• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Batının en büyük açmazı 

22 Mayıs 2021
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

İslam, bütün insanları kuşatıcı ve semavi dinlerin hepsine hürmetkar bir dindir. Bu husus ne kadar gerçekse bir başka gerçek de diğer semavi dinlerin, dini hayatı tatbik ve yaşama açısından, kendi dinleri dışında hiçbir dine hayat hakkı tanımadıklarıdır. Onlar, kabul sınırlarını çok dar tutan bu davranışlarını dinlerine bağlılığın vazgeçilmez bir gereği kabul ederler. Kabullendikleri istisnai hal ve durumda da ya bunu, mecbur kaldıkları için ya da politik, ekonomik başka gayeler, başka çıkarlar uğruna yaparlar. Onların bu genel  davranışları hep böyle devam etmiş, bu sebeple de o dinlere ait devletlerin içinde başka dine mensup milletlerin yaşadığı ya hiç görülmemiş, ya da çok az görülmüştür. 

Avrupa devletleri, dinlerinden kaynaklanan bu taassup yüzünden siyasi olarak çok zarar gördüklerini anladıklarında takvimler Fransız Büyük Devrimini hazırlayan yılları gösteriyordu. Din ve vicdan hürriyeti kavramlarının, kavganın odak noktasına çekildiği, Katoliklerle Protestanların birbirleriyle amansız mücadeleye giriştikleri Avrupa’da bilhassa Devrim sonrası süreçte insanlar yeni yeni kavramlarla karşılaştılar: Liberalizm, laisizm, hümanizm… Ne ki, bu kavramlar güçlendikçe, taraftarları arttıkça, Avrupa devletleri, diğer milletler üzerine hakimiyet tesisine muvaffak olurken, Hıristiyanlıktan da bir o kadar uzaklaşma söz konusu olmaya başladı. Politik ve ekonomik başarı dinin aleyhine işliyordu. Bilhassa teknolojik uyanıştan, Avrupa, teknik üstünlüğü bir biri ardına gelen yeni keşif ve buluşlarla ele geçirdikten sonra, söz konusu kavramlar Avrupalının elinde, daha çok kendi dışlarındaki ülkeleri, milletleri istismar için birer sömürü aracı olarak kullanılmaya başlanıldı. 

Avrupa maddi terakki bakımından mucizeli bir cazibe yaşıyordu. Hırslar alabildiğine körüklenmiş ve insanlar kazanmak, durmadan kazanmak ve kazanmak için her yola baş vurarak, her vesileyi meşru görerek çalışmaktan öte bir şey düşünemez olmuşlardı. Hıristiyan öğretilerinin tamamen dışında yeni bir ahlak, yeni bir kültür oluşmuştu. İnsanlar, büyük ekseriyetle dinlerinden uzaklaşmışlar, dinlerine düşman olmuşlar, dinlerini unutmuşlar, hatırlayanlar da sadece resmi durumlarda hatırlar hale gelmişlerdi. Kimsenin, eskiden olduğu  şekliyle Hıristiyanlığı hayata tatbik isteği veya öyle bir düşüncesi yoktu. Din dünyadan kovulmuş ve bütünüyle kiliseye hapsedilmişti. Kiliselerin kapılarını açan, aralayanlar da oldukça seyrekleşmişti. Kilise uzletini yaşıyordu. Buna, güçlü olduğu dönemlerdeki hatalarının kefareti demek de mümkündü. Şiddetli baskı, aynı şiddette bir reaksiyon, bir tepki doğurmuştu. Sanayi devrimi rantiyecileri de durmadan bu reaksiyon ve tepkiyi körüklüyorlardı. Mülkiyet el değiştirmiş, artık “dünyalıların” eline geçmişti. Kolay kolay da bırakmaya niyetleri yoktu. 

Kiliseye karşı takınılan negatif tutum teorik planda da yoğunlaştı. Rasyonalizm, materyalizm ve derken en saldırgan üslupla ateizm, önce kiliseye ardından da bütün dinlere ilanı harp etti. Özellikle 19. Yüzyılın son çeyreğinden 20. Yüzyılın ortalarına kadar, gittikçe artan bir şiddetle Hıristiyanlık başta olmak üzere bütün dinler yaylım ateşine tutuldu. Bu genel taarruzdan en çok yara alan da yine Hıristiyanlık oldu. Hem muarızların ilk hedefiydiler hem de düşünce ve fikir adına korunmasızdılar. Kilise, fikir planında mecalsizdi, çökmüştü… 

20. Yüzyılın ilk yarısı tamamlanırken, siyasi ve ekonomik tecrübelerinde aldığı somut darbelerle ateizmin yıldızı söndü. Yine de bir kısım ülkeler bile bile bu sönmüş yıldızın ışıklarıyla yıkanmaya devam ettiler. Ama bu süreç uzun sürmedi. Sosyalist dünya çatırdıyordu ve çatırtısının sesi bütün dünyadan duyuluyordu. Demir perde içindeki enkazı örtmeye artık yetmiyordu. Çöküş resmen kabul edildiğinde, netice sürpriz olmaktan çoktan çıkmıştı. 

Şimdi ne olacaktı? Aidiyet hangi cazibeye doğru meyledecekti? Cevabı toplumun insiyakları verdi. İnsanlar, dine, inanca yöneleceklerini, örnekleri sıklaşan kabullerle göstermeye çoktan başlamışlardı bile. Çoğunluk, cami, kilise veya havra, nereyi terk ederek dinden uzaklaşmış ise, ilk adres olarak oraya dönüyordu. Ama her dönüş, aradığını da bulmak manasına gelmiyordu. 

Nitekim öyle de oldu. Kiliseye, havraya dönenler aradıklarını bulamamanın şokunu yaşadılar. Dönüşünü İslam’a yapanlar ise, aradıklarını bulmanın sonsuz huzuruna erdiler. Zaten bütün batı dünyasını korkutan ve din adına açmazda bırakan da bu gerçeği görmüş olmaları; bu gerçekle yüzleşmekten korkmalarıdır. Fakat onlar ne kadar diretirlerse diretsinler, vakti geldiğinde kendiliğinden doğan güneş gibi İslam batının bağrında da doğacak, nasip payı olanları içinde bulundukları zifiri karanlıktan kurtaracaktır… 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Dualar ve tebrikler Latif Abi

Hem zaman-ı saadetten şimdiye kadar hiç bir tarih bize bildirmiyor ki; bir müslüman muhakeme-i akliyesiyle başka bir dini, İslâmiyet’e tercih etmiş olsun ve delil ile başka bir dine dahil olmuş olsun. Dinden çıkanlar var, o başka mesele..... taklid ise, ehemmiyetsizdir. Halbuki edyan-ı saire müntesibleri mutlaka fevc fevc, muhakeme-i akliye ile ve bürhan-ı kat’î ile daire-i İslâmiyet’e dahil olmuşlar ve olmaktadırlar. Eğer biz, doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc dahil olacaklardır.BEDİÜZZAMAN

Şu istikbal inkilabatı içinde en yüksek gür seda İslam’ın sedası olacaktır

Hristiyan ve Yahudi alemi kucağında beslenen ifsad projesi FETÖ bağrımıza hançerler saplamakta. Ehl i Hak ve Hidayet olan Müslüman Milletine kötülük yapar mı? Vicdan ve iman buna müsaade eder mi? Maşa gün gelir O’nu tutan eli yakar
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23