• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Nureddin Yıldız
Nureddin Yıldız
TÜM YAZILARI

Vasat ümmet olmanın gereği

16 Nisan 2017
A


Nureddin Yıldız İletişim:

Ümmetin Kur’an’daki vasfı ‘vasat ümmet’ olduğuna göre, vasat olmayan söz ve davranışlar, Ümmeti Muhammed’in genel karakterinden değildir. Abartmadan konuşmak ve yaşamak makbuldür. 

Sözleri ve davranışları uygularken ve ikinci taraflar için değerlendirirken, makulün dışına çıkılması ve bunun İslam adına yapılması, zararı İslam’ın geniş zamandaki varlığına yayılan bir hastalıktır. Asr-ı Saadet döneminde bile bu tür davranışlar, dönemin bereketine ve istikrarlı gidişatına rağmen derin yaralar bırakmıştır. Bugün, dış etkilerin izleriyle, bu tür söz ve davranışların etkileri kıyas edildiğinde, belki de samimi düşüncelerle konuşulmuş abartılı sözlerin, bir mescitte, bir ders halkasında ayağa kalkıp tepki göstermiş bir Müslüman’ın açtığı yara, Moğol yarasından daha derin olduğu, kapanmaması açısından bedelinin kat kat daha ağır olduğu ortaya çıkacaktır. Bir haricilik olayını önümüze koyup tahlil ettiğimizde bile bu gerçek açık bir şekilde tebayün edecektir. Suyun, doğal yatağında akıtılmasının tabiiliği gibi bir tabiilik de dinin normal akışında yüzdürülmesidir.

İbadetler en önde olmak kaydıyla, İslam adına yürütülen çalışmaların insan aceleciliği ile şekillendirilmesinin doğuracağı sonuç, Allah’ın rızasının tahakkuku olmayabilir. Kur’an-ı Kerim’in örnek gösterdiği nebilerin ve olayların incelenmesinden çıkan sonuç, zorlamanın yerine tabiiliğin oturmuş olduğu gerçeğidir. 

Abartanlar helak oldular

Abdullah bin Mesud radıyallahu anhın rivayet ettiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular ve sözünü üç defa tekrar ettiler: “Abartanlar helak oldular.” (Müslim, İlm, 4) 

Abdullah bin Mesud diyor ki:

“Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki: Abartanlara karşı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden daha şiddetli birini görmedim. Ebu Bekir’den de daha şiddetli birini görmedim. Ömer’in de onlara karşı tepkisinin veya onlara acımasının çok olduğunu anlıyorum.” (Darimi, Mukaddime, 19)

Suyu yokuşa sürmekte inat edenler için yabancılık ithamı her zaman doğru olmayabilir. Samimiyete ve temiz düşüncelere rağmen, iyi bir şeyler yapma hevesiyle dahi abartı yolu tutulup dine ve ferde zarar verilebildiği görülmüştür. İleri derece zeki, fakat zekâsı oranında doluluğu olmayanlar, ilmi sadece bir kitap kültürüne dayandırıp silsile sahibi olmayanlar, hakiki ilim sahiplerinin etkin söz sahibi olabilecekleri konumlarda olmamaları, bunun karşısında aslında cahil olanların âlim vasfıyla bilinmeleri, ‘aykırı davran şöhret ol’ mantığıyla nefsini tatmin etmek isteyenlerin varlığı abartının gerisinde yatan önemli sebeplerdendir. Tarihte çokça rastlanan bir sebep olarak da İslam’a hizmet etme arzusunun cehaletle paralel bir çalışmayla yürütülmesi bir başka neden olarak önümüzde durmaktadır. Bu vasfı taşıyanların başkalarının kullanımına açık kaldıkları da önemli bir gerçektir. 

Evde, toplumda ve devletin genel politikalarında şiddetin hâkim olmasından doğacak tabii sonuçlardan biri de şüphesiz aşırı uçlara kayan fertlerin bulunmasıdır. Yaşadığımız çağda müşahede ettiğimiz bir sonuç da maalesef, dışarıdan Müslümanlara yoğunlaştırılan baskıların ve adeta her taraftan kuşatılmış olmanın bazı Müslümanları mutedil olma noktasından kaydırmış olmasıdır. Bilerek veya bilmeyerek bu kaymaya bulaşanlar başkalarının işini kolaylaştırmaktadırlar. 

Gözle Görülen Abartmalar

lGerçekleşmemiş veya gerçekleşmesi uzak ihtimal olan meseleler etrafında, gözümüzün önünde cereyan eden bir olaymış gibi tartışma yapılması, sorular ve o sorulara sorular üretilmesi hangi açıdan bakılırsa bakılsın aşırılıktır. Asıl ilgilenilmesi gereken alanları tıkaması açısından ve zihin yorgunluğu, moral zafiyeti oluşturması açısından ortada bir zarar vardır. Halbuki Allah; Kur’an’da, açıklanması durumunda sıkıntıya neden olacak şeylerin soruşturulmamasını emretmişti. (Maide, 101)

lFarzların hesabından nafilelere yoğunluk kazandırmak da bir nevi abartmadır, aşırılıktır. Önemli ile öncelikliyi ayırt edememek hatadır.

lRuhsatları kullanmamak abartıdır.

lDinin furuatından olan meseleleri esasından olan meselelerin önüne çıkarmak bir abartıdır.

lİnsanların dinden çıkmalarına dair konuları bir numaralı mesele haline getirip, adeta bugün kaç kişi dinden çıkardın mantıklı konularda derinleşmek abartıdır. Bu tip meselelerde dalıp kalmak, hatta böyle bir konuşmada bulunmak abartıdır.  

Etki Etmek Tehlikelidir

Aşırılığın beraberinde ömür israfı, enerji birikiminin heder edilmesi, bunalımlı bir hayat, umutsuzluk ve kul hakkı getirdiği bir gerçektir. Bölünmeyi ve etkisizliği artırdığı ise gözle görülen bir hakikattır. Bir Müslüman’ın Allah’ın dinine yeni bir insan kazandırması ne kadar mutlu edici ise, aynı insanın bir insanın nefretine vesile olması da o derece üzücü olmalıdır. ‘Acaba ne derler?’ bizim için elbette önemli değildir. Ama bir öteki çizgi olan, ‘benim tavırlarım nedeniyle’ endişesi asla ihmal edilmemelidir. Kendi aile efradı içinde, etkin durumda olduğu çevresinde her Müslüman kazanmak ve kaçırmamak hedefini aynı paralelden izlemelidir. Şu hadis-i şerif ise önemli bir ölçü koymaktadır:

“Kaldırabileceğiniz işlere girin. Siz bıkmadan Allah bıkmaz. Allah’ın en beğendiği amel az da olsa devamlı olandır.” (Ebu Davud, Tatavvu, 27) 

Hizmet İçin Özel Tarif

Cimrilik, elindekini harcamamak olarak bilinir. Hizmet yolunda sıkıntıya dönüşen cimrilik ise daha kapsamlıdır. Cimri, elindeki veya yetkisindeki imkânın ikinci şahıslara geçmesini engelleyen veya pasif kalarak geçmesine engel oluşturandır. Bu tarife göre hizmet yolunda, hizmete engel oluşturan cimrilik şu uygulamalarda karşımıza çıkar:

lBir birimin veya bir hizmet türünün riyasetini elinde bulundurup, o riyasetin hakkını veremediği halde, daha ehil olanlara o makamı terk etmemekte direnen, kendisinin çekilmesini telafisi zor bir afet gibi algılayan cimridir.

lMeşhur bir aile, iyi bir bürokrat olduğu halde veya böyle bir şahsiyete yakınlığı olduğu halde onu davasına hizmette kullanmayan, yıpranmaktan çekinen cimridir.

lKeyfinden feragat edemeyen, tatilini, gezisini bozamayan cimridir.

lBilgisini depolayıp, bilgisini davasının hizmetine sunamayan cimridir.

lBedensel bir hizmeti, kendisini ona uygun görmediği için veya iğrenip erindiği için ihmal eden cimridir. Şehadetten ve gazilikten korkan, canını hazır hale getiremeyen cimridir.

lAllah yolunda olduktan sonra feda olsun, diyemeyip, malından veremeyen de cimridir.

Cimriliğin bir hastalık olarak en önemli nedeni dünya sevgisidir şüphesiz. İnsan iman ehli ve namaz müdavimi bir kimliğe sahip olsa dahi, dünya sevgisi helak eden bir hastalık olarak bünyede vardır. Nefsin terbiye edilmemesi, mücahedeye alıştırılmaması, aile ortamından, eğitim görülen yerlere kadar her alanda, asıl hayatın cennet hayatı olduğu şuurunun kazandıramamış olması böyle bir sıkıntının büyüyüp Müslüman’ı etkisi altında tutmasına vesile olur. Şu önemli bir duayı da içinde bulunduran âyet ile bitirelim.

 “Onların arkasından gelenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin.” (Haşr sûresi, 10. âyet)

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23