• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sabri Şahsuvar
Sabri Şahsuvar
TÜM YAZILARI

Türk Dış Politikasında “Sorunlu Kurumlar’’

16 Temmuz 2019
A


Sabri Şahsuvar İletişim: [email protected]

Türkiye’de özellikle 2002’li yıllarda AK Parti hükümeti ile birlikte aktif hale gelen dış politika yönelimini, kamu diplomasisini, yurt dışı Türkler ve akraba topluluklara yönelik faaliyetlerini gözden geçirme ihtiyacı duydum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından gelen şikâyetleri de göz önüne aldığımızda büyükelçiliklerin ve başkonsoloslukların, T.C. vatandaşlarına ‘’eziyet merkezlerine’’ dönüşmüş durumda olduğunu görüyoruz.

Asli vazifesi siyasi ilişkiler kurmak/geliştirmek gibi uluslararası bir misyon sorumluluğuna giremiyorum bile. Hariciye ve hariciye personelinin Türk vatandaşlarına tutum ve davranışlarını yıllarca eleştirdik ancak efektif ve performans odaklı, temsilcilerimize baktığımızda; durum tek kelimeyle felaket. 

Son S-400 meselesinde bile eski büyükelçilerin analizlerine/saçmalıklarına baktığımızda yıllarca süren ekonomi işbirliği anlaşmalarındaki diplomatik tıkanıklar, büyükelçiliklerimizin ekonomi, turizm ve kültür ataşelikleriyle yaşadığı geçimsizlikler, engellemeler; neredeyse (gayri) milli politika olmak üzere. Bunun dışında TİKA, Maarif Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü, THY ve AA temsilcilikleriyle ilişkileri, sanki ülkenin işgal edilmiş kurumları arasındaki savaş gibi. Türk ‘’kamu’’ kurumlarına en büyük engellemeleri elin yabancısı değil; Türk misyonun başı olan ‘’Dışişleri’’ yapmaktadır.

Bugünkü yazımda Dışişleri Bakanlığı’nı değil, bilakis kuruluş amacı bürokrasiyi azaltmak, daha serbest formla çalışma biçimi olan; TİKA, Maarif Vakfı, YTB, Yunus Emre Enstitüsü’ne ayırdım. Geçtiğimiz ay Madrid’de Yunus Emre Kültür Merkezi tarafından düzenlenen ‘’Türk Kültürünü’’ tanıtan piyano konserini basında gördüm.

Yunus Emre gibi bir İslam filozofunun ismini verdiğimiz vakıf, Türk-İslam medeniyetini ‘Piyano’ ile tanıtıyor…. Türk kültürü ile Piyano/Caz Müziği arasında nasıl bir medeniyet bağlantısı kurmuşlar anlamış değilim. Siz hiç gördünüz mü; İspanyol Cervantes, Alman Goothe, Çin Konfüçyüs, İngiliz British Council, Fransız Alliance Fançaise, İtalyan İstiuto İtaliano di Cultura gibi uluslararası kültür merkezlerinin bağlama, kemençe konseri; hat ve ebru dersleri verdiğini? Bilakis kendi kültürlerini Türk halkına dayatmaya veya tanıtmaya çalışırlar. Hatta dil eğitimi bile formalitedir. Ajanlık dahi yapanları vardır içlerinde. Durum felaket ne yazık ki... 

İspanya’da Piyano konseri, Afrika’da Roma kıyafeti giyme, Avrupa’da caz konseri vermek, ne anlama gelir, yetkililer açıklasın. 

Yunus Emre Enstitüsüne benzer çalışmalar yapan Maarif Vakfı’na geldiğimizde, vakfın FETÖ’nün okullarını alma çalışmalarını değerlendirirken, şunu belirtmeliyiz. 

Afrika, Orta Asya ve Balkanlar’da FETÖ okullarının büyük bir kısmının devralınması Dışişleri Bakanlığı ve Maarif Vakfı’nın sayesinde değil; Erdoğan’ın siyasi etkisiyle olmuştur. Halen Avrupa ve gelişmiş ülkelerde okulların devri yapılamadığı gibi alternatif bir strateji de geliştirilemedi. 

Bunun yanında ne yazık ki bunca marifetli STK’larımız, yabancı ülke temsilciliklerimiz 15 Temmuz’u anlatmaktan bile aciz kalmıştır…

Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı (YTB) maalesef, beklentilerin altında kaldı. Kamuoyuna ‘Osmaniye’ meselesiyle gelerek Türkiye ve Erdoğan karşıtı propaganda yapılan dil merkezlerinin verimli bir çıktısı yok. Yurtdışından Türkiye’ye okumaya gelenlere burs vererek gündemde olan Başkanlık, mezun olan öğrencilerin akıbetini ve Türk diasporasına katkılarını ne yazık ki yeterince incelemeye almıyor, birkaç vaka dışında göremiyoruz. Yüz binlerce öğrencinin öğrenim gördüğü Türkiye’de YTB sadece, dil eğitimi vermekle kalmamalı. Diaspora çok yönlü mekanizmaların bir araya gelmesiyle oluşan bir kamu diplomasi aracıdır. Türkiye’nin çevre, bölge ve dünyadaki olumsuz algısına baktığımızda YTB, Maarif Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü ve TİKA, çok daha fazla çalışması gerekiyor..

Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı’nın (TİKA) Hakan Fidan’ın başkanlığından sonra pro-aktif politikasından eser yok şimdi. Serdar Çam döneminde her ne kadar başarılı çalışmalar sürdürülmüşse de; son bir yıldır, yeni projeler koyamadılar. Özellikle Meral Akşener’in 2018 seçimi öncesinde TİKA bütçesini gündeme getirerek, kurumu yıpratmaya çalışması başarısız olsa da; kabul edelim ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın himayesinin karşılığını vermeleri gerekir. Geçmişte yapılan başarılı ve stratejik etkinliklerin üstüne koyarak, kurumsal bir heyecana ihtiyaç olduğu aşikârdır. TİKA kendisine biçilen pasif köprü rolünü aşarak, kendi belirlediği hedefler çerçevesinde tekrar eski konumuna gelmelidir.

Türkiye’nin sadece maddi kaynaklarını değil aynı zamanda tarihsel, kültürel ve toplumsal kaynaklarını da verimli bir şekilde kullanmayı amaçlayan bu faaliyetler, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın şahsi gayretlerini bir kenara bırakırsak, Türk milletini ve Türk devletini temsilden yoksundur. 

Aktif dış politika hedefi ile Türkiye Cumhuriyeti, sadece Ortadoğu ya da Türki Cumhuriyetler ile sınırlı kalmayıp; Sahra-altı Afrika’dan Asya’ya, Kafkasya’ya kadar geniş bir coğrafyada geleneksel Türk dış politikasına yeni açılımlar getirmiştir. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın şahsi gayretlerini bir kenara bırakırsak, maalesef Türk dış ilişkilerini yeniden dizayn değil, yıkıp yeniden inşa etmek gerekir. Çünkü yün kumaşından patiska olmaz; terzi mahir de olsa patiskadan elbise olmaz.

Vesselam…

İletişim için; [email protected]

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23