• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

1437: Yeni bir hicrî yıla girerken (2)

15 Ekim 2015
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Günümüz Müslümanları, yaşadıkları zamanlarına uygun müesseselerini kuramamaları ve organize olamamaları sebebiyle çağa ve çağın insanına İslam’ın mesajını verememişlerdir. Bu meseleleri Rasulullah Efendimiz, hicret vesilesiyle Medine’de çözmüştür. Müminleri “namaza çağırma”yı bir “dâvet kurumu” olarak ezanla halletmiştir. Önceleri “sosyal güvenlik” bilahare eğitim organizasyonu olarak kurulan “suffe” ile kimsesizlerin durumu çözüme kavuşturulmuştur. Hicret sonu yapılan Kuba Mescidi, Medine’de ilk inşâ edilen binaların mescitlerden oluşması dikkat çekicidir. Zira mescitler, Allah yoluna girmenin, o düşünce yapısına sahip olmanın, dinî tebliğ yerleridir. Malî sıkıntı içinde olanlara, önceleri ihtiyarî olarak başlatılan yardımların daha sonra “zekat” olarak müesseseleştirilmesi “hicret”e farklı bir bakış açısı getirmiştir. Her şeylerini bırakıp Allah için yola çıkan Muhacirîni, onlara yer-yurt açan, her şeylerini paylaşan Ensarı, gösterdikleri teslimiyeti, yaptıkları cefakâr ve fedakârlıkları, verdikleri mücadeleleri, tebliğ ve irşatlarındaki usul ve üslûplarını dikkat ve itina ile inceleyip dersler çıkarmamız gerekir. Muhacirin her âyeti kendilerini inşâ eden düstur olarak görüyorlardı. Sancıları vardı, dertleri vardı, değiştirmeleri, vahiyle düzeltmeleri gereken yanlışları vardı. Dinini-diyanetini ciddiye alıyorlardı. Nâzil olan âyetler, hayat tarzlarını inşa ediyordu.  Hicret; Cami merkezli bir hayattır. Hicret; Ev merkezli bir hayat. Evin merkezinde namaz. İbadet  eksenli bir hayat. Eğitim merkezli bir ev. Modernizmin evsizliğine mukabil, İslam ev merkezli bir hayatı teklif ediyor insanlığa. Bu da evsizlikten eve hicreti gerektiriyor. Sokaktan, başıboşluktan eve hicret. Sokak çocuğu, sokak kadını  olmaktan kadını ve çocuğu kurtarır hicret. Bugünkü çarşı-pazarlı, alışveriş merkezli bir hayatı tercih eder hale gelen  Müslümanların Hicrete ne kadar ihtiyacı vardır?  Şu halde “hicret” üzerinde düşünmek, iç dünyamıza dönerek “hicret şuuru” içinde hareket etmek, içinde bulunduğumuz dünyevî şartlara rağmen Peygamber Efendimizin sünnetini çağa  taşıyarak “hicret yolcusu” olduğumuzu unutmadan insanımıza soluk aldırmalıyız. Bugün yapılacak iş, göç edecek yer ve yurt aramak değil, bulunulan yerde hicret eylemi içinde olmak, yani devamlı daha iyinin ve daha güzelin peşinde koşmak, İslâm’ı daha bir samimiyet ve dikkatle yaşamaya çalışmaktır. Dinin hazır yaşanmış halde pazarlandığı herhangi bir ülke yoktur ki oradan satın alasın. O, herkesin kendi imkan ve iradesi ölçüsünde yine kendisinin gerçekleştireceği bir görev ve mutluluktur. Hicret, işte bu ‘salih amel’lerle dolu bir hayatın yaşandığı çevrenin oluşmasındaki her faaliyetin adıdır. 

Abdullah İbni Amr İbni’l-Âs (ra)’dan rivâyet edildiğine göre Peygamber Efendimiz,:

‘Hicret’ iki özellik taşır: Birincisi, günahları terk etmek; diğeri, Allah ve Resûlü’ne hicret etmektir. Hicret, tevbe kabul olunduğu sürece sona ermez. Tevbe de güneş batıdan doğuncaya kadar makbûldür. Güneş batıdan doğunca artık her kalb bulunduğu hal üzere mühürlenir. İnsanlar işledikleriyle kalır.’ Gerçek muhâcir, Allah’ın yasak kıldığı şeyleri terk edendir.”  hadisi ile hicretin birinci özelliği olarak zikredilen “günahları terketmek” beyanının çizdiği çerçevedeki hicretin belli bir yurdu ve zamanı yoktur. Kişilerin özel şartlarına bağlı olarak her yer ve her zamanda geçerli ve bu yüzden de süreklidir. Bunu,

Hadislerle Hicret: Peygamberimizin Vedâ Haccı esnasında ifade buyurduğu şu cümlelerde de görmekteyiz: “Size gerçek mü’mini tarif edeyim mi? O, Müslümanların malları ve canları konusunda kendisinden emin oldukları kişidir. Olgun Müslüman insanların dilinden ve elinden gelecek zararlardan sâlim oldukları kimsedir. Asıl mücâhid, Allah’a taat konusunda öz nefsiyle mücâhede eden; hakiki muhâcir de hatâ ve günahları terkeden kişidir.”

Hicrette en önemli adım “terk”i gerçekleştirmektir. İslâm’ı yaşama niyeti işte bu “terk” iradesiyle kendini gösterir. Bazı şeyleri terk etmeye razı olmadan yeni güzelliklere ulaşmak sadece bir kuru ümittir. O da sahibini avutmaktan başka bir işe yaramaz. Nitekim bu önce terk sonra amel çizgisini başka bazı hadislerde de açıkça görebilmekteyiz. Meselâ Peygamber Efendimiz (sav) aynı mânâyı, yani bulunduğu yerde dini yaşama görevini bir soru üzerine şöyle ifâde buyurmuştur: “Hicret, gizlisi ve açığıyla bütün fuhşiyâtı terk etmen, namazı kılman, zekâtı vermen demektir. Bunları yaparsan bulunduğun yerde de ölsen, sen muhâcirsin.” Peygamber Efendimiz (sav), meşhur niyet hadisinde, “Kimin hicret etmekteki niyeti Allah ve Resûlü’nün emirlerine uymak ise, onun hicreti Allah ve Resûlü’nedir. Kimin hicreti de elde etmek istediği bir dünyalığa veya evlenmek istediği bir kadına yönelikse onun hicreti de niyet ettiğinedir.” buyurmuştur.

Hicret şimdi her yerde ve herkes için devam ediyor. Hem zaten hepimiz sonsuz bir dünyaya doğru hicret halinde değil miyiz? Oraya güzellikler taşıma irâdesi ve gayreti, yahut kaliteli Müslüman olma gayreti bu yolculuğa ne kadar da yakışır. Günahlardan uzak kalma yarışına niyet edenler için hicret başlamış ve sürüyor demektir. O halde, daha temiz, daha günahlardan arındırılmış bir hayata, İslâm ile donatılmış daha güzel bir yaşayışa koşalım. Bu hicret koşusu, bir başlarsa, her yer hicret yurdu olur. Haydi, “günahlardan uzak kalma” yarışına! İyiye, daha iyiye; güzele, daha güzele kavuşma ümidi ve gayreti ile.

RASULÜLLAH EFENDİMİZİN HİCRETİNİN MESAJI

Risalet süreci, Rasulullah’ın şahsında, öncelikle şirkin her türlü pisliğinden uzaklaşıp yegane rabb olan Allah’a iman ile başlamıştı. Müddessir suresinde, risaletin daha ilk günüde ‘Pis şeylerden uzak dur’ (Müddessir, 74:5) emri ile uygulamaya dönüşmeyen doğru inancın bir kıymet ifade etmediği bildirdiği gibi, yanlış hayat tarzından uzak durmak/hicret etmek getirdiği de açıklamıştı. Yine aynı günlerde, risaletin ilk günlerinde vahyolunan bir başka ayette ise şirkin ‘pis’liklerinin egemen olduğu ortamlardan uzak durulması gerektiği bildirilmişti: ‘Rabbinin zikret! (adını an). Bütün varlığınla O’na yönel. O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka ilah yoktur. Öyleyse yalnız O’nun himayesine sığın. Onların (müşriklerin) söylediklerine katlan ve onlardan uygun şekilde ayrıl/uzak dur’ (Müzemmil, 13:8-10) Hicret, bir hayat tarzıdır. Dünya durduğu müddetçe hak ile batıl, adalet ile zulüm, hayır ile şer, iyilik ile kötülük mücadelesinin devam edeceği bilinciyle yaşamaktır. Hicret, her durumda zulmün ve zalimin karşısında hak ve hakikatin tarafında yer almaktır. Bu duygu ve düşüncelerle yeni yılımızı tebrik ederim.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23