• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Yeni Türkiye’nin Afrika perspektifi

29 Kasım 2014
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

2. Türkiye- Afrika İlişkiler Zirvesi 19-21 2014 tarihinde Ekvator Ginesi’nin başkenti Moloba’da gerçekleşti. Türkiye, toplantıda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla en üst seviyede temsil edildi. Bu temsil keyfiyeti, hiç kuşkusuz Yeni Türkiye’nin dış önceliklerinde Afrika’ya verdiği öneme de atıfta bulunma anlamına geliyordu.

Konunun, bizimle ilgili çok yakın diyebileceğimiz geçmişini kısaca irdelersek, Çin, Japonya, Rusya, Hindistan hatta İngiltere, Fransa ve de Amerika gibi gelişmiş ülkeler, bizim tarihi ve kültürel bağlarımız vesilesiyle hazır bulduğumuz sempatiyi yakalayabilmek için, insani yardım ve diğer destek fonları adı altında milyarlarca dolar harcayıp kıtaya yerleşme hamleleri yaparlarken, bize uyarlanmak istenen “mesafeli duruş” oyununun, ne devletler, ne uluslar ne de bireyler arası ilişkiler kapsamındaki disiplinler ve ne de minimal sorumluluk taşıyan yalın mantık açısından tutarlı bir yanı vardı. 

Nitekim Türkiye, 18-21 Ağustos 2008 tarihinde dıştan ve içten manipüle edilmeye çalışılan bu tür spekülatif yönlendirme oyunlarına gelmedi, Afrikalı dostlarına en üst seviyede protokol kurallarına uygun ev sahipliği yaptı. Böylece, son iki yüzyıldır zorunlu ihmal ve kesintinin hasıl ettiği buruk bekleyiş sonlandı, eski günlerdeki ihtişama denk birliktelik inşasının temelleri atıldı.  

Bilindiği gibi, bizim Afrika ile olan yakınlık bağımız sadece tarihi, kültürel değil, aynı zamanda kısmen kan bağıyla da alakalıdır. Şöyle ki: Dokuzuncu yüzyıldan itibaren kurulan Tolunoğulları, İhşidiler, Eyyübiler ve Memlükler birer Türk devletidir ve aynı zamanda Afrika’daki varlığımızın da tarihi belgeleridir.

Diğer yandan, Osmanlı döneminde yöreye giden esnaf, tüccar, zanaatkar ve çeşitli mazeretlerle Yeniçeri Ocağı’ndan ayrılmış eski askerlerin büyük çoğunluğu yerli Afrikalı kadınlarla evlenmişler ve bu evliliklerden doğan çocuklardan ve torunlarından zamanla Kuloğulları adında bir sınıf oluşmuştur. 

Söz konusu melez ırk, daha sonraki süreçte hemen hemen bütün Kuzey ve Orta Afrika’ya yayılmış ve çok önemli idari, ticari görevler üstlenerek adeta Afrika’yı yeniden şekillendirmişlerdir. Sömürge döneminde statülerine son verilse de Müslüman-Türk kanı taşıyan bu nesil günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. 

Batının ve özellikle de sömürgeci emperyalist güçlerin son iki asırdır yüzsüz bir istismar ile talan edip yağmaladıkları bu koca kıta, Doğulu’ya hep hastalıkların, yoksullukların, iç çatışmaların, kötü idarelerin kol gezdiği heyula bir yer olarak gösterilmeye çalışıldı. 

Halbuki, bir milyara varan nüfusuyla elli üç ülkenin bulunduğu, her ne kadar ithal resmi diller İngilizce, Fransızca, İspanyolca’dan ibaret olsa da iki bin etnik yerli dilin konuşulduğu, yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle yeni-eski bütün kapitalist kişi, kurum ve devletlerin gözünü kamaştıran otuz milyon kilometrekarelik büyük bir coğrafyadan söz ediyoruz. Bu ülkelerin tamamı BM üyesidir ve elli yedi üyeli İslam Konferansı Teşkilatı’nın (İKT) yirmi yedisi bu coğrafyada bulunmaktadır. 

Ve günümüz itibariyle Afrika’da beş yüz milyona yakın Müslüman yaşamaktadır. İslam kimliği ile Afrika ile tanışmamız yedinci yüzyılda gerçekleşmiş. İki Türk hanedanı olan Tolunoğulları ve İhşitler’in burada devlet kurmaları dokuzuncu yüzyılda olduğuna göre Türk kimliği ile mevcudiyetimiz on iki yüzyıllık bir geçmişe sahip. Osmanlı Devleti’nin dört asra varan himaye ve hizmet dönemini de göz önünde bulundurduğumuzda Afrika ile olan ortak kültür mirasımızın kökü ve zenginliği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Elbet bu durum, ne derece önemli bir servete karşı reddi mirasa zorlandığımızın da envanteridir..

Afrika’nın, önümüzdeki yüzyılda bütün gelişmiş ülkelerin ilgi odağı olacağı kuşkusuz. Antik çağda bir dik üçgen şeklinde imgelenen, doğu ve kuzey kıyıları bilindiği halde batı kıyısı henüz keşfedilmediğinden bir kenarı kayıp üçgen gibi algılanan Afrika, ilgisizlik ve bilgisizliğimizin genel toplamı baz alınarak değerlendirilecek olursa, kısa zaman öncesine kadar bizim için sadece bir kenarı değil tümü kayıp üçgendi. Ama artık öyle değil.. 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23