• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Nurettin Veren
Nurettin Veren
TÜM YAZILARI

FETÖ mücadelesi somut kriterler ile yapılmalıdır

19 Nisan 2018
A


Nurettin Veren İletişim: [email protected]

Geçmiş yıllarda FETÖ’nün yurtlar ve açmış olduğu okullarda yetiştirdiği talebeleri, devlet kademelerine yerleştirebilmek üzere 8 yıl ilk ve orta eğitimden sonra, üniversitelere yerleştirirdi. Daha sonra planlanmış olan kamu kurumlarına yerleştirilebilmesi ise bir hayli masraflı ve uzun bir zaman alıyordu. 

1984 yılında ilk defa İstanbul’da açılan Altunizade FEM dershanesi, kısa bir sürede 215 şubeye ulaştı. Üniversitelere girme hususunda ciddi bir talep patlaması yaşandığı bu dönemde, her aile çocuğunun üniversiteye girebilmesi için artık mutlaka üniversite hazırlık kurslarına göndermeyi düşünüyordu. Ciddi bir bütçe ayırarak en başarılı olan FEM gibi, Körfez Dershaneleri gibi Türkiye genelinde yüzlerce şubeleri bulunan bu kurslara, her bir aileden 5.000-10.000 TL para alınarak, bu çocuklar FETÖ’nün ağına bir şekilde bilerek veya bilmeyerek düşüyordu.

FETO’nun en çok av avladığı ağına takıldığı kişiler, işte bu üniversite hazırlık kursları idi. Kabiliyetlerine göre başarılı olan çocuklar GAYBUBET evlerine çekilip, bir taraftan da aileleri ile irtibata geçiliyor, vaat edilen mevki ve makamlara hazırlanmak üzere, aileleri ikna edilerek ve desteği alınarak, çocuk örgüt mensubu olacak şekilde evlerde hazırlanıyordu. Çok değişik görüşlerdeki ailelerin çocukları, FETÖ mensubu olduğunun tespit edilmesi mümkün olmayacak şekilde, belli mevki ve makamlara yönlendirilerek, tıpkı CİZVİT çalışması gibi hangi kurumlara yerleştirilecek ise, o çocukların ailelerine söz verilerek, ailelerinden alınıyor ve o kurumlara yerleştirilebiliyordu. 2011 yılında üniversite hazırlık için kurslara gidenlerin 1 milyondan fazlası, FETÖ’nün kurslarında okuyordu.

Bu şekliyle ailelerin de ikna olması ve katılımı ile örgütün potansiyeli katlayarak artıyordu. Bu kadar geniş kapsamlı bir örgütlenmenin, bu kadar kısa sürede temizlenmesinin ve ayıklanmasının yeterince yapılamadığını tartışmaya gerek yok. Bu mücadelenin yapılmadığını dile getiren pek çok bürokrat da var. 

FETÖ’cü olanlar, FETÖ’cü olmayanları diskalifiye etmek için FETÖ’cü olmakla itham ediyor, kafalar bir hayli karışık, belirgin FETÖ tespit kriterleri olmadığı için kendilerini kamufle etmek isteyen örgüt elemanlarına yer açmak ve kendilerini kurtarmak için FETÖ’cü olmayan vatan evlatlarını karalayıp, KHK yetkisini kullanıp, rahatlıkla sindirip pek çok soruşturmalar açabiliyor, baskı üzerine baskı yapıp, canından bezdirmekte hatta memuriyetten attırmaya kadar zorlamaktadırlar. 

Bu kadar baskı ve haksızlığa karşı cinnet noktasına gelinen ortamlarda, Gazi Üniversitesinde olduğu gibi kontrol edilemeyen katliamlar vuku bulabilir. FETÖ’ye ait olduğu bilinen başta Fatih Üniversitesi olmak üzere, 17 civarındaki üniversitenin özellikle akademisyenleri, öğretim elemanları kendilerini kamufle ederek, yurtiçerisindeki devlet üniversitelerine ve özel üniversitelere yatay geçiş yapıp, ya da yurtdışındaki FETÖ üniversitelerine kaçabilmişlerdir. 

Bunların izini sürerek örgütüne yeni operasyonlar düzenlenip takip edilmelidir. En azından yurtdışından alacakları unvanlar ve tekrar Türkiye’ye başka isimle ve başka unvanla gelip, FETÖ adına faaliyetlerine devam etmeleri önlenmelidir. FETÖ üniversitelerinden mezun olan pek çok talebeye, FETÖ ile iltisaklı olduğu için görev verilmezken, öğretim üyeleri ve FETÖ’ye ait üniversitelerdeki Prof., Doçent, Doktorlara hâlâ daha dokunulmamıştır. Mesela en tehlikeli oyun kurucu olan üniversitelerin eski imamı ve Fatih Üniversitesinin Rektörü Prof. Şerif Ali Tekalan, ABD’ye kaçar kaçmaz Texas’ta kurduğu üniversitede rektörlüğüne devam etmekte ve oradaki yapılanmanın da baş imamıdır. Bunun gibi FETÖ üniversitelerinde öğretim görevliliği yapan unvan sahibi pek çok kimse, hâlâ daha yurtiçinde de görevlerine devam etmektedir. Bu hainlerin hangi üniversitelerde olduğu araştırılmalıdır ve derhal görevlerine son verilerek, hesap sorulmalıdır. 

2008-2009 yılları arasında yapılan ALES sınavları incelenirse görülecektir ki; 32.320 kişi birinci olmuştur. Dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir imtihanında 32.320 kişi aynı notu alıp, 1. olamaz, böyle bir skandal dünyada görülmüş ve duyulmuş bir şey değildir. 

Bu birinciler yeniden imtihan edildiği takdirde, soruları çalarak bu puanları kazandığı, örgüt elemanlarına haksız yolla kazandırılan mevki ve makamların, haksızlığa uğrayan vatan evlatlarının hakkı olduğu ortaya çıkacaktır.

Somut bir delil olacak şekilde yapılan bu usulsüzlük ve soru hırsızlığı çok rahatlıkla tespit edilecek en açık bir FETÖ kriterdir. Sadece bu kriter üzerinden harekete geçerek araştırma yapılırsa, pek çok üniversitede öğretim üyesi, profesörler, doçentler sahtekar olarak ortaya çıkacaktır. Adını, soyadını, adresini İngilizce konuşamayacak kadar aciz kişilerin, dil imtihanlarından yüksek not alarak Doçent, Doktor ve Profesör olduklarını cümle alem görecektir. 

2005 ve 2013 yılları arasındaki ALES imtihanından akademik kadroya 27.000 kişinin yerleştiği tespit edildi. Bunlardan yaklaşık 20.000 kişinin sınavının şüpheli olduğu savcılıkları harekete geçirmiştir. FETÖ ile iltisaklı olanların tüm sınavları ile aldıkları puanlar tekrar mercek altına alındığı takdirde, en yüksek puanı alarak devlet kurumuna yerleşen kişilerin pek çoğunun hiç dil bilmediği ortaya çıktı. 2016’daki yapılan ALES’de ise: 33.200 kişiden sadece 140 birinci çıkabildi. Bundan daha açık bir şekilde FETÖ’nün soru hırsızlığını ortaya dökebilecek bir kanıta ihtiyaç var mı?

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23