• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Davet – temsil ve bir telin 

15 Mayıs 2021
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

Temsil, denilenleri, söylenenleri harfiyen yaşayıp kendisinde aksettirme keyfiyetinin adıdır. Bu özelliği ile de temsil irşadın, dolayısı ile de tebliğin ruhudur, canıdır. Temsil edilmeden söylenen sözlerin, yapılan konuşmaların, yazılan yazıların muhatapta irşat adına kalıcı iz bırakması imkansız denecek ölçüde zordur. Aynı zamanda, yaşanmadan söylenenlerin ilahi gazabı celbeden bir düşkünlük olduğu bizzat Yüce Beyan’ın haberidir.(61/2-3) Böylesi bir düşkünlüğün, yüceltici bir işlev görmesi ise asla söz konusu olamaz.  

 Temsil içe yönelik bir keyfiyet hali olduğu için tekamül ufku sınırsızdır. Dolayısı ile burada  tebliğ ile ilgili münasebeti açısından şöyle bir denklemi ifade sanırım faydalı olur: Tebliğ edilenlerin mutlaka temsil edilmeleri gerekir; fakat  temsil keyfiyetinin bütününün aynı zamanda tebliği lazım değildir.  

Tebliğde ruhsatlar, temsilde ise azimetler esas alınır. Anlatılırken, başkalarına bir meseleyi aktarırken en kolaydan yola çıkılır, muhatabın durumu, seviyesi göz önünde tutulur, “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, muştulayın, nefret ettirmeyin” hadis-i şerifinin nurlu düsturları doğrultusunda hareket edilir; böylece geçişler kolaylaştırılmış, kabuller hızlandırılmış olur. Tebliğden birinci merhalede gaye ve maksat da budur. Ama, her tebliğ ve irşat adamı içe yönelik yaşantısını en azami seviyede, yani azimet ölçüsünde yaşamaya gayret eder. Ruhsatlar, mahzurlarla sınır komşusudur. Bu sebeple de her an tehlikeye düşme ihtimali vardır. Azimetler ise, doğru, daha doğru; güzel daha güzel, çizgisinde sürdürülen bir keyfiyet alanıdır ve bu alanda yaşananlar, iyi daha iyi, güzel daha güzel istikametli intikallerdir.  

Tebliğ insanı, derin olup sığ görünme durumundadır. O, yaşadığı keyfiyet boyutlu manevi güzelliklerin değil ifşasını talep etmek, kendisi farkında olmadan bile bu hallerin ağyar tarafından sezilmiş olmasından fevkalade rahatsızlık duyar. Bu, bir taraftan elde ettiği ihlasın gereği, diğer taraftan da tebliğini, muhatabı adına daha kolay gerçekleştirebilmesinin zaruri ve rasyonel yoludur… Çünkü muhatabı,  onun beyanında duyduğu kolaylıkları, hal ve yaşantılarında da görmelidir ki, denilenlerin kendisi açısından yaşanılabilir olacağına kanaat getirebilsin ve denilenlerin, söylenenlerin ancak bazı özel kişilerin yapabileceği ütopik şeyler olduğu zehabına kapılmasın. Bu davranış şekli, kesinlikle, muhatabı işi kabullendiği noktada bırakmak manasına gelmez. Keyfiyet kazandırma ve o insanı da azimetlerle yaşayan birisi haline getirme elbet irşattan matlup olan hedeftir. Ama bu hedef daha çok hal diliyle ve tedrici olarak ulaşılabilecek bir neticedir. 

Peygamberimiz Efendimizin yaşantı ve tatbikleri hep bu doğrultuda olmuştur. Hz. Ayşe validemizin ifadesiyle O, her zaman kendi yaşantısında zorları yaşamış; fakat ümmetine kolaylarını teklif etmiştir. Hatta, ”Din kolaylıktır, zorlaştıran sonunda mağlup olur” buyurarak, meseleyi aşırılıklara taşımanın tehlikesine dikkat çekmiştir. Ama O’nun günlerce aç durduğu, oruç tuttuğu, sadelerden sade bir hayat sürdürdüğü, sabahlara kadar ibadet edip gözyaşı döktüğü de bir vakadır. Efendimizin bu örnek tavırları da yine bize temsil ile tebliğ arasındaki münasebeti işaretleyen önemli bir öğretidir. Sahabe efendilerimiz de daima bu konudaki istikameti koruyarak yaşamışlardır. Onları anlatırken “geceleri ruhban, gündüzleri fürsan(süvari)” denilmesi bundandır.  

Tebliğ insanının bu husustaki başarısı, bir bakıma onun kendisini aşmışlığı ile de alakalıdır. Zaten, temsilin tebliğden eksikliği ameli manada bir nifak sayılır ki, tebliğ insanı böyle bir fasit daireye düşmekten özenle sakınmalıdır. Böyle bir fasit daireye düşerek temsil gücünü kaybedenler, bir müddet sonra tebliğ de yapamaz hale gelirler. 

Aziz dostlar, Siyonistler yine kan dökmeye, can almaya devam ediyor. Kudüs davası, sadece Filistinlilerin davası olarak görüldüğü sürece de bu katliamlar devam edeceğe benziyor. Hayır, Kudüs davası bir Ümmet davasıdır. Ve ancak Ümmet-i Muhammedin bütününün fiili müdahalesiyle hal çaresine kavuşacaktır. Öyle de olmalıdır. Bu vesile ile şehit kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyor; dünden bugüne gerçekleşen bu tür katliamların sorumlularını ise mahiyetimin her bir zerresiyle telin ediyorum.  

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Otoriteden izin

Fötr şapkalı hayranı:”Ölmeden yüzünü birgöreyim” demiş. Gelmiş Penisilvanya ya görmüş “cemalini”. Sonra vefat etmiş. Böyle bir müfsidi Yahudi sevmez mi? Nasara sevmez mi?

Zalim Yahudi

Haşa haşa Nebiler nebisine “ O sahte peygamber” diyen Yahudilere muhabbet Müslümanlar a ise adavet. İşte FETÖ bu. Bu bizim değil. Bu büyük ifsad projesi.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23