• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sedat Yılmaz
Sedat Yılmaz
TÜM YAZILARI

Haydi, reel ekonominin cansuyuna bir el atalım!

25 Ağustos 2017
A


Sedat Yılmaz İletişim:

Son üç dört yazıda bahsettiğim katılım bankaları ile ilgili değerlendirmeler konusunda müspet ve menfi oldukça yoğun dönüşler aldım...

Geri dönüşler, katılım bankacılığına olan ilginin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor...

İnsanlar katılım bankalarına mevduat veya kredi işlemleri yapma konusunda çok da talepli bir fotoğraf veriyor. Söz konusu kesimler ticaret hayatında bu bankalarla çalışmanın olmazsa olmazlığını yaşamasına rağmen, konvansiyonel bankacılığın sihrinden kurtulamıyor, diyebiliriz...

Aslında bu fotoğraf doğru bir yaklaşımı da beraberinde getiriyor...

Çünkü bugün faizle yoğrulan bir ekonominin eninde sonunda duvara toslayacağı herkes tarafından malum!..

Faizsiz bir ekonomi sisteminin ise gelişerek daha da büyüyeceği ve insanları daha fazla mutlu edip müreffeh bir hayata götüreceği ekonomistler tarafından da açıkça beyan edilen bir gerçek…

İşin özeti; faizi reddeden, faizsiz bir ticaret peşinde koşan yani faize karşı hassasiyeti olan kişiler birikimlerini, diğer tabirle tasarruflarını ve yatırımlarını faize dayalı bankalar yerine, katılım bankalarında değerlendirmeyi tercih ediyor...

Her şeyden önce faizsiz finans sektörü topladığı mevduatı, fonları faizli devlet tahvil ve bonolarında kullanmıyor... Doğrudan veya dolaylı şekilde ekonomi içinde değerlendiriyor.

Katılım bankaları toplanan fonların yüzde 25’ini döviz kazandırıcı işlemlere tahsis etmek zorunda olduklarından ihracat ve ithalatın finanse edilmesinde etkin rol oynuyorlar.

Diğer taraftan aynı bankalar fon kullandırırken reel ekonomik faaliyetleri direkt olarak finanse ediyor...

Türkiye’de 1985 yılında ilk örnekleri verilen özel finans kurumlarıyla ilgili asıl kanun 2005 yılında yürürlüğe giren bankacılık kanunu ile devlet garantörlüğüne alınarak adı katılım bankaları olarak değiştirilmişti... Türkiye’de isim değişikliğiyle birlikte çok daha korunaklı ve teşvik edici bir yapıya bürünen katılım bankalarının artık temel amacı, faize bulaşmak istemeyen ve konvansiyonel bankalardan kaçınan insanların tasarruflarını reel ekonominin emrine vermek... Katılım bankalarının diğer iki amacı da, İslam ülkeleriyle ilişkilerin artırılmasını sağlarken, başta petrol zengini ülkelerden gelecek fonların Türkiye’ye girişine katkıda bulunmak...

Katılım bankalarının öyle karışık bir sistemi de yok...

Katılım bankaları fonları ya ticaret ya da ortaklık yöntemiyle kullandırıyor. Ticaret yönteminde bireysel, kurumsal finans desteği, mal karşılığı vesaikin finansmanı ve finansal kiralama şekilleri bulunuyor. Ortaklık yöntemi ise ya kâr-zarar ortaklık yatırımı ya da ortak yatırımlar şeklinde uygulanıyor. Katılım bankacılığı sektörünün özellikle test edilen finansal krizler karşısındaki dayanıklılığı ve esnekliği yatırımcıyı bu alana daha fazla yönlendiriyor...

Katılım bankaları kredi kullandırmada müşteriye doğrudan nakit bir ödeme yapmıyor. Ödeme fatura karşılığında ve kredi müşterisinin işletmesi için ihtiyaç duyduğu malı satan satıcıya yapılıyor. Ödeme yapıldıktan sonra üzerine kâr payı eklenerek müşteri borçlandırılıyor ve müşteriden taksitler halinde tahsil ediliyor. Bu yöntem firma ve kredi takibini kolaylaştırırken aktiflerin kalitesini de yükseltiyor...

Özetle malın peşin alınıp üzerine kâr payı konarak vadeli satımı şeklinde ticari anlayışla gerçekleşen bu kredi kullandırma yöntemi, aynı zamanda paranın amaç dışı, verimsiz ve spekülatif alanlara gitmesini önlerken kayıtdışılığa da geçit vermiyor...

Peki o zaman katılım bankalarının ekonomiye katkıları nedir, diye bir soru ile karşılaşıldığında şu cevap verilebilir:

Her şeyden önce konvansiyonel bankacılığa hiç bulaşmamış milyonlarca mudi katılım bankalarının potansiyel müşterisi durumunda. Diğer taraftan faizsiz sistemi talep eden binlerce insan, firma ve ticari müessese faizsiz bir banka ile çalışmanın özlemini yaşıyor... Bu çerçevede katılım bankası demek milyonlarca mudi, milyarlarca lira, döviz ve altın demek...

İkincisi katılım bankaları topladıkları fonları proje bazlı kullandırdığından kaynaklar verimli ve etkin şekilde değerlendiriliyor. Diğer taraftan ülkede yastık altı da diyebileceğimiz atıl fonlar reel ekonomiye kazandırılıyor... Bankacılık sektörü açısından katılım bankalarının kullandırdığı fonlar üretim ve ticari alan dışına, başka bir deyişle spekülatif alanlara yönelmediğinden fonların geri dönmeme riski de çok düşük kalıyor. Sadece varlık bazlı reel ekonomiye direkt katkısı olan bu fonlar ekonominin gerçek manada büyümesinde de etkin rol oynuyor. Çünkü bir ekonomide faiz oranlarını düşürücü her faaliyet ve girişim fonksiyonel olarak ekonomiye olumlu şekilde katkı veriyor. Katılım bankaları da esnek fon toplama yöntemlerinin yanı sıra ticaret ve üretime dayalı finansman sistemleriyle cari faiz oranlarını da aşağı çekici bir fonksiyon üstleniyor... Bu da bir ekonomide yatırımların artmasına ve ticari canlılığın yükselmesine sebep oluyor...

O halde katılım bankaları, her geçen yıl sektördeki payını yükseltmesine karşılık reel ekonomiye doğrudan katkı sağlamada niçin ağır aksak kalıyor?

Şöyle ki, her şeyden önce katılım bankalarında kâr-zarar esasına göre fon kullandırma oranı çok düşük... Bu da katılım bankalarının İslam iktisadi anlayışının temel amaçlarına hizmet edecek şekilde İslami referanslara uygun geliştirilen fon kullandırma enstrümanlarının tam anlamıyla geliştiremediğini ve reel ekonomiye gerçek katkının verilemediğini gösteriyor...

Bundan sonrası herhalde, 2025 yılı stratejisini geliştirmek için yoğun çalışmaya giren katılım bankalarına düşüyor…

Haydi, reel ekonominin cansuyuna birlikte bir el atalım!

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23