• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Cemaat nasıl kurtulur

01 Mart 2014
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

Dost meclislerinde, şimdilerde bana en çok sorulan soru bu. Hazin ama hakikat. Kırk senedir kendisinden kurtuluş beklenen topluluğun, nasıl kurtarılacağını konuşur olmak, gerçekten üzüntü verici bir sonuç. 

Cemaat, yangın yeri. Kimileri bir şeyleri kurtarma, kimileri de bu kargaşadan kendince nasiplenme peşinde. Samimi “ah” çekenler, yine masum Anadolu’nun saf, temiz evlatları. Ne ki kısa vadeli kurtuluş çok zor görünüyor. Asla dönüş şart. İmana dayalı ahlakı yeniden yaşanır kılmak öncelikli vazife. İlki doğruluk.

Doğruluk, özün söze, sözün öze uygunluğu. Karşıtları olan düalizm, kısır döngü; sunilik, ahlaki sefalet; abartı, illüzyon; iftira, yıkım; nankörlük, en kötü illet. Yalanı tekzip, doğruyu tasdik ile doğruya yönelmedikçe, doğru olmanın yanında doğrucu da olmadıkça sonuç hep hüsran, hep kayıp. Bütün versiyonlarıyla yalana dayalı hayat felsefesinin, gayeye ulaşmak adına her yolu meşru gören çıkarcı, istismarcı zihniyetle uzun süreli flörtünden doğan nesepsiz sentez, şimdi geldiği nokta itibariyle herkesin korkulu rüyası.

Hadiste şöyle buyruluyor: Doğruya sarılın. Çünkü doğru hayra, hayır cennete ulaştırır. Kişi doğru olur, doğruyu araştırır ve sürekli doğrunun peşinde iz sürerse, adı doğrular kütüğüne kaydedilir. Yalandan da şiddetle uzak durun. Çünkü yalan sapıklığa, sapıklık cehenneme sürükler. Kişi yalan söyler, yalan araştırır, yalanın ardına düşerse günün birinde adı yalancılar listesine geçer.

Doğruyu araştırmak ve doğrunun peşinde iz sürmek, hakikati bulmanın ve hakikatle bütünleşmenin en gerçekçi yolu. Böylesi ceht ve gayretle doğruya sarılan insan, neticede ikinci bir fıtrat kazanır; sözüyle, haliyle, davranışlarıyla, niyetleriyle, meyilleriyle ve bütün duygularını yerinde kullanma keyfiyetiyle şekillenmiş bir doğru haline gelir.

Doğrulukta ideal çizgi “istikamet”. İstikamet, var oluş hikmetini ve varlık müddetini işaretlemesi bakımından, dini tarafı kadar psikolojik, sosyolojik ve ekonomik yanları da ağır basan önemli konsept, önemli olgu. Yalanın mumu baştan sönük. Doğru, velut ışık. İstikamet bu ışığı ebedileştirmenin adı. Doğrunun özünde var olan kuvveti harekete geçirmek ve bu hareketi sürekli ve dengeli kılmak ancak istikametle mümkün. 

Kazanılması şart olan ikinci ahlaki değer ise “dürüstlük”. Dürüstlük, iyi niyetin söze, sözün hale, halin davranışlara, davranışların mizaç ve karaktere delaletini olduğu gibi yansıtan mükemmellik kıvamı.

Laubali, yılışık, kaypak davranış ve sözlere geçit yok. Yalan, gıybet, kovuculuk, laf getirip götürme, kötü zan, iftira gibi karakter zaafını, kişilik laçkalığını ele veren olumsuzluklardan uzak durmak elzem. Başkasını küçümseyen, hafife alan deforme reflekslere karşı sürekli dikkatli, müteyakkız, uyanık olmak vecibe.

Dürüst insanın tepki ve reaksiyonları, önceden tespit edilebilecek ölçüde belirgin. O, kopuk “an”ları değil, yekpare zamanı yaşayan, hayata yorumlayan basiretli vakit kuramcısı. Müddeti hayatında sahibi bulunduğu, yaptığı, gerçekleştirdiği her şeyden, öte alemde inceden inceye hesaba çekileceğinin şuurunda, imandan kaynaklanan akıbet endişeli yekûn ürperti. Her yeri “huzuru ilahi” bilme bilinci ile sürekli hallenme nasiplisi. Kişiliği kendine kefil seçkin ruh. Hakkı ve haklıyı savunmada mazeret kabul etmeyen gözü pek yiğit. İlkeleri sabit. Olumlu olana katılımda aktif, olumsuza karşı direnmede dinamik hamle insanı..

Yalan söyleyen dürüst olamaz. Başkasını aldatan düzenbaz, onun semtine adım atamaz. Korkak yürekte dürüstlükten pay bulunmaz. Nifak, ikilem, arkadan vurma, ihanet gibi karanlık düşünce ve zihniyetlere onun ışık tayfları altında hayat hakkı tanınmaz. Doyma bilmeyen aç gözlü onu da bilemez. Çıkar düşkünü, onu uzaktan bile göremez. Ve onun endazeli, adil coğrafyasında zulme yer verilmez. 

Kazanılması gereken üçüncü ahlaki değer ise sadakat, yani doğruya, hak ve hakikate iflah olmaz tutkunluk. Sadakat, basiretle özdeşleşmenin adı. Körü körüne bağlılık ise, bağnazlık. Mantık ve realite boşluklarıyla malul zafiyet. Sadakatle bağnazlığın aynı ortamı paylaşması imkânsız. 

Bütün ahlaki değerlerin hayata yorumlanması, nüvelerinde sadakatin bulunması şartına bağlı. Ahde vefa olgusunun bireysel ve toplumsal tezahürleri, ancak onun mevcudiyet garantisiyle ihtimalden imkâna, imkândan mümkün ve vakie sıçrama şansına sahip. Döneklik nedir bilmeme yiğitliği, mizaç ve karakter haline gelmiş sadakatin sermedi eseri. Ahlak kitabının dibacesi sadakat. O yitirildiğinde yol ve yön gösterici en bereketli muhteva da yitirilmiş olur.

Kuyuya nerden düşüldüyse çıkış yeri de orasıdır. Kaybedilen değerler tekrar kazanılmadıkça, kurtuluş imkânsız. Kayıpların ahlaki boyutuna bu yazımızda olduğu gibi, önceki yazılarımızda da kısmen işaret ettik. İtikadi ve ameli boyutları ise bir başka yazının konusu...

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23