• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Devlet feraseti ve onlar...

12 Eylül 2015
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

Şehit veriyoruz. Berzahta ve ahirette hallerine gıpta ile bakıp üzerlerindeki ilahi lütufları hayranlıkla seyredeceğimiz kutluları, ebedi yurtlarına göz yaşlarıyla uğurluyoruz. Öldüklerinden habersiz, yekpare hayatlarını cennet benzeri bir başka boyuta intikalle sürdüren bu kutlulara Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize sabr-ı cemiller niyaz ediyoruz.

Söze ve yazıya böyle başlamayalım diyeydi, çözüm sürecinin her türlü olumsuz etkilerini görmezden gelişimiz ve var gücümüzle bu süreci destekleyişimiz. Devletin suskunluğu da, milletin her şeyi sineye çekişi de hep böylesi bir beklentinin hatırınaydı. Hep dedik, hep söyledik: PKK kendilerine verilen bu fırsatın kıymetini iyi bilmeli; silahlı yapılanmayı tasfiye etmeli, dağdan şehre inmeli, taleplerini hukuk çerçevesi içinde sivil yapılanmaya dönüşerek istemeli; demokrasinin ön gördüğü koşullara riayetle siyaset yapmalı, varsa gördükleri eksiklikler onları bu yolla dillendirmeli, kazanımlarını meşru zeminde aramalı..

Ama onlar, denilenlerin tam aksiyle karşılık verdiler. Silahlanmayı hızlandırdılar, kurtarılmış bölgeler icat ettiler, kendi güvenlik birimlerini ihdasa yeltendiler, kendilerince yargı erki inşa etmenin hayaline düştüler; devlete karşı kabadayılık yapma cüretini gösterdiler, askere kurşun sıktılar, polise komplo kurdular, sivil insanları öldürdüler, kamu alanlarına korku ve dehşet saçmanın her türlü pis oyununu denediler. Nasıl olsa, zanlarınca devlet sessiz, millet çaresiz, bütün hain mihraklar destekleyicileri idiler. Gün onların, devran onlarındı. Uyarılara kulak asmadılar, söylenenleri dinleme zahmetine katlanmadılar; güçleriyle zehirlendiler, kuruntularıyla, hayalleriyle kendilerinden geçtiler.

Dostça yaşamayı ret ettiler, şimdi hain olarak ölüyor, öldürülüyorlar. Vatana ihanet ettiler, millete ihanet ettiler, ülkenin geleceğine ihanet ettiler, yeşeren ümitlere ihanet ettiler, Kürt ırkının bütün varlık iddialarına, harsına, kültürüne, manevi değerlerine ihanet ettiler,  gündüzümüze kara leke sürdü ihanet ettiler, gecemize alev saldı ihanet ettiler. Yaptıkları elbette karşılıksız kalmayacaktı; öyle de oldu: Karanlık inleri, karanlık ruhlarına, en karanlık vakitlerde mezar oldu; sadece ölmediler leş kesildiler; sadece ölmeyecekler leş kesilecekler..
12 Eylül ihtilali sonrası günlerdi. Duvarlara, elektrik direklerine yapıştırılan devlet bildirisinde aranan iki kişinin resmi yan yanaydı. Devlet, Öcalan ile Gülen’in arandığını aynı bildiri ile duyuruyordu. O gün bu manzarayı görmek beni çok üzmüştü. Bir tarafta, eli silahlı, Marksist- Leninist bir anarşist, diğer tarafta her şeyini Allah’a adadığını sandığım eli tespihli bir derviş.. İkisi de sakıncalı görülmüş, ikisi de terörist ilan edilmiş, ikisi de suçlu, ikisi de aranmaktadır.. Bu gün ise, olayı bir devlet feraseti olarak değerlendirmemek imkansız. Devlet, FETÖ liderinin kırk sene sonraki halini daha o günden görmüş; ve PKK lideriyle olan yakınlığını bir ruh ikizleri portresiyle aynı kareye yerleştirip milli iradenin dikkatine sunmuştu.

Öcalan yakalandığında bütün Türkiye ayağa kalktı; sevindi. Benim çevremde gördüğüm tek sevinmeyen, hatta üzülen ve hırçınlaşan Gülen’di. Belki de o günlerde yaşadığı, Öcalan’la vaki ruh ikizliğinin onda hasıl ettiği gerginlik haliydi. Elbette o günlerde bu  tür yoruma ulaşmamız  mümkün değildi; fakat bu günlerde gördüğümüz özdeş sarmallar bu gerçeği yorumladı, tefsir etti.

Daha, Öcalan’la takas edilip Amerika’ya gönderilmemişti. Popülaritesi de gayet yerindeydi. Ben de bütün samimi duygularımla kendisine alan açmakla meşguldüm. Gazetecilerle, yazarlarla, düşünce ve fikir adamlarıyla bire bir görüşmeler yapıyor; Gülen’i ve cemaati, yapılan hizmetlerle tanıtmaya çalışıyordum. Bir gün yolum ezber bozan bir adama, Kadir Mısıroğlu’na düştü. Sohbetimiz sözlü düelloya dönüştü. Ve sözünün sonunda şunu söyledi: Bak, göreceksin, o adam (Gülen) bu vatanda can veremeyecek; çünkü bu aziz vatan her şeyi affeder; fakat kendisine ihanet edenleri asla affetmez; onu da affetmeyecek..

Hiç hesapta yokken, gün geldi Gülen Amerika’ya gönderildi. Daha sonra da devlet tarafından ülkeye davet edildi; fakat gelemedi. Şimdi aynı devlet onu terörist ilan etti; iadesini istedi. Yine gelmedi, gelemiyor. Yani, olanlar ve olaylar Kadir Mısıroğlu’nu tasdik etti, tasdik ediyor.

Liderlerinin ruh ikizliği, şu sıralarda örgütlerine de aynen yansımış görünüyor. Birini sevindiren diğerini de sevindiriyor; birini üzen diğerini de üzüyor. Anlaşılan o ki, ihanet andı içmiş bu ikizlerden her biri,  kendi kötü finallerini, hüsranla bitecek sonlarını birbirinde seyrediyor.

Yapmaları gereken en akıllıca hareketi biz bir kere daha hatırlatalım: Örgüt yapılanmasını tasfiye; ve meşru çizgide sine-i millete dönüş..

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23