• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Özcan
Mustafa Özcan
TÜM YAZILARI

‘Laik mücahitlere’ uçkur hizmeti!

02 Eylül 2014
A


Mustafa Özcan İletişim: [email protected]

Dünya ve toplumlar uçlarda dolaşıyor. Biri diğerinin ayağına basıyor. Dolayısıyla aşırılık ve şiddet birbirini besliyor. Sözgelimi Filistin meselesi nedir?  Yahudilik meselesinin gölgesi veya madalyonun öteki yüzüdür.  Günümüzde İslami aşırılıktan bahsediliyor. Onların karşılığı olduklarını tasavvur edelim; laikler, çok mu dengeliler? Meseleyi anlamak için, 1968 kuşağı yazarlarından Tarık Ali’nin 11 Eylül’den sonra yazdığı bir kitabın başlığına kulak verelim.  Gerisini zaten anlayacaksınız. Fundamentalizmler Çatışması. Tarık Ali meselenin bam teline temas etmiş. Sözgelimi son günlerde Yahudi olduğunu iftiharla sunan İngiliz Başbakanı David Cameron  ile Suud Kralı Abdullah IŞİD meselesini abartanlar arasına katıldılar. Bağdadi’nin bedava reklamını yapıyorlar.  Birisi korkudan diğeri tamahtan olmalı!  Londra’yı Londonistan haline getirenler şimdi yaptıklarından şikayet ediyorlar!  Çok mu saflar yoksa entrika mı yapıyorlar? Obama’nın Suriye rejimini indirmek yerine şimdi IŞİD’e bindirmesi gibi. Burada Londra’nın Londonistan olmasına karşı çıktığımı zannetmeyin ama  ‘aşırı Londonistan şeyhlerini’ üreten en azından odak olarak barındıran İngiliz derin devletidir.   Kral Abdullah da Ebubekir Bağdadi’nin diliyle, yakında IŞİD’in Avrupa ve ardından ABD’ye tüneyeceğini haber veriyor.  Bu bana Arapça bir deyimi hatırlattı. La namet ayünü’y cübena. Korkakların gözüne uyku girmesin!   Tarık Ali’nin tespitinden yola çıkacak olursak; uçlar uçları besliyor. Neden Batı aşırılıklar diyarı oldu ve IŞİD militanları üretiyor?  David Cameron zihniyeti yüzünden.  İngiltere’den Suriye ve Irak’taki örgütlere 500 ile 1500 gencin katıldığı ileri sürülüyor. Hollanda’da bu sayı 130 civarında. Neden?  Batı’nın Müslümanları dışlaması ve gençlerini İslamcı hale getirmesi yüzünden.

Batı’da aileleri dindar olan gençler bile daha radikal zemine kayıyor.  İtidal kesmiyor.  Zira böyle bir ortamda uçlara savrulmamak ve ortada kalmak imkansız. Babalarının durduğu yer onları tatmin etmiyor.  Bulundukları kaygan zemin ya içeriden ya dışarıdan intiharı gerektiriyor. Canlı misali big brother sistemi  dindar gençleri kovalarken Filistin taraftarı Respect’in lideri milletvekili George Galloway,  Londra’da feci şekilde dövülüyor. İsrail de kınıyor!  Bu sahne veya olay İngiltere’de Yahudilerin gücünü ve İslam’a düşmanlığı gösteriyor.    Bernard Lewis gibi her türlü Siyonist IŞİD müsveddelerine saygı var. Galloway gibilerine ise kötek!  Raşid Gannuşi ve herkesin hemfikir olduğu gibi Batı’nın Müslümanlara karşı gayri adil, ayrımcı ve dışlayıcı yaklaşımı öbekler halinde genci Suriye veya Irak’a çekiyor. Burası kimilerine göre batak olabilir.  Lakin bu batak baştan sona yerli işbirlikçilerle batılıların ve İsrail’in ürettiği bir bataklık.   Gençlerin IŞİD gibi örgütlere katılmasının arkasında sadece bu dışlanmışlık ve ayrımcılık mı yatıyor?  Küreselleşen dünyada  Batı’nın bir geleceği kalmadığı gibi gençlerin de bir geleceği yok. Emre Aköz’ün aktardığına göre, New Statesman’da yazan Mehdi Hasan isimli İngiliz gazeteci bu IŞİDCİ gençlerin arkasında sığlık hastalığı olduğunu yazmış. Bu teşhis yeterli olmasa bile yerinde. Gençlerin samimi olarak tutunabilecekleri bir dal yok.   Düşman bir ortam.  Toplum ve aile çökmüş, çözülmüş ve hayat nehri içinde yapayalnız sürükleniyorlar. İşte burada ontolojik kaygılar devreye giriyor. Neyim, ne oldum ve nereye gidiyorum?  

Emre Aköz’ün ‘Çaylaklar için İslam’ makalesinde analizi doğruları barındırmakla birlikte yetersiz. Sözgelimi,  ondan bir cümle aktararak meramımı anlatayım: “Birçok kişi (ve bu arada devlet), Orhan Pamuk’un ünlü ‘bir kitap okudum hayatım değişti’ cümlesini gerçek zanneder. Halbuki, mekanizma böyle işlemez. Yani hiçbir kitap durup dururken insanı değiştirmez…” Bu yargı cümlesi doğru, buna benden de bir ilave.  Ziya Eşref Terzi 1990’lı yıllarda ruhi durumunu şöyle ifade eder: Bir ezgi ile dünyayı değiştireceğimizi zannediyordum, yanılmışım!  Duygu süreklilik için mecra bulmalı. Hayat alanı ile hayat tarzı haline gelmeli. Elbette bir kitapla veya bir ezgiyle insanları etkilemek mümkün ama değiştirmek ise bir süreç ister.  Gelişmeler ve değişmeler bir anlık refleksin değil süreçlerin sonucudur.  Bir kitap arkası gelirse baharın müjdecisidir.   Evet! Bu sürecin sonunda dünya sisteminin tıkanmışlığı ve tükenmişliği var.  Gençleri Ebubekir Bağdadi’ye iten Kral Abdullah, David Cameron veya Obama gibi kılıksızlardır.  Yani onlar bu halleriyle IŞİD’e hizmet ediyorlar.  Ne yazık ki, dünyada reşit yani sağduyulu aklı başında tek bir idare bile yok. Gençleri IŞİD’e sevk eden gerçek sadece çaylaklık veya sığlık hastalığı değil aynı zamanda özenti ve çekici ortamdır.  Kurtlar Vadisi buna örnektir. Bu da ister beğenelim isterse beğenmeyelim IŞİD gibi örgütlerde var.  IŞİD sadece bir ayna.  Hiçbir anlamı kalmayan dünyanın bir aynası.  Hiçlik ve anlamsızlığa aynı dilden bir tepki. Çağımız sığlık hastalığıyla maluldur. Bilgi artmış ama sağlam bilgi azalmış ve hikmet kaybolmuştur. Bilgi üretim mekanizmaları hadis diliyle faydasız ilimler üretiyor. Fıtrata paralel bedihi yani A priori (temel) bilgi kalmamıştır.

Size uçların birbirini nasıl beslediğini anlatayım. Mazlumder’in  eski yöneticilerinden Ayhan Bilgen SKY TÜRK 360’da bir konuşmasında Suriye rejiminin karalamalarına katılarak cihat nikahından bahsetmişti.  İslamcıların kabul etmediği bu karalamayı bazı laikler kendi namlarına iftiharla kabul etmekten öte arsızlıkla icraya yelteniyorlar. Faslı Berberi kadın şair Melike Mezzan IŞİD karşıtlarına yani ‘laik mücahitlere’ kendi bedeninde ‘cihat nikahı’ kıymak ve uçkur hizmeti vererek kendini onlara cinsel olarak da adamak istediğini ilan etti.  Özellikle de Peşmerge ve PKK teröristlerine (Error! Hyperlink reference not valid. ).

 Dünyanın nasıl bu hale geldiğine dair başka bir fotoğraf daha arz edeyim.  Fransız eski bakanlardan Nadine Morano gibi Fransız laikleri kamusal alandan sonra deniz kıyılarını ve sahilleri de laik alan ilan etmişler buraları İslamcılara yasaklıyorlar. Bolşevik Devrimi ve Lenin’in ülkesine dönmesinde Avrupa’daki barlarda asılı ‘Ruslar ve köpekler’ giremez ibaresi etkili olmuştur. Nefret ederseniz, nefret görürsünüz.   IŞİD’i acımasız nefret iklimi doğurmuştur.  

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23