• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mehmet Ali Tekin
Mehmet Ali Tekin
TÜM YAZILARI

‘Gümüş Sakal’lı Kardeşim Nusret Özcan

25 Ekim 2015
A


Mehmet Ali Tekin İletişim: [email protected]

Bir Kardeşim vardı…

Sevecen mi sevecen…

Haksızlık karşısında da Cevvalleşen bir kardeşim…

Sevgili Nusret Kardeşim…

Seni, Eyüpsultan’a uğurlayışımızın 8. Yılındayız…

İstanbul İmam Hatip Lisesi 7-B sınıfındaki, son sırada birlikte otururduk… 

İlan ettiğimiz devletin sınırlarına ‘izinsiz’ girenlere, pata küte girdiğimiz günler…  

Daha dün gibi sanki…

Ve MTTB’nin Cağaloğlu’ndaki merkez bina konferans salonunun sahnesinde, çıkacağımız piyesin hazırlık çalışması, sanki bir iki gün öceydi…

Sevgili dost, hayallerimizi ‘Yeni Nizam, Yeni İnsan’ mısralarına döküp; Tepebaşı Gazinosu’nda haykırdığımız günler, sanki geçen hafta gibi…

Yıl 1968 Aylardan Haziran…

Nusret Özcan kardeşimle ilk tanışmamız,  İmam Hatip Okulu’na girebilmek için, Laleli THY Bloklarının yan tarafında bulunan, Uğur Dershanesi’nde olmuştu… 

Hacı Fahri Kığı’lı Kur’an Kursu binasından dönüşen ve o zaman İstanbul İmam Hatip Okulu’nun bir şubesi gibi açılan,  Gaziosmanpaşa Dörtyol İmam Hatip Okulu 1-E sınıfında, birlikte orta öğretime başlıyoruz…

Okulumuzun hemen yanındaki arsaya yeni başlatılan, Gaziosmanpaşa İmam Hatip Okulu inşaatında, birlikte az amelelik yapmadık…

2. ve 3. Sınıfı E bölümü olarak, birlikte aynı sınıfta okuduk.

1972 yılında, İmam Hatip Okullarının orta kısmını, darbeciler kapattı.

Bunun üzerine Gaziosmanpaşa İmam Hatip Okulu öğrencileri olarak, Fatih Draman’daki İstanbul İmam Hatip Okulu’na ilhak edildik. 

Gaziosmanpaşa’dan gelip 4-E sınıfında birlikte olduğumuz arkadaşlarımızdan aklımda kalanlar Nusret Özcan, Ayhan Yılmaz, Nuri Albayrak, Yusuf Uzun, Şevket Demirkaya, Hafız Aslan Dursun, Selim Yaz, Sefer Yakut, Mehmet Ali Sirkeci, Ahmet Kaptan, Mehmet Cırık, Ahmet Dilek, Fevzi Dülger, Salih Yüksel, Arif Erdem…

Ve Nusret’le birlikte Şevket Demirkaya, Ayhan Yılmaz, Yaşar Şadoğlu ile MTTB Orta Öğretim Komitesi Tiyatro Bölümü çalışmalarına başladığımız, 1972’li yıllar…

Akabinde, 1976 yılında Akıncılar Derneği’ndeki çalışmalarımız…

 ‘Gümüş Sakal’ başlıklı yazıdan, bir bölüm alıntılıyorum:

“Şiirlerini, Mevlânâ İdris seslendirdi. Şiirleri okunurken perdeye hayatından kesitler yansıttılar.  Sessizlik, iç çekmeler, duygu atmosferi oluştu…  Aramızda gibiydi. Dostları, onunla geçen anılarını anlattılar. Bir arkadaş grubu, hacca gideceği sırada yanına gelmiş: “Nusret Ağabey, bir isteğin var mı, biz hacca gidiyoruz” demişler. O da “Rasulullah’a selâmımı ve O’nu çok sevdiğimizi iletin. Bir de “Nusret, şehit olmak istiyor” deyin.

Bir gün kendisi de hacca gitmiş. Şehitlerin efendisi, Hazreti Hamza’nın mezarını bulmuş Uhud’da. En sevdiği arkadaşlarının isimlerini bir kâğıda yazmış ve mezar taşının arasına koymuş dilekçe mahiyetinde. “Biz şehit olmak istiyoruz “ diye.

Arkadaşları, ‘‘Eşi, Mualla Hanım ne kadar seviyordu bilmiyoruz. Biz O’nu, ondan da çok seviyoruz.” itirafında bulundular: “O, 12 Eylül’ün karanlık günlerinin ışığı idi. Arkadaş topluluğunun içerisinde, aramızda en şehirli olanı; duyguda, kahırda, davranışta ve sevgide, aramızda en vefalı olanımızdı.” diyorlar.

“Eşine itiraf etti mi bilmiyoruz. Biz, eşini; Mecnun’un Leyla’yı sevdiği gibi sevdiğine şahidiz. Yani eşine ve çocuklarına çok bağlıydı. Onunla dostluk, herkese mutluluk verirdi.”

“O, canımızdı. Öz canımızdı. O, birine bir şey bağışlarsa;  bir şiirdir, hikâyedir… O bizim için büyük bir onurdur. Üzgün, bozgun, moralsiz olduğumuz günlerde moral hocamızdı. Psikoloğumuzdu.”

Burhan arkadaşı bir espri patlattı. Nusret Ağabeyimiz bizi dinliyordur ve şöyle diyordur:

 “Benim ardımdan konuşmayın. Bir tomar adam toplanmış ardımdan atıyor, konuşuyor. Buraya gelin, burada konuşalım.”

Hıçkırmasından, gözlerini sık sık silmesinden eşi olduğunu anlamıştım. Üç çocuğunun annesi, Mualla Hanım en önde oturuyordu. İffet abidesi gibi duruyordu. Benim tam önümdeydi. Toplantı yönetmeni, Mualla Hanım’a sözü verdi:  

-“Evlendiğimiz ilk üç sene çok zorlandım. Nusret’e alışamadım. O’nu arkadaşlarından koparıp eve bağlayamadım. Çok uğraştım. Bir kalıba sokamadım. Sonra anladım ki; Nusret, o Nusret. Sevdiklerinden uzaklaşmayan, ayrılamayan Nusret.  Pes ettim. Evliliğimizi kurtardım. Çok sevdiği arkadaşlarına, gıyabında çok kızdım. Sitem ettim, darıldım. Lâkin görüyorum ki, arkadaşları da O’nu çok sevmişler. Şimdi bu salondakilerden ve gelemeyenlerden, helâllik istiyorum.  

Ben Nusret’i sevenlerinden, yani arkadaşlarından, hep kıskandım. Şiir, edebiyat, roman, hikâye, tiyatro, siyaset tarih… yemek tarifine kadar her şeyi bilmeyi ister; okur ve öğrenirdi. ‘Ne olur, onu da bilmeyiver, okumayıver, yazmayıver’  dediğim, çok olmuştur.  

Kitaplarından bile kıskanırdım. ‘Söz uçar,  yazı kalır’ derler ya! Sultan Kafe ve Çınaraltı’nda sohbet tiryakilerinin, O’nu bu kadar özlemelerinden, ben de artık sözün uçmadığına kani oldum.”

Nusret Özcan Kardeşimizin Ruhu için El Fatiha…

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23