• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Şaban Şimşek
Şaban Şimşek
TÜM YAZILARI

Dünya Endülüs’ü bilmezse, herkese dar gelecek! (2)

05 Mayıs 2016
A


Şaban Şimşek İletişim:

Kim bilir bu gidişin dönüşü olacak mı?  

Ahh! Nasıl yollarına bakacağım kim bilir?  

Ufkumda batan güneş bu sabah doğacak mı? 

Kalben, ne kadar dertli olacağım kim bilir? 

Kim bilir, kim bilir, kim bilir, kim bilir?

¥

Evet, her ne kadar Kibariye bu şarkıyı sevdiği insan için seslendiriyorsa da, biz onu Endülüs için söyleyelim, hem de hep bir ağızdan… Ama ne yazık ki beklenen o güneş o kadar kolay doğmuyor, beş yüz yıldır doğmadığı gibi!.. Belki de Batı’dan doğacağı günleri bekliyordur, kim bilir?

Düşünebiliyor musunuz?

Kutlamalarda, fakirlerin Sultan tahtının tam önünde misafir edildiği, devlet görevlilerinin ise ancak daha uzak noktalarda kendine yer bulabildiği bir siyasi kültür…

Kandillerin akşam namazıyla başlayıp sabah güneşinin ilk ışıklarına kadar devam eden Kur’an tilaveti, zikirler, kasideler, sufi gruplar ve müzik ziyafeti ile kutlandığı (Mevlit kandili, Mısır ve Kuzey Afrika’daki Fatimi’lerle birlikte) ilk topraklar…

Maliyesi, yargısı, idari yapılanması, güvenlik teşkilatı, mimarisi, şehirciliği, sulu tarımı, bilimi, edebiyatı, müziği, sanatı, mutfak kültürü ile her dinin mensubunun barış ve huzur içerisinde yaşadığı, Ortaçağ’ın karanlığını aydınlatan beş asırlık efsane başşehir Kurtuba…

Hemen yakınında Bin Bir Gece Masalı gibi, 750 metre genişliği, 1500 metre uzunluğu, 4300 sütunu, ısıtma sistemi, aydınlatma düzeni, devamlı akan suları ve kanalizasyon şebekesi ile El Hamra’ya esin veren güzeller güzeli saray-şehir Medinet-ül Zehra…

Ve İslam mimarisinin doruğu; tasarımı, Pisagor matematiği, Öklid geometrisi ile Doğu-Batı sanatlarını, dünya hayatı-ahret-cennet fikirleri bağlamında İslam şemsiyesinde cem eden, süsleme-işleme-hat sanatlarıyla Kur’an ayetlerini duvarlara, revaklara, kubbelere nakşeden, huzur veren cennet bahçeleri yanında devlet idaresinin de merkezi olan muhteşem El Hamra…  

Bilime, edebiyata, sanata, kültüre, ekonomiye katkıları ve sosyal hayattaki varlıkları ile dönemin Hristiyan dünyasındaki hemcinslerine kıyasla karşılaştırılamayacak derecede saygınlık kazanmış kadınları; mesela Halife Sultan II. Hakem’in aynı zamanda şair, dilbilimci ve hattat olan kâtibesi Lübne, serbest uzman doktorluk yapan Ümm’ül-Amr Binti’l-Mervan, Kurtuba’lı kızların köle kadınların dil edebiyat, şiir ve müzik eğitimi almaları için medrese açan Vellade… 

Elitlerin-yöneticilerin Müslüman, mutat vatandaşların ise Hristiyan ve Yahudi olduğu, ancak “Şüphesiz ki, iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiilerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp salih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaktır.”  (2/62) hükmünden mülhem “Ömer Emannamesi” ile semavi din mensupları olarak Hristiyan ve Yahudilerin hukuklarının koruma altına alındığı, evlilik, boşanma ve miras gibi özel alanlarda tamamen özgür bırakıldığı, mesela bir Müslümanın Hristiyan olan karısının şarap içmesini, kiliseye gitmesini yasakla(ya)madığı, bir arada yaşama kültürünün (Convivencia) o zamana kadar hiç olmadığı seviyelere ulaştığı bir toplum, müsamahakâr din anlayışı ve devlet idaresi… 

Tarihçi Mustafa Armağan’ın deyimiyle “Işığını İspanya’ya değilse de, İtalya’ya göndermesi bile Rönesans’ı tetiklemeye yeten” bir medeniyet…

Ve sonraki tarihler; 

Hazin son…Bütün bunları alıp götüren reconquista, yani haçlı ruhu… O koca medeniyet, çok kısa zamanda “iz bırakmamacasına” yok edildi. Ayakta kalan eserler, mesela mescitler buruk bahtlarını ancak kiliseye dönüşmekte bulabildiler!.. Bugün mezkûr diyarlarda adım başı rastlanılan küçük kiliselerin neredeyse tamamı maalesef bu minval üzeredir. Bu vandallıktan kurtulan çok az sayıda yapıdan biri olan Kurtuba Ulu Camii ise şu anda bir Katedral!.. (Ayasofya’yı müzeye çevirenlerin kulakları çınlasın!) 

Şimdi… 

Yani onlar şu kötülüğü bu kötülüğü yapmış da biz iyi mi yapmışız?... Mesela, eskiyi bütünüyle yok sayıp yerine koyduğumuz derin(!) eğitim sistemi ile İlahi Komedya’sında “Eflatun ve Aristo cennette değildir, İbn-i Rüşd de cehennemde değildir” diyerek onları kendince kollayan ama Hz. Peygamber’e (haşa) “cehennemlik” deme cesareti gösteren Dante’yi erişilmez, üstün, çağdaş bir kişilik olarak göstermekle, Cumhuriyet gençliğini böyle bir anlayışla yetiştirmekle çok mu iyi etmişiz?.. 

Bunları düzeltmezsek, millet olarak aidiyetimizi, ben-idrakimizi, kim-imizi, sanatımızı, edebiyatımızı, kültürümüzü,  bilimdeki medeniyetteki geçmişimizi çocuklarımıza öğretmez, dünya medeniyetleriyle kıyaslama imkânı sunmazsak Batı kompleksinden nasıl kurtaracağız onları. Ya da eşit dünya vatandaşı olduklarına dair özgüveni nasıl vereceğiz onlara? 

Aslında buna Batılı insanların da ihtiyacı var. Zira bunları bilmezlerse nasıl kurtulacaklar benliklerini saran egolardan? Nasıl kıracaklar ön yargılarını, nasıl yenecekler zihinlerine işlenen İslamofobiyi? 

Bu zeminde, zamanın başbakanı Erdoğan ile İspanya Başbakanı Zapatero arasında 2005 yılında başlatılan medeniyetler arası ittifak nasıl gelişecek? Nasıl dağıtılacak karşılıklı korkular, şüpheler? Bu amansız kutuplaşma nasıl önlenecek?.. 

Sözün özü…

İspanya bize, Real Madrid-Barselona futbol takımlarından, İspanyol paçadan, tangodan, flamenkodan, boğa güreşinden öte bir şeyler hissettirmeli; Endülüs de onlara, yalan yanlış İslam tasavvurundan çok daha başka şeyleri. 

İnsanlık bunu başarmalı. Yoksa “artık küçüldü, büyük bir köy oldu” dediğimiz dünya, sadece dar edilenlere değil, dar edenlere de dar gelecek!

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23