı ile değişemem” cevabını verir ve dini ticarete alet etmeme dersi vererek malı parasını ödeyerek alır.

Dini istismardan bu kadar sakınan ve dünyaya zerre kadar ehemmiyet vermeyen Hz. Hüseyin Kerbela’ya dünya mevkii için değil haksızlık karşısında direnmek için gider.

Hicretin 61. senesinde 10 Muharrem’de Kerbela’da Hz. Hüseyin’le birlikte çoğu ehl-i beyt’ten 70 kişi şehid olmuştur. Yaşanan acı, bütün Müslümanların ortak acısıdır. 10 Muharrem Hz. Hüseyin’in asil duruşu ve onurlu mücadelesinin müminlerin gönüllerinde taht kurduğu gündür. Hz. Hüseyin Efendimizin vefatını yapılan çeşitli ‘matem merasimleri’ ile icra edenlere kimse ses çıkarmıyor. Programlara iştirak ederek de yanlışların yanında yer alınıyor. İbret alıp dersler çıkarıp ‘dünyanın imtihan dünyası’ olduğunu unutmadan ‘nefs muhasebesi’ içinde yaşanarak ‘hayatın içinde bir dinimiz’i hayat nizamımız olarak görmemiz gerekmez mi? Hz. Hüseyin’i hatırlatması öne çıkan tarzda protokol ve ritüele dönüşen hiç bir uygulamanın dinimizde yeri yok. Hz. Hüseyin Efendimizin matemini yaşatma, onun hatırasını canlı tutma adına, kendini zincire vurmalar, zincirle dövme ve dövünmeler, karalar giymeler, vs. Bu ve benzeri merasimlerin en tehlike arz eden tarafı, ‘meşrûiyet kazanması’na sebebiyet vermesi. Asıl tehlike burada! Bunu folklorik hale getirdiğimiz aşure dağıtımında da düşünebilirsiniz. 950 sene yaşayan, ömrünü ‘İslam’a davet’e vakfeden bir peygamberin, yediklerinden mülhem kuş üzümünden narına, cevizinden diğer malzemelere varıncaya kadar yapılmış aşure mi ön planda, yoksa dinini yaymak için karada gemi yapan bir Peygamberin davası için parçalanması mı? Bu ay “aşûrâ”dan ibaret değil! Bu ayın idraki için de aşure dağıtmak yetmiyor ne yazık ki! Muhafazakâr Belediyeler, vakıflar, dernekler, gönüllü kuruluşlar, aşure dağıtma yarışına girip imkanlarını seferber ediyorlar. Açlık ve sefalet içinde yaşayanları, ekmek aş bulamayanları, ümmetin perişan halini, parasızlıktan evlenemeyen gençlerimizi düşünerek harcamaların buralara teksif edilmesi sağlanmalı. ‘Borç verme’ özelliği kaybedilir duruma düştüğü için ‘kredi’ adı altında ihtiyacı olan meblağı faize bulaşarak temin edilen bir toplumda, ‘hayır’ adına yapılanlarda ‘Allah Rızası’nın olup olmadığı düşünülmeli. 

Kerbela olayı aynı zamanda bir semboldür hem “nübüvvet” hem “saltanat” için. Aynı inancın salikleri arasında ortaya çıkan iki farklı çizginin de ilk çarpıcı örneği. Bu farklı çizginin adı, nübüvveti temsil eden Hz. Hüseyin ile saltanatı temsil eden Yezid. Hz. Hüseyin çizgisinin özelliği; örnek mazlumiyeti, fedakârlığı, adaleti, birliği-beraberliği, sevgiyi, muhabbeti, hakkı, hakikati, hikmeti, cesareti, şahadeti, izzeti ve kıyamı temsil etmesi. Yezidin çizgisinin özelliği ise; hırsı, ihtirası, saltanatı, zulmü, hileyi, zulme rızayı temsil etmesi. Herkes farkında olarak veya olmayarak bu iki çizgideki yerini alıyor. Bir “ibretler meşher”inde… Onun için iyi tahlil edilmeli. 

En büyük hüzün, Peygamberimizin vefatında yaşanmıştır. Matemlerin en büyüğünün de o zaman yapılması veya o matemin canlı tutulup yaşanması icab ederdi. Ne yapıldı? Cesaret ve adalet timsali Hz. Ömer bile kendisini bu dehşetli ânın tesirinden kurtaramadı; hatta herkesten daha çok dehşete kapılarak şöyle bağırdı: “Rasûlullah ölmemiştir ve sağdır! Kim ‘Muhammed öldü’ derse, onu kılıcımla iki parça ederim!” Bu hitab karşısında halim-selimliği ile maruf Hz. Ebubekir derhal müdahale etmiş:

“Kim ki Muhammed’e tapıyorsa, bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim ki Allah’a ibadet ve kulluk ediyorsa, bilsin ki Allah, Hayy’dır, ölümsüzdür.” Buyurmuş, bu hitab üzerine Hz. Ömer kendine gelip sakinlemiş, biraz önceki fevri hareketinden de vazgeçmiştir.

Küffarın Müslümanların geleceğini toptan yok etmek için seferber olduğu böyle bir zamanda, Müslümanların ortak sembol ve değerlerinden ilham ve güç alarak geleceği inşaya yönelmekten başka çıkar yol yoktur. Her gün kanayan İslam coğrafyası, ülkemizde her gün verdiğimiz şehitlerimizin kanları, zalimlerin zulmü altında inleyen insanlarımızın ızdırapları, makam/mevki düşkünü insanların halleri, kaybettiği mukaddeslerinin yerini alıp dünyevîleşenlerin içler acısı vaziyetleri, Kerbela’da yaşananlardan/yaşatılanlardan farksız mı? Arakan, Irak. Suriye, Filistin, Mısır’da yaşananlar/yaşatılanlar. Siyaset kaynaklı akîdevî ve fıkhî ihtilaflar… İhtilafların kavgaya, kavganın savaşa dönüşmesi. Unutulan “savaş ahlakı” ve sonucunda meydana gelen entrikalar, zulümler, işkenceler… Bütün bu olanlar; Hz. Hüseyin Efendimizin şahsında yaşananları tefekkürle tahlil edip ibret almayı, ders çıkarmayı gerektirmektedir. Bugün de ‘Din, iman, hizmet’ diye ortaya çıkanlar, kendi koyduğu ölçüyü ‘din’ haline getirenler, kâfirlerle, münafıklarla, dinsiz/ateistlerle, vatan, millet düşmanlarıyla ‘şer ittifakı’ kuranlar, kendi ülkesini ‘yaşanmaz’ gösterenler, yakın ve uzak tarihi olayları, düşünüp ibret almazlar mı? Cemel ve Sıffin savaşlarını, Kerbela’da yaşananları hiç mi hatırlamazlar? Ağır imtihanlardan geçerek Nebevi çizginin temsilcilerinin verdikleri mücadele, zulme karşı sonu şahadetle biten direnmeler üzerine kafa yorulmaz mı? Onların çektikleri ızdırab hissedilmez mi? Dünya nimetlerini elde etmek için sınır tanımayanlara tavır koyulmaz mı? Ümmetin bugünkü halinin sancısı taşınmayacak mı? Çeşitli makam ve mevki vaatleriyle kandırılan, konumlarını kaybetme korkusuyla Hz. Hüseyin Efendimize yapılan bu katliama girişenlerle, bugünkü “dünyevîleşme hastalığı”na kapılıp dünyayı idare etme, kendi imparatorluğunu kurma adına yapılanlar kıyaslanmayacak mı? İslâm âleminin içler acısı hâli bir başka “Kerbela” değil mi? Bu din ‘matem dini’ değildir. İkaz vazifesinin gereği, ‘emri bil maruf, nehyi anil münker’ unutulmamalı. O günü tartışmak doğru değil. Ders ve ibret alma doğru. Bunları konuşarak ‘dillerinizi kana bulamayın’ tavsiyesine uymak doğru. Lüzumsuz tartışmalar yanlış. Âdetler ibadetleştirilmemeli. Hükümler örfe feda edilmemeli. Dinimiz, akidemiz mutlaka ama mutlaka ciddiye alınmalı. Bu din; ne belediyelerin sosyal faaliyetlerine, ne Devletin ‘örf mühendisliği’ne ne de protokol toplantılarına malzeme olacak bir din değildir. Hoşgörü adı altında, bizleri yanlışlar karşısında tavırsızlığa sevk etmemelidir. Ebedî kurtuluş reçetemiz olan Dinimizi anlamayan, idrak edemeyen, ahkâmına aklı yatmadığı için ona ‘radikal yahut fundamantalist’ diyenlerin cerbezesi, sloganları, oluşturdukları kamuoyu, vs. bizlerin hak ve hakikatleri söylememize mani olmamalıdır. Gerek farz, gerekse nafile oruçların içinde sadece o güne tahsis edilen bir oruç yok. Unutulmaması gereken en önemli hususlardan birisi belki de en önemlisi, ‘niyet’tir. İlmihal kitaplarımızın ‘nafile oruç’ bahsine bakılabilir. ‘Muharrem iftarı’ mı, Muharrem ayında iftar mı? Muharrem ayında oruç mu, ‘Muharrem orucu’ mu? Hz. Hüseyin ve Kerbela şehitlerini unutmayıp yaşanan hadiseleri fikir zemininde değerlendirip, bugün benzer olayların çıkış sebebini tahlil etmek mi, matemi öne çıkarıp karalar bağlamak mı? Hz. Hüseyin Efendimizin en büyük gayesi, kendisinden sonra yeni Kerbelâlar yaşanmamasıdır. Şahadetinden önce yaptığı şu duasıyla da, akan kanının ‘kardeşliğimizin temini’ne vesile teşkil etsin ister. Bizler için de ders niteliğindedir. Yazımızı bu dua ile bitirelim. “Yüce  Rabbim! Eğer gökten yüce merhametinle bana güç ve kuvvet indirerek düşmanlarıma karşı zafer ihsan etmeyeceksen, benim şahadetimi Muhammed ümmetinin hayrına ve kurtuluşuna vesile kıl! Allah’ım! Ben zulme, haksızlığa, dayatmaya karşı hak-hakikat adına yürüdüm. Gerekirse bu uğurda canımı vereyim. Rabbim! Eğer galip gelmeyeceksem, sırtım yere düşecekse, hak dava uğruna akan kanımı bir hayrın, Müslümanların silkinişinin ve güçlenmesinin sebebi kıl!” 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23