• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Aykırı göstergelerden gelen işaretler

04 Temmuz 2015
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

Bu yazıya vesile olayı sizler biliyorsunuz. Benim ayrıca tasrihime ihtiyaç yok. Hem batılı tasvir, safi zihinleri ihlal eder. Böyle bir yanlışa da düşmek istemiyorum. Onun için de, sadece aykırı göstergelerden gelen ve görebildiğim işaretleri sizlerle paylaşmak niyetindeyim.

Dünya ahiret tarlası. Bir imtihan, bir denenme ve bir sınanma yeri. Zaaflarımız, faziletlere dönüştürülsün diye varlar. Saf ve temiz yanlarımızın, kötü ve çirkin taraflarımıza galebesi, uğraşta daha ilk merhale. Etik değerler bağlamında eksilerimizin artıya dönüşmesi ve bu artıların bizde ikinci bir fıtrat, yeni bir karakter oluşturması arzu edilen orta hedeflerden birisi. Süfliye meyyal bütün duyguların, nefis de dahil olmak üzere, ruha benzer ölçüde iyiye, güzele, marufa demir atması; günahlardan kaçınma değil, onlardan nefret etmesi, tiksinti duyması ve bizi vicdan ölçüsünde doğruya, hak olana teşvik eder bulunması, din kaynaklı terbiyeden elde edilen müspet sonuçlardan sadece bir kaçı.

Kuran, her türlü münkerin, en yaygın şekilde karşılık bulduğu bir toplumu, yirmi üç sene gibi kısa bir zamanda öylesine ulvi ahlakla donanımlı bir topluluk haline getirdi ki, insanlık tarihi içinde bir benzerini göstermek imkansız. Ahlakı bütünüyle Kuran olan Efendimiz Hazretlerinin, manevi ikliminde yetişen sahabeye, hiçbir veli kulun yetişememesi örneğini de göz önünde bulundurursak; ahlaki değerlerin kazanımı bağlamında tatbik edilmesi gereken reçeteyi de tespit etmiş oluruz: Kitap ve Sünnete ittiba.

Sağlıklı bir bünyeyi, yanlış müdahalelerle arızalı hale getirmek, sonra da bu arızalı yanları idealize etmek nasıl yanlış bir yol, nasıl yanlış bir sonuç ise, insanın, zaaflarını işlete işle onları zaruri birer ihtiyaç noktasına taşıması ve ardından da bu zaafları sürdürme adına idealize etmesi aynı şekilde yanlış bir yol, yanlış bir sonuçtur. Halbuki, her zaafın, her kullanımı bir hatadır, bir sürçmektir, yüz üstü yere kapaklanmaktır. Yapılması gereken ise, kalkmak, doğrulmak, yani tövbe ve nedamet etmek, sonra da aynı yanlışa düşmemenin kararlılığı ile çareler aramak, korunaklı limanlara sığınmaktır. Düşmenin, yere kapaklanmanın idealize edilecek bir yanı olmadığı gibi, zaafların açığa çıkmasının da idealize edilecek bir tarafı yoktur. Günah işlemek bir sürçmek, onu övünç vesilesi yapmak ise tam bir sukuttur.

Bütün ahlaki değerlerle olduğu gibi, haya denilen utanma duygusuyla da iman esaslarının çok ciddi irtibatı vardır. Hatta, imandan kaynaklanmayan, imandan beslenmeyen ahlakın var olma şansı olmadığı gibi, varlığını koruma şansı da yoktur. Efendimiz haya imandandır, buyurur. Haya olmadan edepten, haya olmadan ahlaktan bahsetmek abesle iştigalden başka bir şey değildir. İnsanın işlediği bir günahı teşhir cüreti göstermesi, haya ve edepten mahrumiyet göstergesidir. Öyleyse o kişinin, imanında bir problem vardır. Bu problem halledilmedikçe de, bir birini tetikleyen, ahlaksızlık ve hayasızlık kısır döngüsünden o kişinin kurtulması adeta imkansızdır.

Hiçbir sınır tanımayan özgürlük, insanı insan yapan kayıtların berhava edilmesiyle eş anlamlı bir sapkınlıktır ki, böylesine sapkın bireylerden bir aile inşasının, böylesi sapkın bireylerden bir toplum inşasının imkanı, ihtimali yoktur. Hukuk kuralları, adaleti ikame adına nasıl zaruri sınırlamalar getiriyorsa, ahlaki kural ve disiplinler de, birey- aile- toplum yapısının korunması adına aynı şekilde zaruri sınırlamalar getirir. Hukuk kurallarına muhalefetin cezasını hukuk belirler; ahlaki kurallara muhalefetin cezasını ise yaratılış kurallarının bütünü anlamına gelen “Fıtratullah” belirler. Allah’ın yarattığını, hem şekil hem de o şekle yüklenilmiş gaye ve hikmetler açısından değiştirmek, yaygınlaşması ölçüsünde insanlığın imhası anlamına gelecek kadar vahim bir vebal ve sorumluluktur. Öyleyse, bu tür yanlış müdahalelere meyledenleri yaptıklarından vaz geçirmek, onları uyarmak, onları engellemek her şeyden önce insanlığı korumak ve kurtarmak vazifesini ifa etmektir ki, aklı başında hiç kimsenin bu tür engellemeleri desteklememe gibi bir yanlışa prim vermesi düşünülemez.

Kaldı ki, günümüzde, “fuhşuyat” kavramı içinde ifade edebileceğimiz her türlü sapıklık, beşinci kol faaliyeti kapsamında, dünya çapında ve örgütlü bir şekilde faaliyet göstermektedir. Tahrip kolay olduğu için de, gerçekleştirdikleri ahlaki yıkım bütün dünya ülkelerini sarmalına almış durumdadır. Bu tahribe karşı yapılacak tamir işlevli çalışmalar, uzun zaman isteyen, keyfiyet bakımından değerli olmakla birlikte, kemiyet ölçüleri bakımından karşı güçle kıyas edilemeyecek kadar dar kapsamlıdır. Bu sebeple de, sabır isteyen böylesi uzun soluklu çalışmaların talibi de çok sınırlı sayıdadır. Öyleyse, yapılması gereken öncelikli iş, imani ve ahlaki değerleri yaygınlaştırmayı kendisine gaye edinecek dünya ölçekli yeni kadrolar yetiştirmek; hali hazırda var olanları da takviye ile daha işlevsel hale getirmektir.

“İbaheci” zihniyetin iflası ortadadır. Karanlık bir dehlizde gözü kapalı yürümek çevreyi tanımak adına neyse, söz konusu zihniyete dayalı psikolojik ve pedagojik bilgilerle insan mahiyetini tanımak odur. Zaaflardan kurtulma bağlamında söyledikleri, uçurum kenarında kurtuluş bekleyen birisine, kurtuluş için uçurumdan atlamayı önermek gibi bir garabettir. İnsanlık İslam’a muhtaçtır. Son günlerde, cinsellik etrafında yükselen aykırı sesler ve yapılan tartışmalar, İslam’a olan ihtiyacın şiddet derecesini ele vermesi bakımından çok önemlidir. Her alanda yapmamız gereken daha çok işimiz var.. 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23