• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Prof.Dr.Pelin Gündeş Bakır
Prof.Dr.Pelin Gündeş Bakır
TÜM YAZILARI

AB Türkiye Karma Parlamento Komisyonu

04 Nisan 2015
A


Prof.Dr.Pelin Gündeş Bakır İletişim: [email protected]

Avrupa Birliği Türkiye Karma Parlamento Komisyonu 76. Genel Kurul toplantısı geçtiğimiz günlerde Ankara’da, TBMM Tören Salonu’nda yapıldı. Bu haftaki toplantıda Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento komisyonu üyesi olarak 3 kez Avrupa’lı Parlamenterlere hitab etme imkanım oldu. Bu konuşmalardan ilki sözde Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgiliydi. Konuşmamda aşağıdaki mesajları verdim: 

“Avrupa Parlamentosu’nda, taslak karara 442 adet karar değişikliği önergesi verilmesini esefle karşılıyorum. Avrupa Parlamentosu’nun değerli milletvekillerinin Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği ile ilgili konularda önergeler vermeye tabii ki hakları vardır. Bununla birlikte, bu önergelerin büyük bir çoğunluğunun Türkiye’nin Avrupa Birliği tam üyelik müzakereleri ile ilgili olmadığını görmekten üzüntü duydum ki bu durum Avrupa Parlamentosu’nun kredibilitesine de zarar vermektedir. Geçmişte yaşanmış tarihi konular ile ilgili önergeler verilmesinden büyük şaşkınlık duyduğumu da ifade etmek istiyorum. Bayanlar, baylar, Parlamentoların görevi tarihi konular hakkında yasa yapmak değildir! 

2012 yılı Ocak ayında, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesiyken, ‘Zorunlu nüfus transferi’ başlıklı bir rapora karar değişikliği önergesi vermiştim. Önergem kabul edilmişti. Kararı size okumak istiyorum:

“Bir tehcir olayının varlığı ve sonuçları ile ilgili olarak, eğer iki ülke arasında anlaşmazlık varsa, ilgili ülkeler, arşivlerini açacaklar, her iki ülkenin akademisyenlerinden ve tarih Profesörlerinden oluşan bir komisyon kuracaklardır. Eğer ihtiyaç olursa, üçüncü ülkelerin arşivlerine de tam erişim sağlanacaktır. Bu husus, ilmi bir biçimde incelenecektir. Politikacılar tarafından değil, tarihçiler tarafından en objektif bir biçimde bir ortak görüşe ulaşılacaktır. Tarihin siyasi istismarı hiçbir surette kabul edilemez.”

Birinci Dünya Savaşı’na giden yıllarda, Rusya, imparatorluk hırsıyla, karayla kuşatılmış imparatorluğunu Akdeniz ve açık denizlere genişletmek istedi ve Osmanlı tebaası Ermeni azınlığı kullanmak suretiyle Osmanlı’yı içeriden çökertmeyi amaçladı. 1890-1909 yılları arasında, Erzurum, Kayseri, Yozgat, Merzifon, Sasun, Zeytun, Van ve Adana da dahil olmak üzere tüm Doğu Anadolu vilayetlerinde Ermeni isyanları baş gösterdi. Osmanlı Bankası işgal edildi, Sultan 2. Abdülhamid’e suikaste teşebbüs edildi. Birinci Dünya Savaşı başlayıp Rus ordusu, Doğu Anadolu’da Osmanlı topraklarına girdiğinde, yaklaşık 300.000 Ermeni, Rus ordusuna katılmıştı. Böylece, Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler, Rusya’nın gayrı resmi müttefiki olmuş oldular. Pek çok yerli Ermeni, silahlanıp çeteler kurdu ve Türk kadın ve çocuklardan başka kimsenin kalmadığı köylere saldırarak, katliamlar yaptı. Müslümanların yaşadığı köyler tamamen yok edildi. İşgal altındaki köylerin pek çoğunda, halka işkenceler yapıldı, Müslüman kadınlara toplu tecavüzler oldu. Hâlâ Doğu Anadolu’da Türklere ait toplu mezarlar bulunuyor. Birinci Dünya Savaşı şartları altında, Osmanlı ordusu pek çok cephede aynı anda savaşırken, Osmanlı idarecileri, Alman müttefikleriyle istişareler sonucu ve nefs-i müdafaa amacıyla, Ermenileri, Rusya’nın etkisinden uzak bölgelerdeki Osmanlı topraklarına yerleştirme kararı aldılar. Ermeniler yeniden yerleştirilirken, yolda incitilmemeleri için her türlü tedbir alındı. Ancak yolları üzerindeki eşkıya çetelerinin eylemleri, savaş şartları altında zayıf asayiş koşulları ve salgın hastalıklar sonucu trajik olarak bazı hayatlar kaybedilmiştir. Rus ve Ermeni kaynaklarına dayalı olarak, 1914-1918 yılları arasında 150.000 Ermeni hayatını kaybetti. Aynı dönemde, Prof. Dr. Justin Mac Carthy’e göre, 2,5 milyon Anadolu Müslümanı hayatını kaybetmiştir. Müslümanlar arasında Ermenilerden az olmamak üzere korkunç bir ölüm oranı olmuştur. Ölüm sebepleri; iç savaş, Müslümanların ve Ermenilerin zorunlu göçü, toplumlararası savaş, salgın hastalıklar ve özellikle Birinci Dünya Savaşı’na kadar Anadolu’da bilinmeyen bir olgu olan ileri seviye açlıktı!’

Avrupa Birliği-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu 76. Genel Kurulu’ndaki konuşmamda ayrıca şu mesajları verdim:

‘Birinci Dünya Savaşı sonrası, 1919’da, 145 yüksek rütbeli Osmanlı yetkilisi tutuklanarak, Ermeni ölümleri ile ilgili suçlanıp Malta’ya getirildi. O dönemde, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul, İngiliz işgali altındaydı. İngilizler, Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm arşiv ve resmi belgeleri üzerinde tam kontrol sahibiydiler ve Malta tutuklularının aleyhine bir delil bulabilmek amacıyla, Osmanlı arşivlerini titiz bir biçimde incelemek üzere bir Ermeni araştırmacıyı atamışlardı. Fakat detaylı araştırmaları sonucu Ermeni iddialarıyla ilgili olarak tek bir delil, tek bir kanıt bile bulamadılar. İngiltere Dışişleri Bakanlığı, daha sonra, arşivlerinde kanıt oluşturabilecek evraklar bulunabileceği gerekçesiyle Amerikan Hükümetiyle irtibata geçti. Amerikan arşivlerinde de sözde Ermeni soykırımı iddiaları üzerine tek bir kanıt, tek bir delil bulunamadı. Sonuç itibariyle, Malta’da iki yıl, dört aylık tutukluluktan sonra, tüm yüksek rütbeli Osmanlı yetkilileri masum bulundu ve serbest bırakıldı. 

Bugün, tarihi bir fırsatla karşı karşıyayız. Geçmişe saplanmak yerine geleceğe bakmalıyız ve bölgemizde sürdürülebilir barış, demokrasi ve istikrarı inşa edebilmek için geçmişe saplanmadan ileri doğru yürümeliyiz.’

Konuşmam bittikten sonra düşündüm. 19. yüzyılın sonuna kadar Ermeniler millet-i sadıka olarak biliniyordu. Osmanlı İmparatorluğu’na son derece sadıktılar. Hatta daha sonra 1. Dünya Savaşı yıllarında, bazı Ermeni vatandaşlarımız, Osmanlı İmparatorluğu’nda gayr-ı müslimler için mecburi olmadığı halde gönüllü olarak Osmanlı ordusu safında Çanakkale Savaşı’na da katılmışlardı. Burada, Çanakkale Savaşı’nda Osmanlı ordusu safında savaşırken hayatını kaybeden, henüz 20’li yaşlardaki üç Ermeni vatandaşımızı; Matyosoğlu Agop’u, Agopoğlu Bedros’u ve Surupoğlu Bedros’u da saygıyla anmak isterim. Yüzyıllarca birlikte yaşamış Ermeni ve Türklerin bugün birbirlerini daha iyi anlamaları hususunda Çanakkale Savaşı’ndan çıkarılacak çok mühim dersler bulunmaktadır. Birinci Dünya Savaşı’nda Türklerin ve Ermenilerin yaşadığı büyük acılarda, aralarının açılmasında, Ermenilere size toprak verip ülke kurduracağım diye boş vaadlerde bulunan, onları kandıran, kendi emperyal emellerine alet eden Çarlık Rusya’sının da büyük vebali vardır. Bugün, geçmişe değil, geleceğe bakmamız gerektiğine inanıyorum. Ermenistan, Azerbaycan toprağı olan Karabağ’ın işgaline bir an önce son vermeli, bölgede Türkiye’nin önderliğinde; Türki Cumhuriyetlerle birlikte, barış, istikrar ve refahın bir paydaşı olmalıdır.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23