• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mahmud Sami
Mahmud Sami
TÜM YAZILARI

Sahildeki Stockholm’lüler

21 Nisan 2017
A


Mahmud Sami İletişim:

Rehine durumunda ya da baskı altında kalan kişinin, kendisini baskı altına alan kişiye karşı geliştirdiği duygusal anlamda sempati, empati ve bağlılığa Stockholm Sendromu denir.

Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en önemli seçimini artık arkamızda bıraktık. Akla ve mantığa ters düşebilecek bir tek maddesi olmayan ve her halükarda şu anki sistemle karşılaştırılamayacak kadar iyi olan 18 maddelik anayasa değişikliği sandıktan geçti. Ancak beklenenlerden daha düşük bir oranda, %51,41 ile geçti. Bunun en büyük nedeni milletimizin bir kısmının, bu baskı rejimi altında vesayet organlarına karşı geliştirdiği Stockholm Sendromudur. Sosyolojik olarak baktığımızda, on yıllar içerisinde vesayet organları tarafından baskı altında tutulan ve iradesi yönlendirilen önemli bir kesim, yaşadıkları bu baskı ortamına bağımlılaştığı için, 18 maddelik yeni ve güçlü Türkiye reform hareketine “evet” diyemedi.

Bu durumu farklı bir şekilde Plato’nun mağara benzetmesinde de görürüz. Mağaranın içinde ışığa arkasına dönmüş kişiler, mağaranın içine düşen siluetleri gerçek sanır. Mağaradan kurtulup dışarıyı yani gerçek dünyayı gören biri geri dönüp durumu arkadaşlarına aktarıp onları mağaranın dışarısına çıkmaya iknaya uğraşır. Ancak bu kişiye ne inanırlar ne de dışarı çıkmayı kabul ederler.

İşte 16 Nisan’da “hayır” diyenlerin, bu sosyolojik ve psikolojik durumun bir hayli tesiri altında olduğunu görüyoruz.

Tabi ki, ortaya çıkan oy dağılımının tek nedeni bu durum değil. 16 Nisan sandığı farklı açılardan ele alınıp iyi değerlendirilmesi gereken birçok mesajı içerisinde barındırıyor.

AK Parti ve Çağdaşlık Paradoksu.

Ak Parti 2002 yılından bu yana iktidar. Ülkemizde son 15 yılda gerçekleşen tüm yeniliklerde ve gelişmelerde AK Parti’nin imzası var. Ancak geçmiş muhafazakâr partilerden kendisine miras kalan kronik hastalığını bir türlü çözemiyor. Buna çağdaşlık, aydınlık, modernlik algısı diyebiliriz. En basitinden, inşaatı sırasında 17 adet ulaştırma bakanı eskiten, birçok hükümeti görüp geçiren Bolu Tüneli’ni tamamlayıp açan hükümet AK Parti hükümeti. Burada yapılanları yazmaya çalışsak köşemiz yetmez. Ancak baktığımızda halen daha CHP Türkiye’nin sözde aydınlık ve çağdaş yüzünü temsil ediyor. AK Parti, bu algıyı halen kırabilmiş değil. İşin ilginç yanı ise, aydın ve çağdaş olma yönünde güçlü bir algısı olan CHP’nin, AK Parti’nin tüm hükümetleri boyunca istisnasız tüm gelişme ve ilerlemelerin karşısında durması. Türkiye’nin bir fren pedalı olsa adı CHP olurdu herhalde.

Aslına bakarsak, AK Parti hiçbir zaman bu algıyı yıkmak için ciddi bir mücadele içerisine girmedi. Çünkü zaten kuvvetli bir tabanı vardı. Adeta “azıcık aşım ağrısız başım” mantığı ile hareket edip, Tüm Türkiye’yi ve çağdaşlığı kapsayacak bir imaj ve algı yerine özellikle kendi tabanına hitap edecek bir imajı tercih etti. Kültürümüzün, milletimizin özünden gelmiş, milletin değerlerine sahip çıkan ve savunan parti imajını tercih etti. Belki aydınlık ve çağdaşlık imajının kendi tabanını uzaklaştırabilme ihtimalinden tedirgin oldu. Haksız da sayılmazdı, bu millet sözde “aydın” geçinenlerden az çekmedi.

Bu çağdaşlık algısının 35-40 yaş üstü seçmenlerde etkili olduğu pek söylenemez. Çünkü bu seçmen kitlesi zaten eski hükümetleri de gördüğü için neyin ne olduğu gayet iyi biliyor. Bu yaş gurubunda olup da AK Parti’ye oy vermeyen ya da “evet” demeyenler ise genel olarak sandığa ideolojik yaklaşıyor. Ancak bu algının etkilediği 7 milyondan fazla genç seçmen kitlesi var ve rakamı göz önüne aldığınızda bu ciddi bir sorun olarak karşınıza çıkıyor. AK Parti artık, genç seçmenleri gençlik kollarına havale etmeyi bırakıp, bilfiil ana kademe olarak bu durum hakkında kafa yormaya başlamalı.

Gençlerin nezdinde AK Parti’ye karşı bu olumsuz ve genellikle çok haksız algının değiştirilebileceği en önemli alanlardan biri akademi/üniversiteler. 15 yıllık aralıksız iktidarına rağmen, AK Parti akademide bir türlü etkili olamadı. Ya da olmamayı tercih etti, bilmiyoruz. Bu 15 yıllık süre içerisinde, hükümetin açtığı birçok üniversitede bile, bırakın AK Parti’liyi, Türkiye’nin gerçeklerine hâkim gençlerin ve hocaların sayısı parmakla gösterilebilecek kadar az. Oysa üniversiteler, her fırsatta hoca ya da öğrenci fark etmeksizin, akademik pozisyon ve özerkliklerini iktidara parmak sallamak için kullananlardan geçilmiyor. Üniversitelerde hala muhafazakâr görüşe sahip öğrenciler ve öğretim görevlileri sıkıntılar yaşıyor. Hatta bazı muhafazakâr akademisyen ve öğrenciler, baskı ya da vaatlerle devşirilip dönüştürülüyor. Bu durumdan yararlanan muhalefet ise, sözde “aydın ve çağdaş” maskesini akademik olarak da destekliyor.

Önümüzdeki haftalarda sandık sonuçlarını incelemeye devam edeceğiz. Ama özetle şunu çok rahat diyebiliriz ki, neymiş? Millet başkanlık sistemini istiyormuş!

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23