• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mesut Bıyık
Mesut Bıyık
TÜM YAZILARI

Massclusive

21 Nisan 2014
A


Mesut Bıyık İletişim: [email protected]

Mazda Türkiye Genel Müdürü Nurkan Yurdakul tanıdığım yöneticilere pek benzemez.

Bize öğretilen ya da yaşayarak öğrendiğimiz mi demeliyim; yönetici-gazeteci ilişkisinde yönetici tarafı hep politiktir, tedbirlidir, ağzından çıkan her sözün nereye gidebileceğini hesaplayarak konuşur, hatta bu yöneticiler, gazeteciyle tek başına kalmayı pek istemez, mümkünse yanına danışmanını ya da PR’cısını alıp öyle sohbete oturur.

Nurkan Yurdakul’u bu profile uyan bir yönetici olarak hiç görmedim, şahsına münhasır denir ya, işte öyle biridir Nurkan Bey.

Geçtiğimiz bir önceki haftanın sonunda, İzmir-Ayvalık-Midilli hattında, Nurkan Bey’in ev sahipliğinde bir test sürüşü gerçekleştirdik. Dış kabuğundan motoruna kadar, baştan sona yenilenen ve çok iddialı bir otomobil haline gelen Mazda3’ün lansman gezisiydi. Nurkan Bey’i bu gezide görmeliydiniz, biz gazetecilerle nasıl bir diyaloğu var anlardınız.

Gezinin ardından, o kalabalıkta konuşmaya fırsat bulamadığım Mazda3’ü konuşmak için kendisini ziyarete gittim. Siyasetten yerli otomobile, duble yollardan AVM çılgınlığına kadar pek çok şeyi konuştuk, hatta kimi konularda aynı düşünmediğimiz için yer yer de tartıştık; bir markanın tepe yöneticisi ile aynı alanda gazetecilik yapan biri olarak değil, iki samimi arkadaş gibi.

Benim en sevdiğim yönetici profili bu. Sarf edeceği her cümleye başlamadan önce, yönetici şapkası kafasında mı diye kontrol edenlere karşı, ister istemez gazeteci de kontrollü olmak zorunda. Bunun her iki taraf açısından verimli bir sohbet olmayacağı açık. Oysa ben Nurkan Bey ile yaptığımız sohbetin sonunda çok olumlu izlenimlerle ayrıldım.

Her yönetici, yönettiği-temsil ettiği markaya güvenir, ona inanır, sahip çıkar; öyle de olmak zorunda. Ama Nurkan Yurdakul’un Mazda’ya olan inancı bir yöneticinin inancından çok ayrı sanki; öğretilmiş sahiplenmeye benzemiyor onunki. Anlatırken, çocuğundan bahseder gibi, kendine has üslubuyla anlatıyor.

Bir arkadaşıyla arasında geçen diyaloğu anlattı. Kendisinin kullandığı Mazda CX-5’i satın almak istemiş arkadaşı, deneme amacıyla bir müddet kullanmış. Sonra gelmiş “çok yakıyor bu” demiş. “Neye göre çok yakıyor dedim” diyor ve ekliyor; “2 litrelik Mazda motorları 1.6 litrelik diğer markaların motorlarından bile az yakıt tüketiyor, çünkü onlar yüzde 30 verimle çalışırken bizim motorlarımızda verim yüzde 40” diyor. “Ver aracı geri, sen satın alma bunu, kıymetini bilmiyorsun” demiş arkadaşına. Mazda’ya söylenen her söz, kendisine söylenmiş gibi geliyor sanki, öyle sahipleniyor.

Mesela, ben yeni Mazda3 için, “Premium segmentteki modellere çok benzemiş, özellikle iç mekanı BMW 3 Serisini çok andırıyor, Mazda öyle bir pozisyon almaya mı çalışıyor?” diye sorduğumda, sanki bu soruda Mazda’yı küçümseyen bir eda hissetmişçesine “Mazda’nın onlara benzemesi ne demek, zaten Mazda premium otomobiller üretiyor, işte ortada” diye cevap verdi.

Ne demek istediğimi anlatınca da otomotiv dünyasına yepyeni bir kavram kazandıracak şu ifadeleri kullandı; “Mazda3 massclusive bir model, benim bu otomobili tanımlamam böyle” dedi. Mass, yani geniş kitlelere hitap eden-ulaşılabilir ve exclusive, yani seçkin kelimelerinden türemiş bir kavram ortaya attı. Bana göre, teknik olarak bakıldığında da Mazda3 ve onun gibi modelleri oldukça iyi anlatan bir kavram. (Nurkan Yurdakul’a göre onun gibisi yok, massclusive olan sadece Mazda3.)

Mazda3 için Nurkan Bey; “Mazda6 kadar iyi bir otomobil oldu, hatta belki daha iyi” diyor. Mazda6’ya haksızlık etmeyelim, sınıfının en iyi otomobillerinden biri bana göre, özellikle de tüm rakiplerinin birbirine benzediği bir dönemde, oldukça özgün tasarımıyla çok yakışıklı bir otomobil.

Mazda3 de öyle. Zaten ağabeyine fazlasıyla benziyor. Özellikle de sedan olanı. Şansızlığı tek motor seçeneğiyle sunulması, ama önümüzdeki yıl gelecek dizel motoruyla onu da şansa çevirecek.

Mazda3, fiyat olarak erişilebilir ve kalite olarak da seçkin bir model, yani ürün Nurkan Bey’in ortaya attığı massclusive tanımlamasına “cuk” oturuyor, ama otomobilin ciddi bir sorunu var, daha doğrusu Mazda modellerinin ortak sorunu; tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Mazda, Avrupa’da da tedarik sorunu yaşıyor. Mazda3’ün HB modelleri Japonya dışında Tayland ve Tayvan’da, sedan modeliyse Meksika’daki fabrikada üretiliyor. Mazda’nın Avrupa’da bir üretim üssü olmadığı için doğal olarak Avrupa, tedariğini buralardan sağlıyor. Artık ne kadar sağlayabiliyorsa, ona ne kadar araç düşüyorsa.

Nurkan Yurdakul, bu yıl için kendilerine ayrılan kontenjanın bin adet olduğunu söyledi. Kapasiteler arttıkça önümüzdeki yıllarda daha fazla alabileceklerini aktardı. Tabii, mass bir marka, yani geniş kitlelerin tercih ettiği bir marka olabilmek için Mazda’nın Türkiye’de satış ve servis ağını da genişletip, oturtması gerekiyor.

Konuştuklarımız bunlarla sınırlı değildi, ama benim yerim sınırlı. Mazda3’ü ben beğendim, tüketicilerin de beğeneceğinden kuşkum yok. Zaten Mazda’nın beğenilme sorunu da yok. Mazda3 bu kez çok daha yeni teknolojiyle donatılmış bir otomobil olmasına karşılık fiyatı da oldukça makul. Yolu açık olsun.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23