• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Yol varsa budur…

02 Mayıs 2020
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

Dinin her bir hükmü hikmetlidir, maksatlıdır, maslahatlıdır. Fakat bu gaye, hikmet ve maslahatlar illet, sebep ve gerekçe konumunda değildir. Dolayısıyla, dini hükümleri asıl sebep ve gerekçeden koparıp sadece fayda, gaye merkezli düşünmek ve öyle de değerlendirmek eksik hatta yanlış bir yaklaşım tarzıdır. Maalesef günümüzde, dini hükümlerin yorumları çoğunluk itibariyle böylesi bir eksik ve yanlış formatta değerlendirmeye tabi tutulmakta, hükümlerin gerçek illeti ve gerekçesi olan Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasakları oluşu perdelenmekte ya da ikinci plana itilmekte; bu da bize pek çok hakikati unutturmaktadır.

Evvela, din bir imtihandır. İnsan, ötelere uzanan uzun yolculuğunda, ahireti kazanmak adına bu dünyaya kısa süreliğine uğramış bir ahiret adayıdır. Ebedi hayatını burada geçirdiği sınamalar sonunda ya ebedi kazanacak ya da kaybedecektir. Sınamalar da yine onun istidat ve kabiliyetlerinin sınırları içinde yapılmakta hiç kimse, kendisini aşacak bir sınamaya tabi tutulmamaktadır. Ancak, sonuçtaki mertebe ve derece farklılıkları, imtihanın da derece derece olmasını gerekli kılmaktadır. Nitekim bir nebinin imtihanı bir velinin, bir velinin imtihanı da sıradan kişilerin imtihanıyla bir değildir. Bu sebepledir ki, hadiste “imtihanın en şiddetlisi nebilere, sonra velilere sonra da derecesine göre diğerlerine uygulanır” denilmiştir.

İkincisi, hüsün-kubuh, yani güzel ve çirkin izafi kavramlardır. Güzellikler çirkinin devreye girmesiyle çeşitli derecelere dönüştüğü gibi çirkinlikler de güzelliklere kıyasla çeşitli derecelere sahip olur. Bu genellemenin dışında zatında güzel ve çirkin olan şeyler de vardır. Mesela, iman zatında güzel, küfür ise zatında çirkindir. Onun içindir ki, imanın derecelenmesi küfrün müdahalesiyle değil doğrudan kendi iç dinamiği sebebiyle olmaktadır. İmandaki iç dinamik güçlendirilirse iman artmakta, mühmel bırakılırsa zaafa uğramaktadır.

Fakat netice itibariyle bütün güzellikler ve çirkinlikler Allah’ın dilemesiyle irtibatlı olarak kendi hüviyetlerine bürünmektedir. Yani Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasağı, o şeye yüklenen anlamı belirleyici olmaktadır. Yani, onun emrettiği güzel, yasakladıkları da çirkin olmaktadır. Mesela, nikâh o emrettiği, helal kıldığı için güzel, zina da yine o yasakladığı için çirkindir. Ancak burada unutulmaması gereken husus, helal dairesinin insanın keyfine kâfi gelecek ölçüde geniş olması ve bu bağlamda harama girmeye asla ihtiyaç bulunmaması gerçeğidir. Zaten zaruri hallerde bazı yasakların hafifletilmesi de söz konusudur ki böylesi durumlarda kişi isterse azimetle amel eder, isterse bu ruhsatlardan şeriatın öngördüğü sınırlar içinde olmak kaydıyla istifade eder.

Üçüncüsü, din asıl itibariyle bize ahireti kazandırmak için vardır. Onun bu dünyaya ait faydaları asla birinci planda değerlendirilmemelidir. Yani din, ahireti kazanmaktan çok dünyayı kazanmak maksadına alet ve vasıta haline getirilmemelidir. Günümüzde görülen zaaflardan, yanlışlardan biri de dinden beklentiyi tamamen dünyevileştirme meylidir ki, bu dengesiz beklenti, dünyayı kazandırsa da ahireti kaybettirme riskini beraberinde taşımaktadır.

Dördüncüsü, iyiliklerin telkininde, o iyiliklerdeki fayda ve güzellikleri anlatmak tek başına yeterli olmadığı gibi, kötülüklerin çirkinliklerini deşifre de tek başına yeterli değildir. Hele günümüzde dinden uzaklaşmaların geometrik olarak büyüdüğü bir dönemde, hem iyiliklerin yapılmasını hem de kötülüklerden kaçınılmasını çok güçlü bir dinamiğe bağlamak zorunludur. Bu dinamik imandır. İmanı takviye en öncelikli meşgalemiz olmalıdır. İmanın tahkiki hale getirilmesi, hem iyilikleri yapma hem de kötülüklerden kaçınma noktasında en güçlü, en tesirli çaredir. Merhum Akif’in dediği gibi, yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol…

Beşincisi, din bir bütündür, tecezzi ve inkısam kabul etmez. Onun bu bütünlüğünü bozduğunuzda, ondan beklenen neticeleri beklemeye de hakkınız olmaz. Din, dünya ve ahiret saadetini temin etme vasfına ancak kendi bütünlüğünü koruduğunda sahip olur. Bazı bölümleri kabul bazı bölümleri ret gören bir dinin bize vereceği bütüncül çare söz konusu değildir. Dinden çare arıyorsak evvela onun bütünlüğüne saygılı olmamız gerekir. Yoksa Diyanet İşleri Başkanı, zina ve eşcinsellik haramdır, pek çok da zararı vardır, dedi diye yeri göğü inleten yarasaların mazinin karanlık dehlizlerinden kopup gelen sesini daha çok duyar, daha çok dinleriz. 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Akit okuru

Güzel ve faydalı bilgiler veriyorsunuz ama sonucu anlattıklarınızla uyumlu bağlamıyorsunuz. Din nasihat ise, doğru olanı anlatmaya her koşulda mükellefiz. İnsanı ne olursa olsun yarasa olarak tanımlamak doğru değil. Diyanet işleri başkanı gayet güzel izah etti. İnsan insana doğru olanı yılmadan, sabırla anlatmaya devam etmeli. Yazınız çok güzel, okur olarak nezaheti hiç bir zaman terketmemek tavsiyesinde bulunuyorum müsaadenizle.

Elhak Üstadım

Meselâ: Seferde (yolculukta) namaz kasredilir (kısaltmak), iki rek’at kılınır. Şu ruhsat-ı şer’iyenin illeti (gerekçesi) seferdir, hikmeti ise meşakkattir. Sefer bulunsa, meşakkat hiç olmasa da namaz kasredilir. (Sözler)
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23