• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mehmet Ali Tekin
Mehmet Ali Tekin
TÜM YAZILARI

Kara Kuğular Kıyamdayken

05 Temmuz 2015
A


Mehmet Ali Tekin İletişim: [email protected]

10 Mayıs, Kara Kuğular’ın kuruluş yıldönümüydü…

Kara Kuğular’ı en iyi anlayan ve anlatanlardan biri de, Refik Erduran’dır…

Refik Erduran, 1992 yılında Bosna’ya gitmişti…

Refik Erduran’ın Kara Kuğular ile ilgili bir yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum:

ÖLDÜRMEDEN ÖNCE BİR DAHA DÜŞÜN!

Kara Kuğular’ın kampındayım. Gece baskınına gidecek takıma katılmak için tutturmuşum. Konuğu tehlikeye atmak istemeyen Sead, karşı çıkmış. Israrımın nedenini soruyor.

Benim gözümün önünde, sistemli ırza geçişlerden sonra kendilerini ağaç dallarına asmış, gencecik kızların görüntüleri var.

“Faşistlerden birinin canını almadan, gitmek istemiyorum.”

Genç dostum uzun bir sessizlikten sonra, ayıplar gibi konuşuyor: “Hedef, can almak değil. Onlar da insan.”

DÜNYA, NE KADAR GÜZEL RABBİM!

Dünya, canlıları sayanların ve canlıları katledenlerin yurdu…

Dünya, yaşamak için güzel bir yerdir. Belki de kimi insanlar bu güzelliği başkalarıyla paylaşmak istemedikleri için savaşırlar. Başka ülkeleri talan ederler, doğal kaynaklarını ele geçirir, erkeklerini öldürür, kadınlarını köleleştirir…

Dünya, yaşamak için güzel bir yerdir. Türlü türlü nimetlerin neşet ettiği, uçsuz bucaksız vadilerin sonu olsa da, insanoğlunun ve insansızlıkların arzusunun sınırı yoktur. Tüm güzellikler karşısında, canavarca bir iştahla salyaları akan insanların, dünyanın altından girip üstünden çıktıkça hayal kuran fakirler dahi, o güzel hayallerini saklarlar.

Dünya, yaşamak için güzel bir yerdir. Her ne kadar bir söğüt gölgesinde dinlenecek kadar ömrümüz olsa da; o dinlenme, o yakaza hâlinde gördüğümüz bir rüyadır, dünya hayatı ve hayatı sevmemiz, hayatı bize bağışladığı için Allah’a şükretmemiz yeterli bir süredir.

Dünya, yaşamak için güzel bir yerdir. Bu sebepten olsa gerek, öldükten sonra da yaşamak isteğimiz vardır. Eserle, evlatla, bir sözle, hayırla ya da şerle…

DÜNYAYA NE DESEK AZ; ŞEHİTLİK BAŞKA!

Şehitlik, öyle bir hâldir ki şehid olan dirilmek, bir daha, bir daha şehid olmak istermiş. Yaşamak ile ölmek; şehid olmak ile hayatın tadını çıkarmak arasında, dağlar kadar fark yok; dünyalar kadar fark var!

Bu sebepten olsa gerek; evini, namusunu, canını, malını, imanını, korumak için savaşan insanların, başka bir yeri vardır gönlümüzde. İçimiz sızlamaz, o insanların terk-i dünya ederlerken, şehid adıyla gitmelerine. Onların gidişindeki vakara gıbtayla bakarız, yüzümüz yerlere düşer. 

1992’yi gösterdiğinde takvimler; utanırız. Yüzümüz kıpkırmızı olur. Üzerlerine simsiyah, geceyi çeker gibi kara giysilerini çekip, son namazlarını kılan Bosnalı Samuraylar, gelip dururlar vicdanımızın önüne.

O görüntü karşısında durmak için ya kalpsiz, ya vicdansız ya da kör olmak gerekir. 

Zira onlar, karşılarındaki “Çetnikler” gibi zalim ve kalleş değillerdi!

Öldürmek, yok etmek, talan etmek değildi dertleri. Zalime zalimce cevap vermek değil: “onurlu” bir savaş vermek için yola çıktılar, ben uyurken. 

Bir yerde şartelleri atıyordu: “Hakarete uğramış kadınlar” akıllarına düştüğünde… 

Kıyamet!

SIRTLARINI ALLAH'A DAYAYAN SARI SAÇLI ÇOCUKLAR…

Gözleri maviye çalan, saçları Tuzla ormanı gibi dalgalı, duruşları İgman Dağı kadar vakur o çocuklar, öyle gittiler ki savaşa; savaşa giden sarı saçlı çocuktan sonra, Boşnak saçlı çocukların ölümleri talan etti kalbimizi. 

Öyle ya; kalp Allah’ın evidir ve Allah’ı seven çocuklar, bir tek Allah’a dayamışlardı sırtlarını. Allah kalp evimizden çıkıp, o çocukların yanına gitmişti! Göğüs kafesimizdeki o boş kalp evi yağma olsundu artık!

Allah’tan korkmayanlar, hayatın bir nimet, dünyanın bir armağan ve sınama olduğunu hiç düşünmeden düğünleri, pazar yerlerini, su kuyruğundaki çocukları tanıyorlardı ve biz “snaypır” kelimesini hecelerken, gecelere çıkamayan çocuklar; pır diye uçan mermilerle, canlarını teslim ediyor ve pır diye diye cennete uçuyorlardı. 

Eyvallah! 

Tamam, cennet ucuz değildi, ama Boşnak canını ucuz zannedenlere, Kara Kuğular’ın verecek bir cevabı vardı: Ekmeğime, namusuma, dinime, ülkeme, evime saldıranın gözlerini oyarım!

İKİ FOTOĞRAF…

İki görüntü kaldı o günlerden bana; Kara Kuğular Birliği toplu hâlde namaz kılıyorlar, içimde bir yerlerde 18 yıldır. 

O namazın sevabı, kıyamete kadar devam edecek sanırım. Refik Erduran, dünya görüşü hiçbir vakit namaz kılanların yanında olmadı, ama insandan yana oldu, faşist ve zorbalara karşı oldu. 

Gitti, o insanlarla –muhtemelen selam verdiklerinden birçoğu, bu güzellikler yurdunu şehid olarak terk etttiler- cephelerde bulundu. “Müslüman”la barıştı. Dünyanın en mert betilerinden birini yazıp, cephe günlüğünü koydu önümüze. O kitap hâlâ açık; aynı sayfaları okuyorum: Saraybosna yanıyor!

Dünya, yaşamak için güzel bir yerdir; Saraybosna ise Kara Kuğular’ın eşleri ölünce, ölümüne dövüştükleri cennetin kapısıdır. Ve bilinir ki eşi ölen Kara Kuğular, yaşamanın anlamını pis sorgularlar.

Gördüklerim rüya değilmiş, Kalbim sızladı.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23