• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Savaş – barış- felaket

08 Şubat 2020
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

Savaş yangın gibidir, nerede duracağı belli olmaz. Hele günümüzdeki teknolojik gelişmeler ile yapılan savaşlar, yangın değil kıyamete  benzer afetler cümlesindendir. Bu sebeple de başkaca bir tedbir bulundukça savaş asla tecviz edilebilecek bir çare değildir, olmamalıdır. Hele bu savaş iki Müslüman topluluk arasında yapılacaksa, yapılıyorsa…

Kur’an-ı Kerim, böylesi istenmeyen bir durum karşısında takınılması gereken tavrı çok açık şekilde, hiçbir tevil ve yoruma ihtiyaç duyulmayacak netlikte şu şekilde prensibe bağlar:

“Eğer, Müminlerden iki topluluk topluca bir savaşa girmişlerse  hemen aralarını bulun, barıştırın. Şayet biri diğerine karşı mütecaviz davranıyorsa , o zaman mütecaviz olan Allah’ın emrine dönünceye kadar onlarla savaşın. Eğer yaptıkları yanlıştan dönerlerse yine adaletle aralarını sulh edin, insafı elden bırakmayın. Çünkü Allah adaletle davrananları sever.” (Hucurat, 9)

Ayetteki emrin, devlet yetkililerine yönelik olduğu malumdur. Türkiye devletinin  Suriye  ve Libya’da sergilediği tavrın ve gerçekleştirdiği askeri, diplomatik müdahalelerin bu ayetle çizilen çerçeve içinde gerçekleştiği çok net ve açıktır. Suriye’de zalim Esed, Libya’da  sahiplerinin finosu silik karakterli Hafter, zulmü, tecavüzü, kan dökmeyi,  masum insan öldürmeyi terk edip, Allah’ın emri olan adalet çizgisine gelinceye dek, Türkiye bugüne kadar  gerçekleştirdiği bütün müdahale çeşitlerini hiç ödün vermeden sürdürmek zorundadır, devam ettirmek mecburiyetindedir. Bu mesele sadece vicdana havale edilebilecek bir mesele değildir; aynı zamanda ve daha öncelikle bir üst ayetteki  “Ey iman edenler!” hitabına muhatap olmanın bir gereğidir.

Ayette, iki topluluk denildiği halde “iktatelü”  fiilinin tesniye değil de cemi kalıbıyla ifade edilmesi, Allame Hamdi Yazır’ın da dediği gibi, barış gerçekleşmediğinde savaşın öznelerinin çoğalacağına ve daha da yaygınlaşacağına bir işarettir. Nitekim öyle de olmaktadır.

Nasıl, yerinde ve zamanında yapılan sabır güzel diye sıfatlanmaya layık ise, bu tür durumlarda sulhun hayırla sıfatlanması da onun, maksat hasıl olduktan sonra gerçekleşmesi şartına bağlıdır. Askeri veya diplomatik hamleleri bir cerrahi operasyona benzetecek olursak, maksat hasıl olmadan bırakılan operasyon hasta için ne anlama gelirse, adalet çizgisinde buluşulmadan söz konusu müdahaleleri bırakmak da aynı anlama gelir. Ancak, zalim ve mütecaviz taraf yaptığı zulmü, mütecaviz tavrını bırakırsa yapılacak sulh hem hayırlı hem de kalıcı olur.

Nitekim, Kur’an-ı Kerim, üstün pozisyonda olmak varken ve düşmanı adalet çizgisine çekmek mümkünken korkaklık veya gevşeklik gösterip sulh çağrısında bulunmayı bizler için yasaklamış ve bunun doğru bir davranış olmadığını, olmayacağını vurgulamıştır. (Muhammed, 35) Bu hüküm, sulhu teşvik eden ayetlerin muhtevasıyla çelişkili değildir. Burada önemli olan stratejik tercihi yerinde ve isabetli kullanmaktır. Yani, savaşmanın doğru olduğu yerde savaşmak, sulhun doğru olduğu yerde de sulh etmektir. Türkiye devletinin Suriye ve Libya meselelerindeki duruşu da bu doğrultudadır ve öyle de olmalıdır.

Üst üste üzerimize üşüşen felaketleri milletçe iyi okumak zorundayız. Henüz Elazığ- Malatya depreminin yaralarını sarmaya çalışırken, Van’da düşen çığ, ardından İstanbul’da yaşanan uçak kazası hepimizi hüzne boğmuşken derin derin de düşündürmelidir. Meselenin maddi boyutlarını konuştuğumuz kadar manevi cephesini de nazara almak durumundayız.  

 Evet, hangi hatalarla, hangi günahlarla musibetlere davetiye çıkarıyoruz; ve hangi hatalarımız, hangi günahlarımız sebebiyle kaderden bu musibetlere fetva veriliyor, en azından herkes kendi öz nefsini en sorumlu mevkiine koyarak düşünmeli, sorgulamalı ve istiğfarla, tövbeyle, dua ile Cenab-ı Hakk’a yönelip belaların, musibetlerin üzerimizden kalkması adına ümmet sorumluluğunu yerine getirmeye çalışmalıdır. Cenab-ı Hak her türlü afet ve felaketten bizleri korusun, muhafaza buyursun.

 

 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Amin

FETÖ başımıza gelen en büyük musibettir. Depremden bile beter. Latif Erdoğan misali uyarıcılardan Allah CC razı olsun. Hidayet O’ndandır.

Deprem bizim kenetlenmemize vesiledir

Mazlumlara yardım edene elbette Allah CC karşılılıksız bırakmaz. İdlib’deki masum çocukların hayat hakkı için katile dur diyen Askerimiz Allah’ın ordusudur.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23