• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Fitne...

01 Aralık 2018
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

İman edenler, Kur’an dilinde, Allah ve Resulünün davetine mutlak bir icabetle karşılık vermeye çağrılır. Bu karşılık veriş, aynı zamanda fert, aile ve cemiyetin her alanda gerçek hayata ulaşmasının da garantisidir. Davete icabet etmeyenler hiçbir zaman gerçek hayat garantisini elde edemezler. Onlar için mukadder olan hayat, ölünün biyolojik hayatının bir süreliğine devamı gibidir. Hayatsa işte böylesi bir hayat, yaşantıysa işte böylesi bir yaşantı...

Bilinmelidir ki, Allah, kişinin kalbiyle arasına girer. Bu tür muameleye maruz kalmak, kişinin en çetin imtihanıdır. Dün ak dediğine kara diyen, dün kara dediğine ak diyen insanların çoğundaki tenakuzun kaynağı bu tür imtihana, iptilaya muhatap olmalıdır. Rabbimizin engin rahmetinden başka da bu imtihandan kurtulmanın çaresi yoktur. İnsanın imanını küfre, hidayetini dalalete, nurunu zulmete, ilmini cehalete, aklını aptallığa, sevgisini nefrete tebdil eden bu ağır imtihandır. Onun içindir ki Peygamberimiz Efendimiz, “Kalpler Rahman’ın iki parmağı arasındadır, istediği yöne evirir çevirir. Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım, kalbimi dininde sabit kıl” diyerek bize çok önemli bir öğreti ve uyarıda bulunur. Herkes için bu hale düşme ihtimal dahilinde olduğuna göre, herkes bu akıbetten korkmalı, ürpermeli Rahman ve Rahim olan Allah’a iltica edip korunma talebinde bulunmalıdır. Biz de öyle yapıyor ve Rabbimizden kalbimizi dininde sabit kılmasını diliyor, dileniyoruz.   

Bu akıbete düşmemenin ön çaresi ise, Allah ve Resulünün davetine kayıtsız şartsız icabet etmek, yani tecezzi ve inkısama meyletmeden İslam’ı bütün hükümleriyle bir bütün olarak yaşamaktır. Bu bütünlük içinde yaşanırsa İslam hayata hayat olur; fert, aile ve cemiyet hayatı, yaratılış gayesine ve varlık hikmetine uygun yaşanır. 

Enfal Suresinin yirmi dördüncü ayetinde, baştan bu yana mealen anlattıklarımız ifade edildikten sonra, yirmi beşinci ayette büyük fitneye dikkat çekilir. “Öyle bir fitneden korkun ki, o geldiğinde sadece zalimler özelinde kalmaz, zalim olmayanları da içine alır.” 

Fitne, imtihan, mihnet, azap, şiddet ve her türlü zorlayıcı haldir. Kaos, kargaşa, içtimai sarsıntıların bütünü fitnedir. Fitne, öldürmekten daha ağır bir vebal, daha büyük bir günahtır. Fitne, bütün değerlerin altüst olması, bütün kıymetlerin ateşe verilmesidir. Fitnenin olduğu yerde huzur yoktur, fitnenin olduğu yerde istikrar ve istikamet sürgünde demektir. Fitne, ferdi olduğu gibi, aile ve cemiyeti de birlikte batırır. Musibetler, belalar fitne ile birlikte umumileşir.

Peygamberimiz Efendimiz, fitneyi önleyici tedbirler alınmadığı zaman cezanın umumileşeceğini bir örnekle şöyle anlatır: Bir gemide yolculuk yapan insanlardan alt katta bulunanlar, su almak için üst kata çıkmaları gerekmektedir. Şimdi bu kişiler, “Devamlı üst kata çıkarak oradaki kardeşlerimizi rahatsız ediyoruz. Gelin gemiyi delelim, kullanacağımız suyu doğrudan elde edelim” deseler ve dediklerini yapmaya yeltenseler ve kimse de bunları engellemese, batan sadece alt kattakiler olmaz, gemidekilerin hepsi batar. 

Zübeyr b. Avvam, biz bu ayeti Peygamberimiz zamanında da hep okurduk, fakat kendimizle ilişkili olacağını aklımıza bile getirmezdik. Hâlbuki şimdi, (Cemel ve Sıffini kast ederek) fitnenin tam ortasına düştük, der. Sonra, Sıffin’de kendi haksızlığını anlayarak fitne ortamından kaçmaya niyetlenir; fakat arkasından gelen talihsiz bir okla şehit düşer.

Peygamberimiz Efendimiz bir dualarında “Rabbim, bir topluluğun fitnesini murat buyurduğunda beni fitneye düşmeden önce vefat ettir” diye yakarırlar.

Halkının çoğunluğu Müslüman ülkeleri bir yangın çemberi gibi saran yürekler acısı halin verdiği bozgunun bilançosu, maruz kalınan fitnenin büyüklüğünü gözler önüne seriyor.  Fakirlik, cehalet ve tefrika olarak Bediüzzaman’ın tespit ettiği düşman cephe, üst üste ve kesintisiz yaptığı saldırılarla bizi en az üç asırlık ricata sevk etmiş bulunuyor. Zor olsa da arayı kapatmak yine de mümkün. Ütopyalara değil, asrını iyi okuyan beyinlerin sunacakları reçetelere ihtiyacımız var. 

Peygamberimiz Efendimiz: “İleride kara bulut dalgaları gibi fitneler olacak” buyurur. Kurtuluş çaresini soran ashabına da “Allah’ın kitabı Kur’an” cevabını verir. İlk ve son çare hep odur, daim Kur’an’dır...

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23