• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Kırmızı Kitap’ta son bulmak

02 Mayıs 2015
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

Gülen, nasıl kötü bir çığır açtığının farkında mı? Bundan böyle bu kötü çığırdan kim yürürse, onların vizri ve günahı da hep onun seyyiat defterine kaydedilecek. Böylesi umumi hukuku ilgilendiren bir meselede, böylesine pervasız vebal alış, akıllı adamın yapacağı iş değil. Öyleyse aklından bir zoru olmalı. Yok aklı yerindeyse, Gülen’e bakışımızı baştan sona yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor.

Söz konusu kötü çığır, finalde, o yolun yolcularını, vatana, millete, dine, devlete ve mukaddes bilinen ne kadar değer varsa hepsine ihanete götürüyor. İnsanlara işin başında nasıl münafık olunacağını öğretiyor. İkiyüzlü, mürai, yalancı, kaypak olmanın temrinlerini yaptırıyor. Hasılı, dünya ve ahiret iflasının yol haritasında iz sürmenin, şeytani oyunlarla insanları oyalamanın pratiklerini gösteriyor.   

Gülen, kaybettiği ve ebedi kaybedeceği bir iddianın insanı olma özelliğini asla terk etmemeye azimli bulunuyor. Kendisini ve şuursuzca kendisini takip edenleri nasıl bir ateşe, nasıl bir girdaba sürüklediği onun umurunda değil. Onu ve arkasından gidenleri uyarma görevi de hiç kuşkusuz aklı başında ve şuuru açık olanlara düşüyor.  

İdeali yüksek, himmeti ali olmak ile, olmayacak maceralar peşinde ve zavallı gayretlerle ömür tüketmenin farkını temyiz edememenin bilançosudur, bugün Gülen’in kendi tabilerine yaşattığı. Ve hiç de masum değildir, yaptıklarıyla. Nefsine, benliğine yenik düşmenin, şeytan iğva ve desiselerinden destur alıp hakka, hakikate, gerçeklere ve ‘Sünnetullah’ denilen ilahi kurallar bütününe sırt çevirmenin sonuçlarıdır bütün bu olanlar ve bu günleri de aratacak şekilde tecelli edeceğinde şüphe bulunmayan bundan sonraki olacaklar.

Bütün dünyayı darulharp gören, kendisine sadakat yemini etmiş cemaat üyelerinin dışında herkesi düşman ilan eden bir zihniyeti konuşuyoruz. Güç dengesi oluştuğunda herkesle kavgalı olacak global bir tehlikeden söz ediyoruz. Harp hileden ibaret olduğuna göre, kendileri dışında herkese karşı yapılacak hileyi baştan meşru ve zaruri gören ve buna da ayrıca kutsiyet atfeden bir düşünce sapkınlığından bahis açmış bulunuyoruz. Öyleyse dikkat etmeli, bunlarla mücadelenin uzun soluklu bir mücadele olacağını asla unutmamalıyız. Ve yine dikkat etmeli, bunların güç dengesi kazanıncaya kadar süreceği kesin uzlaşı ve birliktelik tekliflerine asla prim vermemeliyiz. 

MGK toplantısında alınan karar, yani paralel yapıyla mücadelenin sürekliliğini belirleyen disiplin, hem iç hem de dış siyasetimizi yakından ilgilendiren bir durum. Dokuz senedir, çeşitli mahfillerde ve çeşitli vesilelerle, devletin bir gün bu yapıyı terör örgütü listesine kaydedeceğini ve bunu başta Amerika olmak üzere diğer dünya ülkelerine de kabul ettireceğini söyleyen birisi olarak bu sonuç benim için sürpriz olmasa da çok önemli bir devlet hamlesi. Hele, üst akıl tarafından ülkemizde çıkarılmak istenen her türlü kaosun bu yapıya ihale edildiği olağanüstü bir süreçte bu kararın alınması ve yürürlüğe konulması fevkalade isabetli. Fakat, tek başına yeterli değil. Mutlaka milletçe bu kararın arkasında durulması şart. Bu yapı dini argümanları istismarla kendini koruma ve varlığını sürdürme yolunu seçtiğine göre, mücadelenin en ön safında Diyanet’in ve İlahiyat camiasının bulunması zaruret.

Daha önceki siyasi tercihi hangi partiden yana olursa olsun, bu ülkeyi seven, bu ülkenin birlik, beraberlik, dirlik ve düzenini isteyen her sağduyulu vatandaşın,  önümüzdeki 7 Haziran genel seçiminde, söz konusu mücadeleyi sürdürmeyi kendisine vazgeçilmez ilke edinen AK Parti’den yana tavır alması en minimal değerlendirme ile bir yurttaşlık borcu.

Paralel yapı stratejisinde, açıktan kavgaya onay veren güç dengesinin karşılığı, üçte bir oranına ulaşmış bulunmaktır. Bu açıdan da, Gülen’in geçenlerde yaptığı bir konuşmada sarfettiği on milyon aile ifadesinin mutlaka iyi değerlendirilmesi gerekir. On milyon aile, en asgari ölçülerle değerlendirilse dahi, otuz- kırk milyon kişiye tekabül eder. Gülen’in ifade ettiği bu rakamın hiçbir gerçekçi yanı yoktur. Lakin, ya Gülen böyle bir rakamın varlığına inandırılmıştır ya da o, muhatap kitlesini böyle bir yalana inandırma çabasındadır. Hangi durum söz konusu olursa olsun, bu, toplu kıyamın sinyalleri demektir.

Gülen, 7 Haziran beklentisini, kendisinin emrindeki basın organlarının genel tavrına bakıldığında koalisyon sonucuyla deklare etmiş bulunuyor. Son iki senedir, art arda gelen seçimler vesilesiyle, cemaatin yaşanılan hezimetler karşısında paniğe kapılmaması da seçim sonuçlarına bağlanılan ümitlerle gerçekleşti. Sadece her hezimetin şoku, bir sonraki seçimin başarı beklentisiyle atlatılmaya çalışıldı. 7 Haziran, bu tür beklentilerin son durağı. Sonuçtaki hezimetleri ise şimdiden belli.

25 Nisan darbe girişimi başarılı olsaydı, yani iki yetkisiz hakimin, hukuk dışı bir davranışla, tutuklu bulunan cemaat üyelerini tahliye etmek üzere verdikleri karar gerçekleşseydi, elbette siyasi denge bozulur, kısmen de olsa umdukları sonuca yaklaşabilirlerdi. Fakat, devlet aklı devreye girdi ve bu atraksiyonu da boşa çıkardı. Artık ümitleri Amerika’daki başkanlık seçimine kaldı. Hillary Clinton bir başkan seçilirse, diye bekleşiyorlar..     

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23