• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sabri Şahsuvar
Sabri Şahsuvar
TÜM YAZILARI

Kan, Gözyaşı ve Bağışlarla CHP Mirası

18 Eylül 2018
A


Sabri Şahsuvar İletişim: [email protected]

Yıl 1912, Balkan Savaşları başlamış. Osmanlı’nın Balkanlar’daki 400 yıllık geçmişini silmek için var güçleri ile çalışan ve çabalayan Batılı güçler karşısında Osmanlı her ne kadar direnç göstermeye çabalasa da Sultan 1. Murad’ın da etkisi ile Balkan Harbini kaybederek buhran dönemine girmiştir. Artık düşman güçlü ve ne dediğini biliyor. Zayıf halkamızın kimler olduğunu ve hangi lobilerin etkisiyle Osmanlı’yı kuşatacağını planlamış… 

8 Ekim 1912 tarihinde Karadağ’ın Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilanı ile başlayıp (çatışmalar, ateşkesler, antlaşmalar ile aralıklarla) 30 Eylül 1913’de Bulgaristan ile yapılan İstanbul Antlaşması’yla biten Balkan Savaşlarının tarihimizin en acı, en kara sayfalarından birisi olduğuna kuşku yok. Nasıl olmasın ki? Neredeyse 400 yıldır adaletle hükmedilen, İslam eserleriyle nakış nakış işlenen bu topraklar imparatorluk tarihinde yaşanan en ağır mağlubiyetlerden birine şahitlik etmiştir. 

İmparatorluğun “hasta adam” denilen son evrelerinde, Hilafet makamının meşruiyeti sorgulanır hale gelmiştir. Önce Trablusgarp, sonra Balkan Savaşları imparatorluğun bir kanadını koparıp atmıştır. Birinci Dünya Savaşı’na girme taraftarı olan başta Enver Paşa ve ekibi olan İttihad ve Terakkicilerin Alman hayranlığı, imparatorluğun sonunu getirmiştir. Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı kitabında bir anekdottan bahseder… Kudüs düştüğünde sevinen Almanları anlatan Atay, ‘’Neden seviniyorsunuz’’ diye soru yönelttiğinde, “Kudüs düşmüş ona seviniyoruz” cevabını alır.

Yakın tarihimizi biraz işledikten sonra asıl konumuza gelelim. 1913 yılında dünya Müslümanları hilafetin kaldırılmaması için birçok yerde canlarını mallarını bağışlarken bugün güncel olan bir konuyu Sayın Başkan Erdoğan’ın gündeme getirmesi çok haklı bir gerekçedir.

İş Bankası’nın nasıl kurulduğunu biliyor muyuz? Hint ve Pakistanlı Müslümanlar tarafından milli mücadeleye destek için Atatürk’e gönderilen yardımların 250.000 TL’lik kısmı Kurtuluş Savaşı sonrasında İş Bankası’nın kuruluş sermayesinin bir kısmını oluşturuyordu. İş Bankası’nın ilk sermayesi de Hindistan/Pakistan’dan Mustafa Kemal’e gönderilen paranın geri kalanı idi. Bu para millete ve devlete gönderilmişti. Mustafa Kemal el sürmemeli yanındakilere örnek olmalı idi.

İş Bankası’nın kurucusu, dönemin karanlık yüzlerinden Celal Bayar Mayıs 1982’de çıkan İş Dergisi’ne verdiği bir röportajda ‘’Biz Bismillah dedik, işe koyulduk. Atatürk ‘Git Osmanlı Bankası’ndan 250 bin lirayı al, bu işe başla’ dedi” şeklinde anlatmıştır İş Bankası’nın kuruluş hikâyesini… Burada esas sorulması gereken soru, ‘İyi de Osmanlı Bankası’ndaki o 250 bin lira nereden gelmişti?’ olmalıydı. Tarih utanıp sıkılıyorken ne yazık ki bazıları da işini biliyor. Nitekim Bayar aynı konuşmasında bu paranın kökeni hakkında yöneltilen soruya ise kaçamak bir cevap vermekte ve böyle bir şeyi araştırmaya lüzum görmediğini söylemektedir.

Londra’daki arşivlerde diplomatik bir belgede bulunan bir bilgiyle aktarıyorum size o laiklerin beğenmediği Müslümanları… Hindistan/Pakistan Müslümanları, Balkan harpleri yapan Osmanlı’ya yardım için büyük bir meydanda yardım kampanyası açarlar. Herkes elinde olanı verir. Bir kadın hiçbir parası olmadığı için çocuğunu getirir ve der ki “Benim çocuğumu satın alın. Alın da parasını Osmanlı’ya gönderebileyim”.

Mustafa Kemal ‘’Hindistan Merkezi Hilafet Komitesi Reisi Muhibb-i Hâlisim Seyyid Chotani Hazretlerine” diye başlayan ve kazanılan zaferde Hintli Müslümanların da payı olduğu belirtilen 9.11.1338 tarihli mektubunda milyonlarca insanın yaklaşan kışa “elbisesiz, me’vasız ve erzaksız bir halde” maruz kalacağını yazıyor ve Hintli Müslümanlardan “yine’’ yardım istiyordu. Ne de olsa Müslümanlar saf koyundur…

CHP’ye sormak gerekmez mi ‘’Bu para amacı doğrultusunda kullanılmış mıdır?’’ diye. Sizi bilmem ama bir Pakistanlı /Hindistanlı Müslüman kalkıp bana, ‘’Biz size hilafeti korumanız için İslam dünyası adına para gönderdik ama siz özel açtığınız bankanıza sermaye yaptınız!’’ sorusunu yöneltse verecek cevabım yok. Aynı şekilde ‘’Biz size o parayı Halifeyi kurtarmanız için verdik, siz gidip Halifeliği kaldırdınız. Öyleyse paramızı geri isteriz’’ derse verecek bir cevap yine yok. 

Üstelik de Halifeyi kurtarmak üzere gönderilen bu paralar kuzu kuzu bankada yatarken Halife Abdülmecid bütçeden kendisine ayrılan ödeneğin azlığından şikayet edince kıyameti koparanlar, dahası Halifeyi apar topar yurtdışına sürenler de bizlerdik. Halifeyi ve hanedanı yurtdışına sürdük, güzel(!) O zaman bu Müslümanlara paralarını iade etmemiz gerekmez miydi? Ağa Han’ın yazdığı mektup meselesini bir de bu açıdan değerlendirmek uygun olmaz mı? 

Bazıları Mustafa Kemal’i aklamak için savaş yıllarında yardım parasına dokunmamış olmasını, gerektiğinde onu geri göndermeyi düşündüğüne yorar. Diyelim ki, öyle. Peki, 3 Mart 1924’te Halifeliği kaldırdığında neden geri göndermemiştir de, kız kardeşi Makbule Hanım’a oradaki bir hesabından maaş bağlatmıştır? Tipik CHP zihniyeti dediğimiz bir anlayışın halka gönderilen bu parayı siyasallaştırarak gasp etmesi sizce kabul edilebilir bir durum mudur?

Kısacası CHP bu paranın sahibi değildir. Bu para Osmanlı’nın varisi olan Türkiye Cumhuriyeti’nindir. Bu anlamda İş Bankası’nın % 29 hissesi CHP’ye ait olmadığı gibi bu tarihi gaspın son bulması gerekir. Vesselam…

İletişim için; Twitter: @sabribalaman

Facebook: sabri.balaman

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23