• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Osman Atalay
Osman Atalay
TÜM YAZILARI

İsrail’in Suriye sessizliği

07 Şubat 2017
A


Osman Atalay İletişim: [email protected]

Suriye’de 2011 yılında başlayan savaş, Arap devrimlerinin bir uzantısıydı. Savaşın ilk aylarında İran açıkça Suriye rejimini her ne pahasına olursa olsun koruyup kollayacağını ve maddi, manevi her türlü desteği vereceğini resmi olarak tüm dünyaya ilan etti.

Oysaki İran, Arap devrimleri sürecinin başında Mısır’da Mübarek’in yıkılışı sırasında Tahrir’deki milyonlarca kalabalığa karşı bunun İran İslam devriminin ruhunu yansıttığını ilan etmişti.

Arap devrimleri dalgasının Suriye’ye vurmaya başlamasıyla İran, tarafını mazlumlardan yana değil jeopolitik, ulusal çıkarlarından yana kullanmayı seçti.

Suriye direnişinin İran ve Rusya tarafından 12 ay içerisinde rahatlıkla bastırılacağı tahmin edilirken direniş Suriye’nin hemen hemen tüm bölgelerine yayılmaya başladı. Bu durum, ABD ve Batı koalisyonunun da Suriye direnişiyle yakından ilgilenmesine neden oldu.

Ayrıca Türkiye, Katar ve Suud’un, direnişe bölgesel, tarihsel ve güvenlik boyutları açısından ilgisiz kalmaları düşünülemezdi.

Suriye direniş gruplarının, 2012 yılında çok ciddi saha kazanımları bölgede İsrail, Suud ve ABD’yi tedirgin etmeye başladı.

2012 yılının sonunda ABD’nin Libya konsolosunun öldürülmesiyle birlikte Obama’nın, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ı görevden alması yeni bir sürecin habercisiydi.

Obama’nın; “Suriye’de Beşşar sonrasında kimlerin geleceği belli değil, siyasal İslamcıların güçlenmesine karşı lojistik desteğin verilmesine karşıyız” şeklindeki sözleri savaşın önemli bir kırılma noktasıydı.

Suriye savaşı için birçok Doğu ve Batı liderleri, sürekli konuşurken sadece İsrail konuşmamayı tercih ediyordu.

İsrail kendi güvenliğini hayati derecede ilgilendiren savaş ile ilgili yüksek ve alçak perdeden asla konuşmadı.

İsrail, savaşın başlarında Beşşar’ın yazlık sarayını ve kimyasal silah taşıdığını iddia ettiği hareket halindeki bir kamyon ile bir depoyu vurdu.

“Kimyasal silahlar asla Hizbullah’ın eline geçmemeli” derken İran ve Hizbullah’ın Suriye’de savaşmasına, mevziler kazanmasına hiç laf etmiyordu.

İsrail’in Suriye’yi vurmasına ne İran ne Şam ne de Rusya yönetimlerinden en ufak bir yaptırım ya da nota verilemedi.

Türkiye’nin muhafazakâr ve dindar çevreleri bile (AK Partili üst düzey küçük bir grup ve bir avuç istisnalar dışında) doğru dürüst savaşı okuyamadı.

Arap devrimlerini en doğru okuyan tek ülke İsrail’di. Açıklaması çok netti; “Eğer Arap devrimlerinin önünü alamazsak bölgede İslam imparatorluğunun önünü alamayız.”

2012 yılında ABD’nin, 48 saat süre vererek “Ya kimyasal silahlarını BM’ye teslim edersin ya da biz almasını biliriz” tehdidi sonucunda Rusya’nın Beşşar’ı ikna etmesiyle İsrail’in yıllardır çekindiği kimyasal silah sorunu da halledilmiş oldu.

İsrail’in en büyük korkusu Mısır’da Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesiydi. Mısır’ın ardından Suriye nüfusunun yüzde 80’i olan Sünni Müslümanların iktidara gelmesi, Ürdün’ün otomatikman buhar olması demekti. Bu ise, İsrail’in tarihinde ilk kez etrafının ciddi bir şekilde çembere alınmasıydı.

İsrail’in ilk hamlesi ABD ve Suud’un ortak operasyonuyla Mısır’da darbe yapılmasıydı. Bu darbe gerçekleştikten sonra Suriye’de ise süreç ABD ve Rusya üzerinden yürütüldü. İsrail’in, Suriye sessizliği ABD ve Rusya’nın siyasi, askeri operasyon işlevselliğinin saat gibi yürümesiyle orantılıdır.

Suriye savaşı boyunca Putin’in, İsrail ile siyasi temaslarının detaylarına bakarsanız İsrail’in sessizliğinin sebebini anlarsınız.

Irak’ın üçe bölünmüşlüğünü doğuran sebepler, Suriye’de farklı boyutlarda gerçekleşiyor. Suriye’nin bölünmeye doğru ilerleyen süreci, İsrail’in güvenliği doğrultusunda gerçekleşiyor.

İsrail’in sessizliği Arap devrimlerinin kendisine doğru gelen dalgaları durdurma planının istediği doğrultuda seyretmesiyle alakalıdır.

İsrail’in en çok korktuğu ülkeler kendisine sınır olan Mısır, Ürdün, Lübnan ve Suriye idi fakat Suriye, Fransızlar tarafından azınlık Nusayri, Baasçılara teslim edildiğinden bu yana Ruslar ile birlikte hep İsrail’in güvenliği gözetilip kollanmıştır.

Suriye’de Rusya’nın varlığı bir anlamda İsrail’in güvenliği ile alakalıdır. İran’ın 1980 yılından beri Lübnan Şii nüfusu için jeopolitik alan olarak düşlediği Suriye’den bugün sadece yüzde 30’luk bir toprak parçası kaldı.

Akdeniz, İsrail güvenliği için Rusya’nın kontrolünde olmak zorundadır.

İsrail’in Suriye sessizliği devam ettiği sürece Suriye’de operasyonlar devam edecektir. Biz Irak örneğine bakarak, Suriye’deki soydaş, akraba ve dindaşlarımızın ve tarihsel haklarımızın hesabı, kitabı ile hareket etmek zorundayız. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23