Almanlar intikam peşinde
Türkiye ile Almanya ilişkileri, bir süredir oldukça sıkıntılı bir dönemdengeçiyor.
Eleştiren ve suçlayıcı tavırlar, maalesef son zamanlarda karşılıklı restleşmeye dönüştü.
Gelinen noktada yaşanan sorunları spontanede gelişmelerden ibaret değildir. Tarihsel süreç içinde bazı stratejik ve siyasi görüş farklılıklarının bunda önemli payı vardır.
Konunun daha kolay anlaşılabilmesi için Türk-Alman ilişkilerinde şu gerçekler bilinmeli ve yapılacak değerlendirmelerde dikkate alınmalı.
En önemli sebeplerden biri: Büyük oyunda Türkiye, ABD ve İngiltere ile hareket etmesi Almanları rahatsız etmektedir.
İkinci önemli sebep: Türkiye ile Almanya arasında siyasi, ideolojik, kültürel ve toplumsal değerler acısından ciddi farklılıklar olsa da sorunların asıl sebebi: siyasi, askeri ve stratejik çıkarların çatışmasıdır.
Diğer sorunların da kaynağı bu iki sebeptendir.
Sözde Ermeni Soykırımı Tasarısının Almanya Parlamentosunda kabul edilmesi, Türkiye vatandaşlarına vize muafiyeti hakkının verilmemiş olması, Türkiye’yi tehdit eden terör örgütlerinin himaye edilmesi ve Almanya’da Türkiye ile İslam karşıtlığının yükselişi işte bu sebeplerdendir.
Almanya, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini sürekli engellisinin asıl sebebi de bu iki sorundan kaynaklanmaktadır.
Çünkü Almanya, küresel güç olmak için Türkiye’yi kendi kontrolünde tutmak istiyor.
EKONOMİK GÜÇ ÖNEMLİ BİR KOZ
Alman sermayesinin Türkiye’de büyük oranda doğrudan yatırımı bulunuyor.
Almanya geçen yıl Türkiye’nin ihracatında birinci, ithalatta da Çin’in ardından ikinci sırada yer aldı.
Türkiye geçen yıl ihracatının yüzde 9.8’i olan 14 milyar dolar değerindeki kısmı Almanya’ya yaptı, Almanya’dan ise 21.5 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirildi..
Bazı sorunlar üzerinden Almanya, Türk ekonomisini hedef alan girişimlerde bulunması tarihi hata olur.
Bu olumsuz tavır iki ülke arasında bir eksen kaymasına sebep olur.
Bütün bunlara bakıldığında Türkiye ile Almanya arasında tartışmalar, eleştiriler, taktiksel siyasi manevraların olduğu doğrudur. Ancak bunlar birbirine zarar verecek veya her iki tarafın zararına olacak şekle taşınmamalıdır.
Almanya son günlerde ekonomik gücünü koz olarak kullanmaktadır.
Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in, Türkiye ekonomisini ve yargısını hedef alan açıklamaları asla kabul edilemez.
MÜSTEMLEKE BİR ÜLKE DEĞİLİZ
Türk milletinin temel esas kabul ettiği değerlerden biri “Dikbaş dok karın mutlu yarın” olarak özetlenebilir.
Türkiye, millet ve devlet olarak kimsenin içişlerine karışmamaya özenle dikkat ederken, birilerinin de bahaneler üzerinden içişlerine müdahale etmesine müsaade etmekte de kararlıdır.
Şu gerçekleri herkes bilmeli…
Türkiye sorun üretmemek için bir uğraş içindedir. Hatta var olan sorunları çözmekte de kararlı ve esnek hareket etmektedir.
Fakat sorunları çözme adına diz çökme veya dayatmaları kabullenme gibi bir niyeti de yok.
Almanya şunu bilmelidir:
Almanya, Türkiye’yi kaybederse dünya milletler mücadelesinde güç kaybeder. Ortadoğu siyasetinde var olamaz.
Uluslararası bir aktör olma şansını kaybeder. Bu tavrıyla çok ciddi bir stratejik ortağını ve de iyi bir ekonomik partnerini başkalarına kaptırmış olur.
Bu konuda derin anlamlar içeren bir hikâyeyi nakletmekte fayda görüyorum:
Bir horoz varmış. Her sabah ezan okuyormuş. Sahibi demiş ki;
-Tekrar tekrar ezan okuma! Yoksa tüylerini yolarım.
Bu tehdit karşısında horoz korkmuş ve kendi kendine demiş ki;
‘Zaruretler mahzurları mübah kılar. Canımı kurtarmak için ezan okumaktan vazgeçmeliyim. Nasıl olsa benden başka horozlar var. Her halükarda onlar ezan okur.’
Horoz ezan okumayı bırakmıştır artık...
Bir hafta sonra sahibi tekrar gelir ve der ki;
- Eğer tavuklar gibi gıdaklamazsan senin tüylerini yolarım...
Horoz bu tehdit üzerine horozluktan da vazgeçer ve tavuklar gibi gıdaklamaya başlar...
Horoz tam bir ay gıdakladıktan sonra sahibi tekrar gelir ve bu kez şöyle der;
-Şimdi de tavuklar gibi yumurtlamazsan eğer yarın seni keserim!!!
Bunun üzerine horoz ağlamaya başlar ve der ki;
-Keşke ezan okurken ölseydim!!!
Bu hikâyeden herkes dersler çıkarmalı…