• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Haramiler

28 Mart 2015
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

“Üç günlük eğitim kampına çağırıldım. Gittim. Girişte, burada olanları ve konuşulanları en yakınlarım dahil hiç kimseyle paylaşmayacağıma dair, talak üzerine yemin etmem istendi. Kabul ettim. İçeriye girdiğimde, benim durumumda daha pek çok adayın olduğunu gördüm. Grup halinde bize, KPSS soruları ve cevapları verildi. Evrakların dışarıya çıkarılması yasaktı. Herkes cevapları iyice bellemek zorundaydı. İmtihanlara girdiğimde, soruların aynen bize verilenler olduğunu gördüm. Yüksek puan tutturarak memurluğa hak kazandım.  Ve sonuçta atamam yapıldı, devlete ait bir kurumda göreve başladım. 

Fakat, göreve başladığımdan beri çok şiddetli bir vicdan azabıyla kıvranıyorum.  Kimyam bozuldu. Sağlığım altüst oldu. Huzurum kalmadı. Eşim, bendeki bu değişikliği gördükçe üzüntüden ne yapacağını bilemez hale geldi. Sorduğu soruları cevapsız bırakmam, hem onu hem de beni her şeyden daha fazla üzüyor. Ancak o da bendeki değişikliğin sınavlardan sonra başladığını farkında. Fakat iyi bir puan almam sebebiyle, üzüntümün asıl kaynağını teşhis edebilmiş değil. Ona açılabilsem belki rahatlayacağım. Ama bu aynı zamanda ondan boşanmış olmayı da göze almış olmam sayılacağından buna asla cesaret edemiyorum.

Mutlu bir yuvam var. Eşim de devlet okullarından birinde öğretmenlik yapıyor. Aslında özel bir kurumda ben de aynı mesleği icra ediyordum. Keşke yapılan teklifi kabul etmeseydim; ya da bu sınava hiç girmeseydim.

Şimdi, kendimden utanıyorum. Ben böyle bir haksızlığı niçin ve nasıl oldu da yaptım. Eşime ve çocuklarıma yedirdiğim ekmeğin haram olacağı endişesi beni her geçen gün eritiyor, tüketiyor. Bazen, Taksim meydanına gidip, avazım çıktığı kadar “ben hırsızım, beni cezalandırın” diye bağırasım geliyor. Ne ki, eşim ve çocuklarıma böylesi kötü bir anı miras bırakmaktan, onları toplum içinde yere bakar hale getirmekten korkuyor, bu korkuyla feveranlarımı bastırmaya çalışıyorum. 

Hele, eşimle ve yakın çevremdeki insanlarla sohbet ederken, konunun dönüp dolaşıp sınav sorularının çalınması meselesine gelmesi beni içten içe kahrediyor. Sınav sorularını çalanların ne büyük bir haksızlık yaptıkları, bunun düpedüz bir hırsızlık ve başkalarının haklarını gasp olduğu söylendikçe, hele hak sahipleri içinde nice mağdurların olabileceği dillendirildikçe ve bunlarla helalleşmeden ahiret sorgulamasında kurtuluşun imkansızlığı ifadeye döküldükçe, utancımdan sırılsıklam terliyorum; keşke yer yarılsa da yerin dibine geçsem diye dua ediyorum..”

İki sene kadar önceydi. Genç muhatabım, yüzü sapsarı, dudakları titrek, gözyaşları içinde bana bunları anlatırken, ben mağdurlar çağrışımlarının tufanına tutulmuş gibiydim. Kim bilir bu mağdurlar arasında kimler vardı.. 

Kendisine, Diyanet’e müracaat etmesini, böylesi bir yeminle talak/boşanma vaki olup olmayacağını sormasını tavsiye ettim. Ayrıca, her gün vicdan azabıyla yaşamaktansa doğruları yetkili yerlere aktararak sonucuna katlanmasının daha doğru, daha erdemli bir davranış olacağını söyledim. Sonuç ne oldu, genç hangi noktada karar kıldı, bilemiyorum..

2010 yılındaki KPSS sınav sorularının çalınması ile ilgili rafa kaldırılmış dava dosyasının bugünlerde tekrar raftan indirilmesi, meselenin nasıl bir ülke sorununa dönüştüğünün de göstergesi. Yüzlerce insanla gerçekleşen kolektif ve koordineli bir hak gaspından bahsediyoruz. Olanları, geçmiş ve bugünkü hal keyfiyetiyle ve önü alınmazsa geleceğe uzanan durumuyla değerlendirdiğimizde devlet mekanizmasının ne denli bir tehlikeli saldırıya maruz kaldığını, dehşet ve ürpertiyle daha iyi anlamış bulunuyoruz. Böylesi bir hak ihlalini, böylesi sistemli ve organize şekilde gerçekleştirmiş bulunmak her halde tarihte de bir başka örneği gösterilemeyecek olaylardan olsa gerek. Hiçbir topluluğun vicdanı topluca ve bu kadar kararmış olamaz da ondan. Aynı grup tarafından ve aynı usullerle kurumlara yerleşme noktasında yapılan hak ihlallerini de yine bu merkezde düşünmemiz şart.

Devlet, devlet memuru alma sistemini baştan sona değiştirmedikçe ve konuyla alakalı mekanizmayı sağlam ve güvenilir insanlara teslim etmedikçe, söz konusu hırsızlık ve yolsuzlukların önünü almak ihtimali yok gibi görünüyor. Radikal, kökten ve kalıcı tedbirlere ihtiyaç var.

Keşke, örgüt liderleri, haksızlığa karşı hassasiyetini anlatmada, askerde kışla yemeği yemediğini, askeriyeye ait kağıdı kullanmadığını, idareciliğini yaptığı kursta talebeye ait yemeği yemediğini, talebeye ait sabunu kullanmadığını övünç vesilesi yapacağına, bütün o yapmadıklarını yapsaydı da, böylesi harami bir topluluk yetiştirmeseydi..   

Meğer, her başarılı insana hırsız yaftası takmaları, kendi başarılarının hepsini hırsızlıklarına borçlu olmalarından kaynaklanan söz konusu sabıkalı haldenmiş. Bakalım daha ne hallerine, ne melanetlerine şahit olacağız..   

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23