• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sedat Yılmaz
Sedat Yılmaz
TÜM YAZILARI

Üretsek de mi tüketsek tüketsek de mi üretsek!

21 Şubat 2018
A


Sedat Yılmaz İletişim:

Kılçıkları ayıklanmış, etine dolgun, nar gibi kızarmış, yağı üzerinden akan bir balığı önünüze koysalar ne yaparsınız?

“Yemeyiz”, diyenimiz çıkmaz herhalde!

Balığı sevmeyen, “Ben balık yemem” diyen bugüne kadar hiçbir insana rastlamadım.

Ancak istatistikler Türk halkının balık yemediğini gösteriyor. Hatta yapılan bazı anketlerde balık yememeyi düşünenlerin sayısı çok daha fazla çıkıyor!

Ülkemizin 3-4 tarafı denizlerle çevrili… Üretimin çok daha yukarılarda olması gerektiğini düşünüyorum… Maalesef  balık üretiminde dünyada 30’uncu, Avrupa’da 6’ıncıyız!

Hadi geçelim bunu, fakat tüketim bir facia…

Hem balıktan vazgeçmiyoruz, yemesini  seviyoruz ama balık tüketimimiz az! Az değil hiç yok gibi… Tüketimde dünya standartlarına gelebilmemiz için mevcut tüketimi 3 kat artırmamız gerekiyor.

Rakamlara baktım, “Bu işte bir terslik var”, dedim oturdum, inceledim…

2000 yılında Türkiye’de tüketim bakımından kişi başına 8 kilogram balık düşüyormuş. Bugün 6 kilogram! 2000 yılında Türkiye nüfusu 67,8 milyon… 2017 yılında 81 milyon… Nüfus olarak bakıldığında demek ki, nüfus artmış ancak balık üretimi artmamış! Ya da nüfus artmış, balık yemeyen bir nesil ortaya çıkmış! Bence ikincisi doğru…

Tabii, balık yemeyen bir millet, balıkçılığın gelişmesine de engel oluyor, aslında. Tüketilmeyen ürün niye tezgaha konsun ki!

Su ürünlerinin satışı konusunda potansiyel var, ama halkın önüne balığı uygun bir şekilde koyacak sistem yok! Ayrıca yurtdışında rakiplerin çokluğu ve caydırıcılığı sebebiyle ihracat şansı da düşük… Dolayısıyla Türkiye ekonomisinde balık ve balıkçılığın büyüklüğü çok mu çok küçük!

ULAŞAMADIĞIM BALIĞI 

NEREDE BULAYIM, NASIL ALAYIM!

Balıkçılığın, Türkiye’nin gayri safi yurtiçi hasılasına katkısı yüzde 1’den daha az. 54 bin kişi balıkçılık alanında istihdam ediliyor. 100 bin aile de geçimini balıkçılıktan sağlıyor. Kırsalda ailelerin sadece yüzde 3’ü balıkçılık yaparak hayatlarını idame ettirebiliyor… O da güç bela!

Ülkede tüketim fazla olsa; belki  sektör büyüyecek… İstihdam artacak, sektör farklı alanlarda kendini gösterecek… Türkiye ekonomisindeki balıkçılığın büyüklüğü yüzde 1’lerden belki yüzde 5-7’lere ulaşacak!

İnşallah yıllık vatandaş başına düşen 6 kilogramlık tüketim, 10-12 kilogramlara yükselir de sektör farklı açılımlar yapar! Ama bu dururken de olmuyor!

Evet, balık yemeği seviyoruz da niçin tüketmiyoruz, daha doğrusu tüketemiyoruz?

Gazeteci olarak bu soruyu meydanlarda halka sorarak, ilginç cevaplar alacağımızı biliyorduk!

Nitekim öyle oldu!

Vatandaş  diyor ki, “Ulaşamadığım balığı nasıl alayım, nereden bulayım?” Çok doğru, balığa ulaşmanın mümkünü yok!

Ahh, ahh! Nerede o, eski Et ve Balık Kurumu… Nerede o, Eminönü’ne sadece balık - ekmek yemek için giden binlerce insan! Nerede o, Eminönü, Karaköy, Kadıköy ve Beyazıt’ta kurulan o günün fast foodu balık – ekmek tezgahları önünde oluşan kalabalıklar!

İşin Türkçesi balığa ulaşamıyoruz… Yani balığı tüketmenin önünde dağ gibi engeller, engellemeler var...

Bir, piyasada balık yok… İkincisi balık olsa da fiyatlarıyla el yakıyor, dokunamıyorsunuz! Üçüncüsü fiyatlarda ayar yok! Bir hafta içinde uçuk fiyatlarla karşılaşma ihtimaliniz çok yüksek… Bu da spekülatörlerin işine geliyor…  Dördüncüsü, “kokuyor” diye hanımlar, aileler evlere balık sokmuyor!

Maalesef balık yeme pratiğini kaybeden bir toplumla karşı karşıyayız!

VATANDAŞ FİYAT İSTİKRARI OLMAYAN 

YERE UĞRAMAZ!

“Pazar tezgahları dolu”,  diyeceksiniz…  Ancak kazın ayağı öyle değil!

Tavuk eti ile kıyaslayınız,  balığın niçin rağbet görmediğini anlarsınız! Önce balığı her satış noktasında bulmak zor… Ama tavuk eti her zaman elinizin altında… Çıkıp balıkçı mı arayacaksınız… Hiç kimse böyle bir eziyete katlanmaz!

Mutena semtleri bırakın, orta halli pazarlara gidin, balık fiyatlarını bir sorun manzarayı göreceksiniz!

Hamsi 12 lira… İstavrit 15 lira… Çinekop 17 lira… Uskumru 18 lira, Palamut tane 20 lira… Levrek kilosu 45 lira… Yerli veya ithal somona hiç girmiyorum…

Pazara elindeki 100 lira ile giden bir kişi balığa para ayırabilecek mi? Ayırsa bile almayı düşündüğü en son balık olacak elbette! Vatandaşın dediği şey şu: “Bir kilo balığa vereceğim parayla 2 tane tavuk alırım… Hem de eziyet çekmem!..”

Sonra, belki de en önemlisi… Bakıyorsunuz 10 liralık bir balık, bir hafta içinde 15 liralara, 20 liralara çıkmış… Şaşıp kalıyorsunuz… Yok balık azlığı, yok denizin soğuması, yok hava şartları bahane mi yani! Fiyat istikrarı olmayan yere vatandaş uğramaz!

Diğer taraftan pazara genellikle ben çıkarım… Çoğu zaman insanların balıkçı önlerinde şöyle konuştuğuna şahit olmuşumdur:  “Bırak yahu, şimdi onu temizlemesi var… Sonra nerede pişireceğiz! Bir de ev kokuyor… Kokusu bir hafta gitmiyor…”

Balık yeme veya yememe konusunda siz hangi taraftasınız?

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23