• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Prof. Dr. İbrahim Bektaş
Prof. Dr. İbrahim Bektaş
TÜM YAZILARI

Sevgili Başkan, sonsuzluğun sahibine ve annene kavuştun, artık üşümeyeceksin

27 Mart 2015
A


Prof. Dr. İbrahim Bektaş İletişim: [email protected]

Rahmanı Rahman’a kavuştuğu gün hava sisli ve fırtınalı idi. Helikopteri sis (!) yüzünden düştü dediler. Ülkenin üzerindeki sis perdeleri aralanmaya çalışılsa da henüz tümüyle yok edilememişti.

Bu nedenle, Merhum Muhsin Başkan’ın 25 Mart 2009 tarihinde vefatından beri hâlâ “o sisli vaka” üzerindeki sis perdesi aralanamadı.

Çok konuşuldu, çok yazıldı. 

Kimi kaza dedi, kararını o yönde verdi.

Başkaları, ecel dedi, görüşünü o doğrultuda belirtti.

Kimileri de “suikast/komplo” dedi, hükmünü o yönde tescil etti.

Bunların hangisinin doğru olduğunu, inanıyorum ki tarih bir gün yazacak. 

Tarih yazmasa da “Hesap günü” gerçek ne ise kesin olarak ortaya çıkacak.

Zamanın Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün de, dönemin hükümetinin de elinden geleni yaptığına inananlardanım. Ancak, onca çabaya rağmen, şüpheleri tümden yok edecek bir sonuca ulaşılamadı.

Ülkücü camianın potansiyel liderlerinden biri olduğu muhakkaktı. Ancak, bu payeye uygun bir “davranış modeli” sergilemediği de diğer bir gerçekti. On iki Eylül darbesinde tutuklandığında, tarihteki birçok büyük şahsiyette olduğu gibi, onda da tutukluluk yılları “Medreseyi Yusufiye” etkisi gösterdi ve hürriyetine bu değişimle kavuştu. 

Artık, hapisten önceki geçmişi, hapisten sonraki geleceğine tam da ışık tutmuyordu.

Kendine yeni bir rota çizmesi gerekiyordu.

Her şeye rağmen yuvayı terk etmedi ve ön saflarda yerini aldı.

Ne var ki, bu duruşta bir anormallik vardı. Ve onca gayretine rağmen bir türlü normalleşemedi.

Sonunda bugün bile konuşulan, tartışılan bir kararla, yollarını “Başbuğla” ayırdı. 

Bir avuç inanmış ile hayalindeki “Büyük Birliği” sağlamak için oluşturduğu BBP ile TBMM’de kilit roller oynadı, kritik kararların altına imza attı. 

Gençleri kahvehanelerden, kütüphanelere taşımak gayesi ile kurduğu Alperen Ocakları ile “Nizami Âlem ve İ’lâ-yı Kelimetullah” davasına gücü yettiğince hizmet etmeye çalıştı. 

Bu arada, gönül bağını kopardığı arkadaşlarınca ağır ithamlara maruz kaldı, aldırmadı.

Bir yandan da, bedeni ile özdeşleştirdiği vatanı için, vatanseverliğin zirvesinde yer alan biri olarak, elinden geleni yapmak istiyor. Endişelerini ve yapılması gerekenleri “mertçe, eğip bükmeden” her ortamda sıralamaktan geri durmuyordu.

Özellikle, Müslümanları terbiye etmek, mümkün olmasa Türkiye’den tümüyle silmek için haince planlar yapan 28 Şubatçıların Türkiye’nin başına örmek istedikleri çorapların farkında olarak, bunlara engel olmak için canhıraş bir şekilde birikimini kullanıyordu. 

Mesela, TSK’nın “bir grup mezhepsizin” eline geçtiği yönündeki iddialara bütün kalbiyle katılıyor, kendisine zamanın kudretli bir generalinin gönderdiği “Türkiye İran olmayacak” notunun altına, kesin bir duruşla, “Türkiye Suriye de olmayacak” diye yazarak, sahibine iade edebiliyordu. Daha buna benzer çok sayıda çomağı arı kovanına sokmuştu.

Nihayetinde kovan hortladı ve Muhsin Başkan başıboş ve sağa sola saldıran azgın arıların öncelikli hedefi haline geldi.

Sonuç malum…

Merhum Başkandan geriye, 7’den 77’ye insanlık duyguları aşınmamış herkesin yüreğini sızlatan “ACI BİR HATIRA”, “KARANLIK BİR KAZA” ve “HÜZÜNLÜ BİR DÖRTLÜK” kaldı:

Huzur dolu içimde, ben sonsuzluğu düşünüyorum,

Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum,

Durun kapanmayın pencerelerim

Güneşimi kapatmayın, beton çok soğuk, üşüyorum”.

Sevgili Başkanım, üzülme artık!

Bak! Ulaşmak istediğin Sonsuzluğun Sahibi’ne ve sevgili annene kavuştun. Bundan böyle yalnız kalmayacaksın ve annenin sıcak koynunda bir daha üşümeyeceksin.

Ruhun şâd, mekânın Cennet olsun…

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23