• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mahmud Sami
Mahmud Sami
TÜM YAZILARI

Esaret için Vesayet

31 Mart 2017
A


Mahmud Sami İletişim:

“Hayırcıların”, yeni sistemde denetimin olmayacağı iddiaları artık komediye dönüştü. Acı bir komediye. Birbirinden değişik örneklerle Cumhurbaşkanının nasıl “çılgın işler” yapabileceğini anlatıyorlar. Türkiye’nin eyaletlere bölünmesinden, yüzlerce Cumhurbaşkanı yardımcısı olacağına kadar birçok şey söyleniyor. Hedef ise şu anki sistemimizin düzgün işleyen denge ve denetim yapısına sahip olduğu illüzyonunu oluşturmak. Ak Parti’nin on yılı aşkın süredir millet genelinin çıkarlarını kapsayan, sürekli ülke çıkarlarını ön planda tutan yürütme anlayışını, sistemin denetime bağlıyorlar. Kırk bin kere maşallah. Meğerse nasıl da kıymetli bir sistemimiz varmış da haberimiz yokmuş.

Şimdiki kıymetli ve muhteşem sistemimiz geçmişte bizlere ne getirmiş. Sürekli seçilecek Cumhurbaşkanında bir çıldırma durumu olduğunda, sahip olduğu geniş yetkilerle ülkeyi zor durumlara sokabileceği söyleniyor. O zaman sormak lazım, peki şu anki sistemimizde Cumhurbaşkanından Başbakanına ve Meclisine kadar bulaşıcı bir çıldırma hali vuku bulduğunda kim denetleyecek, kim dengeleri gözetecek. Öyleyse yakın geçmişten bir örnek ile denetim sistemimizin nasıl işlediğini hatırlayalım, kıymetli sistemimizi bir kez daha idrak edelim.

Şu anki sistemde bir çıldırma hâsıl olduğunda neler olmuş, nasıl bir denetimsizlik var unuttuk mu? Daha geçen seneyi devriyesini yaşadığımız 28 Şubata bakalım. Zamanın Başbakanı çıldırmış, milletin elinden okuma ve inanç hürriyetini gasp etmeyi kafasına koymuştu. Çıldıran Başbakan, imam hatiplilerin üniversitede istedikleri bölümü okumalarının önünü almak için gerekli kanun değişikliklerini hazırlatıp Meclise sundu. Hedef imam hatiplerdi. Ancak ülkenin tüm meslek liseleri mağdur oluyordu. Dikkate alınmadı ve süreç işledi.

Yapılan kanun değişiklikleri ne mantığa ne ahlaka nede insanlığa sığıyordu. Gerçekten demokratik olan hiçbir sistemde bunları Meclisten geçirmenin imkânı yoktu. Ancak bizim Meclisimizden geçti. Sözde hükümeti dengelemesi gereken Meclisimizin vekilleri de çıldırmıştı ve değişiklikler onaylandı.

Ancak, kıymetli sistemimizin denetim organları sadece Meclis ile sınırlı kalmıyordu. Süreç Cumhurbaşkanlığı makamına ulaştığında bu çıldırma haline son verilmeliydi. Milletin sağcısından solcusuna tüm kesimlerinin karşı olduğu, özgürlükleri kısıtlayan ve insanlık haklarını yok sayan değişiklikler burada da denetim mekanizmalarına takılmadan geçti. Milletin seçmediği, atanmış olan Cumhurbaşkanı, milletin değerlerini ezip geçti ve itirazları duymazdan geldi.

Olanlardan habersiz çocukların hayalleri gasp edildi.  Suçları ise bu milletin yüzyıllardır taşıdığı manevi değerlere sahip çıkmaktan başka bir şey değildi. İşte bugün övülerek bahsedilen, kıymetli sistemimizin denetim çarkları, millete rağmen “dengeli ve dürüst” bir şekilde böyle işledi.

70’li yılların koalisyon hükümetlerine ve bu hükümetlerin ortaklarına bakalım. Yüzde 10 dahi alamamış Cumhuriyetçi Güven Partisi’nin nasıl da kurulan hükümetlere ortak olduğunu bu denetim sistemi nasıl açıklayacak. Şu anki sistem vesayetçi zihniyetin koalisyonlarla millet iradesini tahakküm altına almasına fırsat veriyor. Vesayetçi denetim sistemimiz ise sadece millet iradesinin hükümet olmaması için çalışıyor.

Millet ne zaman iradesini kuvvetli bir şekilde Meclise yansıtmaya çalışsa devlet içerisinde seçilmemiş ama seçkin vesayet organları bu iradeyi baskı altına aldı. Öyle zamanlar yaşandı ki, bugün övülerek bahsedilen “dengeli” denetim sistemimiz milletin seçtiği Başbakanı astı.

Bu ülkede hükümetleri ve Başbakanı yargılama işini sadece millet yapar, onu da sandık yoluyla yapar. Bunun üzerindeki hiçbir zihniyetin baki kalması mümkün değildir.

İşte yeni sistem ile milletin iradesini esaret altına alan zihniyet temizleniyor.

Fırat Kalkanı

Türkiye tarihinin en önemli seçim sürecine giriyoruz. Bu seçimler Türkiye’nin gelecekteki yönelimini tamamen etkileyecek. O kadar önemli ki, Avrupa manşetlerini Türkçe atmaya başladı. Batıdan seçimlere yönelik ciddi baskılar var. Bu baskılardan açıkça olanları milletçe görüyoruz, ancak bunların sadece görünenle de kalmadığını biliyoruz. Çünkü Fırat Kalkanı operasyonu çok ani şekilde sonlandırıldı.

Nihayetinde çok değil bundan 100 sene önce sizlere ait olan topraklara askeri harekat düzenliyorsunuz. Ülkenin tamamında “buraları zaten bizimdi” algısı hâkim. Böyle bir durumda küresel güçler Türkiye’nin Suriye’de olmasının sadece teröre karşı önlem amaçlı olmadığına kanaat getirmiş olmalılar. Çünkü bölgede yürüttükleri operasyonlarda Türkiye ile değil de küçük terörist gruplarla ortaklık yapıyorlar.

Netice olarak Suriye’deki harekât sonlandırıldı. Fırat Kalkanını Harekatı’nı düzenleyen ülkemiz, bölgede farklı bir stratejiye ve amaca sahip başka bir harekâtı yapmaya kadirdir. Şu içinde bulunduğumuz zaman içerisinde küresel güç dengeleri değişiyor ve kim ne planlarsa planlasın yarının nasıl şekilleneceği bir muamma.

Şimdilik bu kararın Türkiye’nin üzerindeki, özellikle referanduma giderken artan uluslararası baskıyı, hissedilir ölçüde azaltacağı gözüküyor. Hele şu referandum aradan çıksın, gün doğmadan neler doğar.

 

Twitter: @masamikar

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23