• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Vehbi Kara
Vehbi Kara
TÜM YAZILARI

Asker Mert Olur Asla Yalan Söylemez

24 Şubat 2017
A


Vehbi Kara İletişim: [email protected]

Hükümetin 15 Temmuz darbesinden sonra yaptığı en önemli icraatlardan bir tanesi Harp okullarını kapatmak olmuştur. Çünkü bu okullarda yetişen öğrencilere darbecilik ruhu aşılanırken aynı zamanda bencil davranmak ve başarısız kaldıkları zaman nasıl kıvıracakları da öğretiliyordu.

Mezun olduğum askeri okullarda 1986 yılından sonra da önce de eğitim daha da kötüleşmişti. Maneviyattan tamamen kopuk, bencilce vatan için fedakârlığın unutturulduğu seküler bir yaşam dayatılıyordu. Hatta kız öğrencilere dahi içki içme konusunda baskı yapılabiliyor bunalıma düşen öğrencilere de rastlanıyordu.

Deniz Harp Okulunda bizzat bu rezalete şahit olmuştum. Bir öğretmen; kız öğrencinin içki içmemek yüzünden dışlanması ve düşmüş olduğu bunalımdan kurtulması için yardım etmeye çalışıyordu. İş bu derece çığırından çıkmıştı. Hâlbuki askeri okullarda verilmesi gereken en önemli eğitim; Allah korkusu ve vatana bağlılık olmalıdır.

Askerlik mertlik mesleğidir yalana cevaz yoktur. Asker adam ölümle karşı karşıya kalsa bile “ölürsem şehit kalırsam gazi” anlayışı ile hareket eder. Zira imanlı ise gideceği yer cennetin başköşesidir. Bakın; zamanında asayişi sağlamaya çalışmış ve bunda muvaffak da olmuş bir kahraman, 31 Martta kurulan divan-ı harpte ne diyor: “Biz ki hakikî Müslümanız; aldanırız, fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz. Zira biliyoruz ki “Gerçek hile, hileleri terk etmektedir”. İşte kısacık dünya hayatı için hileye tenezzül etmez, gerçek bir mü’min ve iyi bir asker böyle olmalıdır.

Fakat din ve imandan uzak yetişen bir asker, hele hele namaz kılana öcü gibi bakılan askeri okul ortamında yetişiyorsa, bunlardan her türlü fenalık beklenmelidir. Hatta bu öğrenciler büyüyünce Amerikalı şerefsizlerle darbe işbirlikçiliği dahi yapabilmektedirler. Her 10 yılda bir kesintisiz darbe yapılıyor ise bunun ciddi bir hazırlık safhası olmalıdır. Yahu “Allah’tan korkmayan kuldan utanır mı?”

İşte çok net bir şekilde görüyoruz; şimdilerde 28 Şubat mahkemesinde gördüğümüz gibi kaypak, omurgasız ve inkârcı generaller ortaya çıkabiliyor. Bu inkârcı generaller suçu sahiplenip ortaya çıksalar belki emri altındaki diğer askerleri kurtarabilirler. Fakat bencil ve acımasızlık kanına işlemiş bunların belli ki. En azından hafif bir ceza ile “devletin anayasal düzenini silah ve cebir kullanarak değiştirmek” gibi ağır bir suç yerine “yasal olmayan bir emri yerine getirmek” suçundan yargılanabilecek emri altındaki bu zavallı askerlere karşı zerre kadar vicdanları yoktur. “Yeter ki kendilerini kurtarsınlar gerisi tufan olsun” diyebilecek kadar bencil insanlarla karşı karşıyayız.

Peki, diyelim ki mahkemeden kurtulup hâkimleri kandırdılar. Yahu! Allah’ın adaletinden nasıl kurtulacaklar. Ruz-i Mahşerde yalancılık yaparak “minnoş kedi” rolleri ile kurtulabileceklerini mi zannediyorlar?

Bu faşist generaller, 28 Şubat darbesini inkâr edip aynı Feto gibi hala kendilerini suçsuz göstermeye çalışıyorlar. Pennsylvania’da yaşayan dünyanın en büyük kezzabı da “15 Temmuz darbesini ben yaptırmadım” diyerek utanmadan yalan söylemeye devam etmiyor mu? Bu yalanları Cehennem zebanilerine de anlatsın bakalım. Onlar da şimdiki medya işbirlikçisi darbeciler gibi inanacaklar mı? Göreceğiz…

Darbecilik, yalancılık ve aldatmak bu darbecilerin en bariz vasfı olarak tarihe geçecektir. Çünkü seküler yaşam ve askeri eğitim bencillik ve sonuç odaklı olma ilkesi üzerine kurulmuştur. “Çanakkale’deki 57. Alaydaki gibi bütün askerler ölse bile kendisi sağ kalmalı” anlayışı ile hareket etsinler. Silah arkadaşlığı, komutanlık, nerede kaldı?

Fakat 20 Şubat günü 50 yıldan sonra ilk defa bir general ve bir subay açıkça çıkıp suçunu itiraf etti. Aynı Talat Aydemir ve Fethi Gürcan gibi mertçe “evet, darbe yaptım” deme cesaretini gösterdi. Biz de böyle şeylere pek rastlanılmaz da. O yüzden çok dikkatimi çekti.

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişiminde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik suikast girişimi ve iki polisin şehit edildiği saldırıya ilişkin davanın iki numaralı sanığı Gökhan Şahin Sönmezateş, duruşmada verdiği ifadede “Bütün sorumluluğu üzerime alıyorum ama olmadığım yerlerle ilgili sorumlulukları kabul etmiyorum." Dedi. İkinci savunması alınan Özel Kuvvetler timinin başındaki Binbaşı Şükrü Seymen ise, "Ben hiçbir şeyden korkmuyorum, darbe yaptım. Bunun cezası idam bile olsa hiç canım yanmaz" diye cesurca itiraflarda bulundu.

TSK'nın emir komutası içerisinde ihtilal yapıldığını düşünerek hareket ettiğini iddia eden Sönmezateş, darbe ile ilgili olarak uzunca itiraflardan sonra “TSK yönetime el koydu, dediğimde uçuş ekibi helikopterlerin başındaydı. Görevin Genelkurmay Başkanlığından geldiğini söyledim. Ekibe sadece koordinatları verdim. Ekipteki herkes görevi kendi komutanlarından alıp gelmişti" diyerek; 28 Şubatçı darbeci generallerini utandırmış olsa gerektir. Zira Erbakan hükümetini düşüren, Sincan’da tankları yürüten 28 Şubatçılar, darbe kışkırtıcısı medya işbirlikçilerinden hala destek alıp utanmadan inkarcılıklarına devam edebiliyorlar. Bu önemli bir gelişmedir.

15 Temmuz Darbecisi Binbaşı Şükrü Seymen de ifadesinde darbeci olduğunu kabul ederek, “Ben hiçbir şeyden korkmuyorum. Darbe yaptım. Bunun cezası idam bile olsa hiç canım yanmaz. İntihar olmayacağını bilsem sandalyeyi ben düşürürüm. Benim yaptığım tek şey Gökhan Paşam ve Semih Paşanın emirlerine iyi bir asker olarak uymamdır" dedi.

Seymen, daha sonra itiraflarını şöyle sürdürdü: “Darbe yaptım mı evet yaptım. Oturup çocuk gibi ağlayacak mıyım tabii ki hayır. Ancak en çok üzüldüğüm konu 2 polisin şehit olmasıydı”.

İşte Talat Aydemir ve Fethi Gürcan gibi yaptığı icraatı inkâr etmiyor darbeyi yaptıklarını itiraf ediyorlar. Belki de bu sayede emri altındaki birçok askerin hafif cezalarla kurtulmasını sağlayacak hatta beraetle kurtulmasına yol açacaklar.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Avukatı Hüseyin Aydın, farklı bir yaklaşımda bulunuyor.15 Temmuz darbe girişiminin Türkiye'nin daha önce yaşadığı darbelerden çok farklı olduğunu belirterek, "Zaten yaptıkları işin çok kutsal olduğuna o zaman inanıyorlardı. Bizim bugünkü gözlemlerimiz o inancın halen devam ettiği yönünde. Bu davadaki sanıklar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin en seçkin birliklerinde daha önce görev almış ve özel olarak yetiştirilmiş kişiler. Bu özelliklerine ek olarak, bizim de dosyada gözlemlediğimiz TSK içindeki örgütün en sadık mensupları. Bunları bir araya getirdiğimizde zaten çok sıra dışı bir profille karşılaşmış oluyoruz."

Yapılan hazırlıklara, dosya kapsamındaki delillere ve özellikle operasyon sırasındaki davranışlara bakıldığında, sanıkların alıkoyma iradesinde olmadıklarının görüldüğüne işaret eden Aydın, "Cumhurbaşkanının varlığını ortadan kaldırma iradesiyle olay mahalline gelindiğine ilişkin hiçbir tereddüt bulunmuyor. Bu darbe teşebbüsü aynı zamanda ülkeyi işgal girişimiydi. Bu anlamda bu darbe davaları ayrı bir öneme sahip. Başka önemli bir husus ise ilk defa tarihimizde TSK mensupları tarafından bir başkomutana, cumhurbaşkanına yönelik suikast girişiminin söz konusu olması. Bu anlamda da bu dava tarihimizde emsali olmayan bir dava olarak öne çıkıyor." dedi.

Aydın, bir basın mensubunun sorusu üzerine, sanıklarda gerçek anlamda bir itirafçılık gözlemlemediklerini belirterek, "Sanıkların bir kısmı bazı itiraflarda bulundular ancak itirafçılık -buradaki suçlar açısından Anayasal düzeni zorla değiştirme, Cumhurbaşkanına suikast girişimi gibi- itirafçılık ve etkin pişmanlığın ceza hukuku karşısında bir anlam ifade etmesi söz konusu değil." açıklamasında bulundu.

Bu konuda Av. Aydın gibi düşünmüyor bu açıklamaların darbeci askerler arasında olumlu bir hava estireceğini düşünüyorum. Erkekçe mertçe ortaya çıkıp hata ettiklerini, pişman olduklarını suçun komutanlarda olduğunu, kendilerinin ise yasal olmayan bir emri yerine getirdikleri için suçlamaları kabul ettiklerini söyleyeceklerdir. Belki de bu sayede askerler arasındaki bu “minnoş kedi” tiplerinden bu sayede kurtulmuş olacağız. Mertlikten zarar gelmez. İnsan onuru için yaşar. Yalan söyleyerek nereye varılabilir ki? Yaş olarak zaten ölümün kıyısına gelmiş insanların hiç olmaz ise giymiş oldukları o şerefli üniforma hatırı için bunu yapmalarını bekliyorum.

Bu itiraf hususu çok önemlidir. Hem sivil hem de asker darbecilerin Feto zındığının suçuna ortak olmayıp yaptıkları fenalıkları deşifre ettikleri takdirde ABD Feto’yu vermek zorunda kalacaktır. Çünkü hem kendi ülke çıkarları hem de bu dehşetli FETÖ fitnesinin kısa vadede bitmesi mümkün değildir.

Bu itiraflar ve Feto’nın Türkiye’ye teslim edilmesinden sonra umumi sulh ve umumi af; işte o zaman çıkabilir. Yoksa bu tiyatro artistlerine taş çıkartacak kadar rol kesmeler ve kıvırtmalar devam edecek, vesselam…

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23