• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Nurettin Veren
Nurettin Veren
TÜM YAZILARI

Kurt mu, ceylan mı, kâfir mi, günahkâr mı?

05 Nisan 2017
A


Nurettin Veren İletişim: [email protected]

Samimi dostlarla beraber bir yemekte sohbet ederken, Fetö’yü çok iyi tanıdığımı bildikleri için, namaz kılan, oruç tutan bu insanlara, kâfir denir mi, denmez mi diye bir abes soru yöneltildi.

İman kalpten Allah’a inanmak ve inanmakla ilgili bir husus olduğu için, biz hukuk ve fıkıh kuralları gereğince yapılan işlerin ve kişilerin, dış yüzüne baktığımız için zahire göre hüküm veririz. İmandaki ve ameldeki Müslümanlık şartları ayrı ayrıdır. Müslüman her türlü günahı da işler, sevabı da işleyebilir. Fakat mükâfatları ve cezaları eylemlerine göre tatbik edilir.

İhtimallere dayalı olarak hüküm verilmez. İş ortaya çıktıktan ve netice ortaya döküldükten sonra, değerlendirme yapılır. 

Mevlana’nın oğlu Sultan Velet tarafından anlatılan bir hikâye ile konunun anlaşılmasına açıklık getirelim.

Kurtla ceylan evlenmiş çocukları olmuş, müftüye gidip bunları kurt mu sayalım, yoksa ceylan mı sayalım diye fetva istemişler. Bunları kurt saysak eti haram olur, ceylan yerine saysak eti helal olur diye müftüye danışmaya karar vermişler.

Ferasetli ve maharetli müftü şöyle fetva vermiş: Bunun hükmü mutlak değildir (yani kesin), mufassaldır (yani detaylı ve yoruma açıktır). 

Bu yavruların önüne bir deste ot, biraz da kemik koyunuz. Eğer kemiğe meylederse kurttur ve eti haram olur, yok ota meylederse ceylandır ve eti ceylan eti gibi helaldir.

İşte bunun gibi Cenab-ı Hak da insanları, yerle gök arasındaki bir dünyada yarattı. Biz bu yerle gök arasında ki, dünyanın çocuklarıyız. Eğer ilme meyil eder, kuvvetimiz ilim hikmet ve iman olursa, semavi, nurani ve mümin oluruz yüceliriz ve yükseliriz, meleklere yoldaş oluruz. 

Eğer yemeğe, uykuya, dünya nimetlerine, sadece zevki sefaya ve günahlara meyil edersek, hayvanlara benzemiş olunacağa için aşağılara inip, cehenneme gark oluruz, şeytanın yoldaşı oluruz. 

Şeytanın en büyük günahı, gurur, kibir ve Hz. Adem’i kendinden üstün olarak kabul edememesidir. Kendi yaradılışını topraktan üstün ve ateşten olduğunu, Hz. Adem’den önce yaratılmış olması gurur ve kibirden dolayı, şeytan imtihanı kaybetmiştir. En büyük imtihanın kayıp sebebi, gurur ve kibir ile birisinin kendinden önde olmasını kabul edememektir.

İşte bu noktadan Fetö’nün dünya çapında yapılmış olan işleri, kendisinden olduğunu düşünmesidir. Allah’ın inayet ve lütfunu düşünmeyip, yapılan bu işleri kendi nefislerinden olduğunu düşünmeleri, devletini, vatanını ve milletini bu işe dahil etmeyip, kendi bindiği dalı kesen, anayurdunu karalayan, devlet başkanına isyan eden, milletine tankla, topla, helikopterle saldıran, başarıları paylaşamayan tutumundan dolayı, şeytanın tayfası olarak onun kuyruğuna yapışmıştır.

Ne olurdu ABD’nin ve Avrupa zalim kâfirlerin eteğine tutunacağına, bu yapılan başarılarının, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve milletinin işbirliğiyle ve desteği ile yapıldığını kabul edebilseydi.

Devlet, millet işbirliği ile şu yapılan işlerin yürütülmesine razı olsaydı, Fetö kendi saltanat ve ismini ve ünvanını sıfırlayıp, aradan çekilseydi. 

28 Şubat sürecinde korkudan, bu hizmete zarar gelmesin diye, Alaaddin Kaya’yı gönderip, gerekirse bütün kurumları, devlete ve askere teslim edelim dediği gibi, hatta bir konuşmasında, ben kendimi, bu kurumlara ve arkadaşlara zarar gelecekse, haram olsa bile intihar ederim dediği gibi, sözünde durabilseydi, aradan çekilip, bu hizmeti bu vatana, bu millete iade edip, kendi enaniyeti ile yapılan her şeyi, kendi üzerine toplamasaydı, bu fitne, bu fesat ve bu bölünme olmayacaktı.

Düşmanlar bu bölünmeden istifade edemeyeceklerdi. Bir de bu açıdan örgüt mensuplarına bakmalarını tavsiye ediyorum. Yapılan şu anki Türkiye’yi karalama, vatanını kötü gösterme, bugüne kadar hiçbir Cumhurbaşkanında, Başbakanda ve diğer kabine üyelerinde görmediğimiz, dindarlık, fedakârlık, namaz ve abdesti ile işini yapan bu insanlara karşı, bazı kusur ve eksikleri olsa bile, görmezden gelip sineye çekebilseydi ve onlara sadece manevi yönden, tavsiyeleri ve dualarıyla yanında bulunsaydı, beddualarını Avrupa ve ABD gaddar, zalim ve kâfirlerine yöneltebilseydi, yüz binlerce insanın ve Türkiye’nin bütün bu kazanımlarını perişan etmeyecekti.

İşte bir de bardağın dolu tarafından bakıp, ayıpları ve kusurları nefsine yöneltip, bir muhasebe ile Cemel vakasına benzeyen şu ortama sebep olmayacaktı. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23