• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mehmet Doğan
Mehmet Doğan
TÜM YAZILARI

Ahlâk stratejisi

26 Kasım 2014
A


Mehmet Doğan İletişim: [email protected]

Türkiye 3. Ahlak Şûrası geçen hafta sonu Ankara’da yapıldı. Türkiye Yazarlar Birliği ile Eğitim-Bir Sen’in müştereken düzenledikleri toplantıda “Eğitim ve Ahlâk” meselesi enine boyuna tartışıldı. Düzenlenmesinde bir hayli emeğim olmasına rağmen, toplantıya sağlık sebebiyle katılamadım.

Şûra’nın sonuç bildirisinde ilk cümle:

“Ülkemizin geleceğini ve toplumları hiçbir iç ve dış düşman ahlâksızlık kadar tehdit etmemektedir.”

Meselenin önemi değil “ehemmiyeti” başka nasıl tebarüz ettirilebilir?

Peki devleti yönetenler bu “Eğitim ve Ahlak” konulu şuraya alâkası ne kertede idi? Sıfır katılım!

Cumhurbaşkanımız dünya siyasetinin Türkiye’ye yüklediği sorumlukları yerine getirmekle meşguldü. Başbakan Patnos parti kongresine ve ardından Tunceli’ye gitti...

Haklı olarak Milli Eğitim Bakanının orada hazır ve nazır olduğunu düşünüyorsunuz. İyi niyetinize hayranım!

Mevzu ahlâk... Bütün sağ/muhafazakâr iktidarlar “önce ahlâk ve maneviyat” diye yola çıktılar. Fakat mesailerini maddi kalkınmaya verdiler... Menderes’ten günümüze değişen bir şey yok. 

Bu arada, ülkenin bin yıllık ahlaki değerleri erozyona uğramaya devam etti. Tek parti, ahlâkı din kaynaklı gördüğü için eğitimden dışladı. Sonraki iktidarların konuya el atmaya pek fazla fırsatları olmadı. 

Bir tek Demokrat Parti döneminin efsanevi Maarif Vekili Tevfik İleri konuyu önemsedi ve dikkatle üzerinde durdu. 

12 Eylül darbesi öncesi okullara ahlak dersi konulması için teşebbüse geçildi. Hatta Nureddin Topçu’ya kitap siparişi verildi. O da yazdı, fakat vefatı ile kitabın basımı ahlâkî bir mevzu oldu. Onun yazdığı kitap hatırladığım kadarıyla başka imzalarla yayınlandı!

Gelelim bugüne...On yıllık iktidar eğitimde mühim hamleler yaptı. Genel bütçe içindeki payının % 17’ye yükseltilmesi başlıbaşına bir devrim. Artık bina yapmakta da sıkıntı yok. Öğretmen tayinleri de her yıl artıyor, yani öğretmen de kıt değil. 

Öyleyse işler dört dörtlük diyebiliriz!

Bütün bunlar, muhteva değişmedikten sonra, insan yetiştirme düzeni milli çağdaş bir zemine oturtulmadıktan sonra ne işe yarar ki? Siz müfredattan haber verin. Hâlâ ideoloji eğitimin temeli. Çocuklarımıza Türkçe diye kısır metinler, edebiyat diye meçhul şöhretlerin uyduruk eserleri okutuluyor. Bunları okuyarak dil zevki gelişmez, edebiyat hazzı alınmaz. 

Asıl önemlisi: Bakanlığın eğitimi var, terbiyesi yok!

Eğitim, bakanlığın adına 1946’da “Maarif” yerine sokuldu. Güya terbiye karşılığı uydurulmuştu...Fakat Bakanlığın en önemli birimi Talim ve Terbiye Heyeti olarak kaldı. Bu yanlış değildi aslında. Eğitim terbiyeye karşılık olamazdı. Fakat bir süre sonra her şeye karşılık kullanılmaya başlandı. Hem tahsil, hem talim, hem tedris... Hepsi eğitim. 

Kelimeler unutturulunca, onların delalet ettiği anlamlar da kayboldu. En başta terbiye...Milli Eğitimin terbiyevi vasfı var mı size göre? Çocuklar imtihan kazanma, kısa yoldan sonuca ulaşma, gününü gün etmeden başka neye yönlendiriliyorlar?

İşte ahlâk burada lâzım. Bilmek zekânın işi, yapmak ahlâkın. Çocuklarımızı ahlâklı kişiler olarak yetiştirmeyeceksek, bilgi hammalından başka ne üretmiş oluyoruz ki? 

Her şeye rağmen, bu toplantıyı ıskalayan bir Ahmed Davudoğlu düşünemiyorum. O ki, Kınalızade’nin Ahlak-ı Alai’sini elinden düşürmez... Teşkilata tekrar maarif kelimesini soktuğu için, geleneğimizde olsa heykelinin dikilmesini ısrarla teklif edeceğim Nabi Avcı mutlaka Eğitim ve Ahlâk şurasında bulunmalıydı. Bütçe görüşmelerine beş dakika mola verildiğinde hiç olmazsa bunu yapmalıydı...

Fakat heyhat...

Min gayri haddin, her iki yüksek iderecimize de bir tavsiyem var. Bir gün Başbakanlığa, Bakanlığa gelirken iki yüz metre kala inin ve makamınıza yürüyerek gidin. Ama kaldırımlara bakarak... O zaman ahlaki tefessühün makamlarınızın kapısına kadar dayandığını görürdünüz. 

Ben aylardır her iki makam sahibini bir kaç yüz metre mesafede Türkiye Yazarlar Birliği’ne gidip geliyorum, fakat Ankara’nın kaldırımlarından geçerken kafamı gökyüzüne çeviriyorum. 

Başkentin ana caddelerinde fuhuş, dünyanın hiç bir şehrinde görülmedik şekilde masözlük adı altında alenileştirilmiştir. Sokaklara saçılan poşetlik resimler Ankara’nın en kalabalık caddelerini işgal ediyor. Üstelik bu caddeler, okulların ve dersanelerin güzergâhı...

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23