• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Prof. Dr. İbrahim Bektaş
Prof. Dr. İbrahim Bektaş
TÜM YAZILARI

Türkiye “IŞİD” koalisyonuna bir koydu, kaç alacak?

04 Eylül 2015
A


Prof. Dr. İbrahim Bektaş İletişim: [email protected]

Biz ister DAEŞ ister DAİŞ diyelim, Batı’nın kullandığı tek isim ISIS (The Islamic State of Iraq and Syria)’dir, yani, Irak ve Suriye İslam Devleti. Batı’nın ISIS olarak kullanımdaki ısrarının nedeni, “İslam ve terör” algısı oluşturma hevesidir. Böylece “İslami terör” çağrışımından “Müslüman terörist” hedefine ulaşılmış olacak. 

Bilindiği gibi, geçen hafta Türkiye, uzun süredir DAEŞ’e karşı harekete geçmemek için yürüttüğü görüşmelerde ABD ile anlaştı. Başta İncirlik olmak üzere bazı üslerini koalisyon güçlerinin kullanımına açtı. Bununla da yetinmedi. Koalisyonun hava saldırılarına katılmayı da kabul etti.

Burada akla gelen soru şu; Türkiye aylardır direndiği bu koalisyona şimdi niçin katıldı? Yada Türkiye ne karşılığında ikna oldu?

Bu sütunda da okuduğunuz gibi, ABD ve ittifak ettiği ülkeler, DAEŞ’i bahane ederek Türkiye’nin Güneyinde bir “Kürt koridoru” oluşturmak istemektedir. Bunun Türkiye’ye yansıması Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde elinin zayıflatılması şeklinde olacaktır. 

Buna Türkiye’yi razı etmek hatta zorlayarak mecbur kılmak için çok farklı yöntemler denendi. 

Ancak bunu tamda istedikleri şekilde, “Türkiye’nin uyanması ve yerinde hamleleri” ile başaramadılar.

Bunun üzerine, PKK’nın elini güçlendirmek ve Türkiye’yi buna razı etmek için “DAEŞ” kozunu masaya sürdüler.

DAEŞ şuan itibari ile Irak ve Suriye’de hatırı sayılır bir coğrafyayı kontrol etmiş bulunuyor. Kürtlerin, Irak’ın ve koalisyon güçlerinin top yekûn saldırıları da DAEŞ’e karşı elle tutulur bir başarı getiremedi. 

Öte yandan, DAEŞ bu gün için PKK veya diğer terör örgütleri ile aynı kefeye konamaz. İcraatlarını tasvip etmemiz söz konusu değilse de bir devlet olarak varlığını sürdürmektedir. Davos’ta Sayın Erdoğan’ın haklı çıkışından sonra, Türkiye İsrail’i de “terörist devlet” olarak nitelemektedir. Bu durumda DAEŞ ile İsrail arasında bir paralellik söz konusu olabilirse, Türkiye’nin DAEŞ’e karşı sortilerinin anlaşılması çokta kolay olmayabilir.

Çünkü Batı Suriye’de, Türkiye’nin desteğini almaktan çok, O’nu DAEŞ’e bulaştırmanın derdinde idi ve bunu da geçen hafta itibari ile başarmış görünüyor. Şüphesiz bu başarı hikâyesinde “Suruç katliamının” büyük payı vardır. Tarih bir gün Suruç gerçeğini aydınlattığında, Suruç’un altından hangi karanlık ellerin çıkacağını ömrü olanlarımız görecek.

Diğer taraftan, DAEŞ koalisyonuna katılım konusunda “Türkiye’nin ikna edilmesi” Türkiye için “güvenilmez” etiketli dostları adına büyük bir başarıdır. 

Acaba aynı başarı Türkiye için de geçerli midir?

Basından öğrenebildiğimiz kadarı ile bu anlaşma sonucunda Türkiye, güney sınırlarında oluşturulmasına çalışılan “Kürt koridorunu” kırmış olacak. Dahası DAEŞ’in boşaltacağı alanlar kâğıt üzerinde Özgür Suriye ordusunun kontrolüne verilecek olsa da, gerçekte Türkiye o bölgelerde etkin bir rol üstlenecek. Bunun karşılığında da Türkiye, koalisyon güçlerine üslerini açarak DAEŞ hedeflerine sortiler düzenleyecek. Savaşın sonunda da, bilinen tabirle “bir koyup üç alacak”.

Çoğunluğun aksine ben, DAEŞ’in Suriye’de kalıcı olacağına inananlardanım. Batı ittifakının, Suriye ve Irak’ta en az 7-8 parçalı bir yapı oluşturmayı planladığına göre, DAEŞ niçin bu parçalardan biri olmasın? 

Çünkü DAEŞ, Batı için Müslümanlara karşı yürüttüğü karalama kampanyalarında kullanabileceği argümanların başında geliyor. Videolarla yayınlanan vahşi katletme sahneleri, Batılıların zihinlerinde var olan “Müslüman” imajını biraz daha “terörizme” yakınlaştırmaktadır. Böylece 11 Eylül ile yakalanan “İslamofobi yükselişi” için yeni bir kazanç kapısı daha elde edilmiş olunacaktır.

Öte yandan, bir zihin egzersizi yapmak için, “koalisyon güçleri işini bitirip Suriye’yi terk ettiğinde, Suriye’de DAEŞ’e komşu kaç Batı ülkesi kalacaktır” diye sorulduğunda, alınacak cevap gerçekten çok manidar ve ibretliktir.

Aynı şekilde ikinci bir soru da şu olabilir; Şu ana kadar Batı ittifakının girip-çıktığı kaç İslam ülkesinde huzur ve istikrar sağlanmıştır?

Her iki sorunun cevabının da aynı çıkmaz sokağı işaret ediyor olması basit bir tesadüf olmadığına göre, acaba zihinleri kurcalayan ve ortaya çıkarılması gereken yalın geçek nedir?

Bunu anlamak için illa da “arif” olmaya gerek yok. Aklı olan ve onu kullanan herkes kolayca sonuca ulaşabilir.

Yeter ki Batı’nın bize biçtiği rolden sıyrılıp, özgür düşünmeyi becerebilelim. 

Ve görelim, Ortadoğu’nun labirentli yollarında daha hangi tuzaklarla karşılaşacağız?

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23