• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
İlhan Oral
İlhan Oral
TÜM YAZILARI

Boşluklar nasıl dolduruluyor 

04 Aralık 2016
A


İlhan Oral İletişim: [email protected]

Bu yazımızda, boşluklar nasıl doldurulur, anlatmaya çalışacağım. Bunun için çarpıcı bazı taktiklerle neler yapıldığını dile getireceğim. İşte bunun için burada hayatı panoramik incelikleriyle görmeli. Detaylarını ve arka planda gizlenilen olayların gerçek yüzünü görmek için özen gösterilmelidir. Yıllardır olaylara yüzeysel baktık hep muzahref görüntülere kapıldık, aldatıldık ve aldandık. Yazılı ve görsel medyada masum ve mazlum insanların trajedileri sergileniyor. Ekranlarda kan kokusu ifraz eden diziler kol geziyor. Gerilim pompalayan sahneler insanları patlama noktasında çıldırtıyor, ayak takımı ve piyon teröristler tahribat yapıyorlar. Arka planda neler oluyor? Bunu çok iyi görmek gerekiyor.

Mal mülk devşirmede çılgınlar aveneleri toplumda kimilerini Karunlaştırıyor. Evlilik gibi hikmet içerikli nimeti, iğrençleştiren programları seyredenler dönüp tecavüzcü iğrenç pislikleri kötülüyorlar. Kimileri faizin aleyhinde konuşuyor sonra götürüp paraları faiz sisteminin merkezlerine yatırıyor. Ellerindeki serveti vererek şer odaklarını güçlendiriyorlar, Piyasada gelişen olaylar kimseyi etkilemiyor. Kapitalist güçler her fırsatta toplumu yıkmaya çalışıyor, fakat niceleri, onların dövizleriyle alışveriş yapıyor, şuursuzca onları güçlendiriyor. On liralık hizmet veren iletişim sistem sahipleri toplumu haraca bağlamışlar. İnsanları inim inim inletiyorlar. Tepki göstermek toplumu ilgilendirdiği halde hep bireysel boyutta kalıyor.

Her yerde, hemen herkes aile facialarını anlatıyor, ondan dert yanıyor. Özellikle televizyonlarda izdivaç programları düzenleniyor. Bu programlarda uluslararası fitne ve fesat ajanları ve onlara alet olan figüran bozuntuları cirit atıyorlar. İnsan haysiyetini, aile hukukunu, toplumun örf ve ananelerini, eş seçme özgürlüğünü çirkef tezgâhlarıyla sabote ediyorlar. Elbette bunların olması tabiidir. Çünkü müslümanlar bu alanı da boş bırakmışlar. “Sizden olan bekârları ve kölelerinizden, cariyelerinizden sâlih vasfını taşıyanları evlendiriniz.” Emrini veren Allah Teâlâ’ya rağmen ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Evleniniz, çoğalınız. Zira ben sizin çokluğunuzla iftihar ederim” böylesi açık beyanına rağmen müslümanlar bu çok önemli görevi de yapmıyorlar. Elbette bu boşlukları birileri dolduracak.

 Bu açıkları sinsice tesbit eden şer tandanslı sosyal medya olaylara “tuz biber” oluyor. Daha aile kuruluş merhalesinde iken aile kavramının temel değerlerini dinamitliyorlar. Ne hazindir ki, bu düşmanca entrikaları başta RTÜK olmak üzere, aile ile ilgili bakanlık ve diğer sorumlu kurum ve kuruluşlar hatta sivil örgütler tepki göstermiyorlar. Toplum olarak, bir tarafta fikir yürütemeyen, tefekkür edemeyen, çile çekmeye katlanamayan direnç gösterip kıyam edemeyen ve tefrika molozları arasında darmadağınık kalabalıklar, öte tarafta korkunç boyutlarda kültürel asimilasyon gayretleri güden küresel şer güçlerin entrikaları, insanın kanını donduruyor. İletişim araçlarının etkinliğini, artırarak bizi içten yıkma çalışmaları haddi aşmıştır. İzdivaç programları ile toplumun ahlaksızlığa karşı direncini kırarak sıfırladılar.

Özellikle batı haçlı ruhu, Malazgirt meydan muharebesinin acılarını, Rumeli’nin İslamlaşmasını, Kostantiniyye’nin fethedilmesini ve birçok Avrupa ülkesinin Osmanlı eline geçmesini unutamaz. Onlardan bunu beklemek saf dillilik olur. Onların genlerine varıncaya kadar kin yerleşmiştir. Haçlı çapulcular her fırsatta kin ve düşmanlıkla bizi yok etmeye çalıştılar. Dünya devleti Osmanlı devletini küçük bir ülke devleti haline getirmeleri ile yetinmediler. Yetinmediler ancak oynadıkları oyunları daha tehlikeli oldu. Uyguladıkları taktiğin en gerçekçi tahlil ve tespitini yapan Aliya İzzetbegoviç şöyle dile getirerek meselenin vahametini gözler önüne sermektedir. “Savaş, ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir” işte Haçlı Batının bütün taktiği ve mücadelesi bu minval üzere yürütülmektedir. Osmanlı Devletinin manevi banisi Şeyh Edebali: “kişiyi yaşat ki, devlet yaşasın” deyimi ile bu müthiş gerçekleri kalıcı nasihat olarak vermektedir. Rabbim onlardan razı olsun.

Haydi bakalım! Bu işin ciddiyetini idrak etmeyen ve hastalığın tedavisi için asıl reçeteden haberi olmayanlar, söyleyin ne yapacaksınız? Yoksa bu hastalığın tedavisi mahşere mi kalacak? Çok dağınıksınız, çaresizsiniz! Ancak aklınızı verimli çalıştırırsanız reçete uzak değil, çok yakınınızdadır. Esselamu aleyküm.                                                   

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23