• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Serdar Arseven
Serdar Arseven
TÜM YAZILARI

“Derdiniz yok, dersiniz yok!”

12 Ağustos 2016
A


Serdar Arseven İletişim: [email protected]

Eğitim alanında “başarı”dan bahseden AK Partili görmedim.

Genel kabul;

“İnşaat ve ulaştırma işlerinde çok iyi, eğitim ve kültür işlerinde ise çok kötüyüz.”

Öyleyse…

“Kötü”nün üzerine gidelim ki “türlü türlü FETÖ belâları!” gelmesin başımıza!

Yeni yeni paralel yapılar!..

¥

Ve şu tespitle başlayalım:

Hayata ve ötesine ilişkin muhasebe ve murakabe şuuru, varoluş idrakine dair tefekkür ne acıdır ki milli eğitim galaksimizi terketti! 

“Maarif”i katleden, “irfan”ı terkeden, nesillerin irfan havzalarını yok eden Tanzimat geleneği bütün hızıyla devam ediyor. 

Eğitimde ne değişti?

Özel okulların “ticarethane”ye, devlet okullarının da “hangar”lara dönüştüğü eğitim sistemimizin hangi meselesi halledildi? 

Talim terbiyede “yetiştiricileri yetiştirmek” gibi bir cehd, bir önceliğimiz var mı?

Eskilerin o muhteşem duası: Allah dertsiz bırakmasın! (x) 

Ne yazık ki, derdiniz yok, dersiniz yok!

Bu işler içimize “dert” olsun ve bir de “ders”, bütün ilgililere!

Üstad’ın “Maarif” başlıklı yazısını bugünün “eğitim” öncülerine “ders olsun” temennisiyle olduğu gibi dikkatlere sunayım:

“Evvelâ tâbirden başlayalım işe: Eğitim, pek buruk bir kelime… Maarif tâbiri gibi, güneşi, toprağı, bağı ve bahçesi, arkları ve kanallarıyla bütün bir mâna iklimi arzeden bir mefhum yerinde ‘eğitim’ kelimesi, bilmem, ne dereceye kadar meselenin sesini verebilir?

Bu tâbir bana ‘er eğitimi’ gibi, basit bir kadroya ait, basit bir iş hissini veriyor. Onda ‘maarif’ gibi, zengin kafaları donatabilecek bir kültür ifadesi bulamıyoruz. Onun içindir ki, ele maarif dâvasını alınca evvelâ dil bahsini öne sürmekten başka bir giriş yolu göremiyorum.

Bu münasebetle hatırladığımız eski meseleyi, maarif dâvasını, hemen her koldan kuşatıcı bir hulâsa yapmak isterim:

1- Dünya ilim ve fikir cereyanları karşısında durumumuz nedir? Bu hususta bir ölçümüz yok mudur? Elbette ki, millî politikası olmayan bir idare cihazının, aynı bakımdan şahsiyetli bir maarif ölçüsü de bulunamaz.

Sualimizi şöyle yöneltelim:

Bugünkü dünyanın, içinde yüzdüğü ihtilâçlardan ve insanlığın olmaya talip bulunduğu şeylerden haberimiz var mı? Kısacası, dünyayı tanıyor ve bir mihenge vurabiliyor muyuz?

Bu olmadan maarif olmaz.

2- Ruhumuz iktibasçı mı, telifçi mi olacak? Tanzimat’tan bugüne, devre devre, yalnız çap ve mikyas değiştiren iktibasçılığımız, açıkçası maymunvârî kopyacılığımız, yerini ne gün ibdâ ve telif çilesine bırakacak ve bu dâvanın maarifi ne gün kurulacak?

3- Ahlâk ölçümüz nerede ve nasıl? Batıya sorarsanız derhal Hristiyanlık ahlâkı diye göstereceği, hiç değilse maddecilik vesaire olarak kaynaklandıracağı ahlâk (kriter)ine karşılık, biz başıboşluk ahlâkı diye bir şey icat edebilir miyiz? Batı ahlâk telâkkisinde, ahlâk sistemi her neyse onu karamamış filozofa, filozof gözüyle dahi bakılmadığını bilenlerimiz kaç kişidir; ve bu azametli meseleden, tam 125 yıldır Maarif Cihazımızın haberi olmuş mudur?

4- Hangi ruh vasıflarında bir gençlik istiyoruz? O her neyse, kâğıt üzerinde tespit edebilir miyiz? Bu gençliği hangi vasıflarda muallimler yetiştirir ve makineyi yapan makine gibi, bu yetiştiriciler nasıl yetişir?

5- Milletlerarası bir müessese olan ilim, bu beşerî vasfına rağmen, millî bir damgayla mühürlü değil midir? Hendesenin Yunanlı, Cebirin Arap olmasındaki hikmet ne ifade eder? Müsbet ilimler dediğimiz kanunlarını sâf ilimlerden alan ve kuru kalıplar halinde donan teknik sahası müstesna, sâf ilimde millî tefekkür zaruretine karşı yüklenebileceğimiz bir şey var mıdır? Bu pay yüklenilmedikçe, mahkûm ve tâbi milletten ileriye geçmek imkânı bulunabilir mi?

6- İnsanı, ezelî ve ebedî en büyük oluşa dâvet eden Allah’ın indirdiği dinler müstesna, geçmişi ile bütün alâkasını koparmış bir gelecek görülmüş müdür? Hilkatte, kurbağa ve tırtıl istihalelerinden, bir zamanlar her şeyi altüst etmek ve tarihi kendisinden başlatmak gayretindeki komünizma tecrübesine kadar böyle değil midir? Olmak ve oldurmakla, kopmak ve koparmak; tekâmülle altüst olmak arasındaki fark nedir?

7- Bilgi ve ruh dağıtımı işinde, onu en yukarıdan serpen üst elden, en aşağıda toplayan en küçük avuca kadar hâkim esas ve usuller nelerdir? Esasını bilmediğimiz bir işin usulüne ait olsun, bir müdîr fikir sahibi miyiz?

Görülüyor ki, bu ayrı vâhitler hep aynı “bir”de düğümleniyor, birbirinde tamamlanıyor. Kök telâkkiyi ve bu telâkkiden doğma ana plânı, bütün çizgilerin merkezden topladığı bir mimarî motifi hâlinde örgüleştirmedikçe, maarif cihazımız, kanser hastasının burnundaki sivilceyi pudralamaya mahsus ve ilerisini görmemeye mahkûm, köhne bir laboratuvardan ibaret kalacaktır.”

….

(x): Yahya Düzenli.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23