• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sabri Şahsuvar
Sabri Şahsuvar
TÜM YAZILARI

Muhafazakar Liberalizm ve Siyasal liderler

16 Mart 2021
A


Sabri Şahsuvar İletişim: [email protected]

Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’de Muhafazakarlık, İslamcılık, Liberalizm ve Milliyetçilik ideolojilerini bir araya getiren ve temsil eden iki önemli siyasal lider, aynı zaman rol model olarak binlerce genç insanımıza ilham sebebi olmuşlardır.

İki lider de iktidarları sırasında aynı ülkünün peşinde koşmuş. İkisi de Türkiye’yi Ortadoğu’nun ve Dünyanın lideri yapmak istemiş. Bu hayali gerçekleştirebilmek için iki lider de devlet politikası olarak Muhafazakar liberalizm politikalarını benimsemiştir. 

Muhafazakar liberalizm; siyasal sorunların, özgülük ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine bir alt ideolojidir. Aynı zamanda teori de bireyi ve yaşam tarzını merkeze alan ve sınırlarını çizen bir devlet ve toplum anlayışını benimsemekte ve bireyi devletten daha çok merkeze konumlandırdığını ’’milleti yaşat ki devlet yaşasın’’ sözünü anlamlı kıldığını görmekteyiz.

Ülkemizde hem Turgut Özal, hem de Recep Tayyip Erdoğan ülkede hantallaşan Türk bürokrasisini yıkmak ve “birey için devlet” anlayışını geliştirmek istemiştir. Bunun amacı; iki liderin Türkiye’nin iç ve dış siyasal sorunlarına karşı, Muhafazakar-liberal politika ve uygulamalarını ülkemizde hayata geçirmek için çabaladıklarını görmekteyiz.

Süleyman Demirel, birçok kez Özal’ın cumhurbaşkanlığına ve özgürlükçü politikalarına ilişkin olumsuz görüşler sunmuştur. Hatta Deniz Baykal’da Edoğan’ı; “Tek başına cumhurbaşkanı seçilmeye kalkışırsa, Meclis’teki turlara girmeyeceğiz. Azınlık Cumhurbaşkanını tanımayacağız. Çankaya yetkilerini yeniden düzenleyeceğiz” şeklinde sert sözler kullanmıştır. Yani sözde sosyal demokratların liberal düşmanlığı hep sahnelenmiştir.

Aynı Deniz Baykal, 2007 yılında CHP Grup Toplantısı’nda Erdoğan’ın muhtemel adaylığı ile ilgili olarak da; “Sakın ha Cumhurbaşkanı adayı olma! Bu tavsiyem kulağına küpe olsun Sayın Tayyip Erdoğan. Sakın ha ihtirasının kurbanı olma” şeklinde sert sözler sarfetmiştir. Öte yandan iki lider, Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığa geçiş süreçlerinde de kıyaslandığını görmekteyiz. Özal, ANAP’tan istifa edip Cumhurbaşkanı olunca, ANAP sancılı bir parti kongresi geçirmiş ve hatta parti siyaseten men noktasına sürüklenmiştir.

Kırmızı ışıklara saygılı, kanyak kadeh içicisi Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinin dolmasının ardından kimin cumhurbaşkanı adayı olacağına ilişkin yapılan tartışmalarda, Erdoğan partisini bırakırsa, Ak Parti’nin ANAP gibi zayıflayacağı, hatta parçalanabileceği yönünde tartışmalar yapılmıştır. Hatta dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek 2007 yılında yaptığı bir açıklamada, Erdoğan Cumhurbaşkanı olursa, Ak Parti’nin zayıflamayacağını çünkü partinin iç bütünlüğünün tam olduğu yönünde bir yorum yapma gereği duymuştur.

Gelinen süreçte Muhafazakar-liberalizmin dönem dönem, lider eksenli cari nedenlerden ötürü kan kaybına uğradıklarını yakın zaman diliminde bunu gördük, Ak Parti’nin de son üç seçim üzerinde test edildiğini görmekteyiz. Özal; “Ben muhalefet olmam. Ben siyasetçi değilim. Eğer seçim neticeleri işleri rahat götüremeyeceğimiz noktaya gelirse, yüzde 1 ihtimalle de olsa, bu netice çıkarsa ne haliniz varsa görün derim” demesine rağmen ANAP, ilk imtihanını burada vermiş, belediyelerin çoğunu SHP kazanmıştır. Nitekim Ak Parti de benzer süreci son yerel seçimlerde seçimde yaşamıştır.

Oysa Ak Parti, 2014 yılında Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından iyi bir teşkilatlanma ile bütünlüğünü ve siyasal iktidar olma şansını devam ettirmiştir. Üstelik Özal da, Erdoğan da Cumhurbaşkanı olurlarken, Başbakan olacak ismin kim olacağına ilişkin tartışmalara son noktayı koymuş, Özal Yıldırım Akbulut’u, Erdoğan ise Ahmet Davutoğlu ve Binali Yıldırm’ı partinin Genel Başkanı ve Başbakan olarak seçmiştir.

Tek başına iktidar olabilme şansını yakalamış ve dolayısıyla Türk demokrasisine ve ekonomisine şekil verme kudretine ulaşan, Türk sağının iki güçlü lideri Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan, siyasal liberalizm ile Türkiye’ye uluslararası sistemde önemli bir yer edindirmeye çalışmıştır. 

Her iki lider de, Batılı liberal siyasetin uluslararası sistemin ana yönlendiricisi olduğunun bilincinde olarak, Türkiye’yi bu sisteme entegre etmeye odaklanmıştır. Turgut Özal, bu anlayışın ilk temsilcisi olarak, bu anlayışın ülke ekonomisinde oluşturduğu dışa bağımlı liberal borçlanması örnek olarak önümüzde durmaktadır.

Recep Tayyip Erdoğan ise liberal politikaların uygulanmasına devam edilirken, ülkenin borç sarmalından kurtarılmasına dönük bir girişimin de öncüsü olmuştur. Özal, I. Körfez Savaşı’nda, Erdoğan ise II. Körfez Savaşı’nda, Türkiye’nin kritik karar alıcıları olarak Türkiye için aynı şeyi istemiştir; ABD bölgeye yerleşirken, Türkiye’yi burada sözü dinlenir bir devlet haline getirmek. Dolayısıyla iki lider için de yapılan Türk dış politikasında batıdan doğuya doğru kayma siyasetinin ardında, hem uluslararası sistemin yeniden şekillenmesi, hem de Ortadoğu pazarlarına Türk iş adamlarını dahil etme stratejisi vardır. 

İki lider de AB kapısında Türkiye’nin çeşitli nedenlerle bekletilmesinden rahatsızlıklarını sert söylemler geliştirerek belirtmiştir. Dolayısıyla iki liderin Türkiye’ye hükümet etme yaklaşımları çok benzerdir. Bu bağlamda Türkiye’nin şu günlerde yaşamış olduğu iç ve dış gerilimleri düşürmenin ve ayağındaki prangalardan kurtulmanın tek çıkış yolu Muhafazakar-Liberal politikalardan ve muhafazakar tarzı aile bağların korunmasından geçmektedir. Vesselam.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Bozkurt

Hacı bey sende Üsküdar a git o zaman. Ne duruyorsun yürü ve koş. Milletin derdi Üsküdar değil. Çare bulmak. Biz kendi başımıza değiliz. Bir sürü Şeytan var. Mücadele kolay değil ve olmayacak ta. Selâm iman edenlere.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23