• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Prof. Dr. İbrahim Bektaş
Prof. Dr. İbrahim Bektaş
TÜM YAZILARI

Aslında İslami Coğrafya’da akan kanı durdurmanın bir yolu var!

09 Ekim 2015
A


Prof. Dr. İbrahim Bektaş İletişim: [email protected]

Nihayet İslam düşmanı Vahşi Batı’nın çabaları meyvesini verdi ve İslam coğrafyası kan gölüne döndü.

Malezya ve Endonezya dışında kana bulaşmayan bir karış İslam toprağı nerede ise yok.

ABD, Avrupa derken Rusya’da Suriye batağına burnunu soktu. Çin ve diğer sömürgecilerinde yolda olduğu söyleniyor.

Bu haliyle Suriye, yakın bir gelecekte başlaması muhtemel III. Dünya savaşının başlama vuruşunun yapılacağı orta yuvarlak gibi duruyor.

Suriye arenasında boy göstermek isteyenlerin tamamı barışı tesis etmek üzere orada olduklarını ifade ediyorlar. 

Buradaki en büyük çelişki ise savaşın baş müsebbiplerinin barışın da baş mimarları olduklarını iddia etmeleri.

“Buyurun buradan yakın” argosunun tam bir yansıması Suriye’de yaşanıyor.

Yani önce komşunun evini ateşe veriyorlar, sonrada yardımsever bir kahraman olmak için ortaya çıkıyorlar. Ancak bu durumda bile ateşe su yerine benzin döküyorlar.

Esad yıllardır kendi halkını hiçbir ayrım yapmadan varil bombaları ve kimyasal silahlarla bombalıyor.

PYD, ateist olmayan kim olursa olsun (Kürtler dâhil) PKK’ya alan açmak için Müslüman halkı bölgeden sürüyor, direnenleri eziyor.

Türkiye ise “iki cami arasında kalmış beynamaz” gibi PYD ile DAİŞ arasına sıkışmış durumda. 

Başta ABD olmak üzere Türkiye’nin NATO’lu müttefikleri  terör örgütü olarak kabul etmedikleri PYD’yi habire silahlandırıyor. Bu silahlar doğal olarak PKK’nın kontrolüne geçiyor ve namluları Türkiye’ye çevriliyor.

Türkiye bu durumu bütün kalbi duygularla hava alanlarını hizmetlerine sunduğu “müttefik dostlarına (!)” bir türlü izah edemiyor. “Bu nasıl dostluktur ki, düşmanın değirmenine su taşıyorsunuz” türünden serzenişleri de top gümbürtüleri arasında kaybolup gidiyor.

Üstüne üstlük bir de hali hazırda zararı dokunmayan bir düşmanı da Türkiye’ye musallat etme derdindeler.

Durumu anlatmak için “böyle dost, düşman başına” demekten başka her söz yetersiz kalıyor.

Türkiye Müttefiklerin yaramazlıkları ile başa çıkmaya çalışırken şimdi bir de kuzeyin soğuk yüzlü kutup ayısı ile it dalaşına girmek zorunda kaldı. 

Bu kutup ayısı Esad’ın düşmanlarını bir bir indiriyor. 

Esad “gitsin” diyenlere inat, kalması için elinden geleni ardına koymuyor.

Bu uğurda Türkiye ile tesis etmeye çalıştığı “soğuk dostluğu” bile feda etmeye hazır.

Eğer Kuzeyden esen soğuk rüzgârlar dindirilemez ise, Türkiye’nin Suriye’de işi git gide zorlaşacak demektir. 

Hatta zorlaşmaktan da öte, içinden çıkılmaz bir hal alması da olası görünüyor.

Bir an için, Rusya’daki Müslümanların direnişlerine zamanın Türk hükümetlerinin “dostumuzu incitmeyelim” yaklaşımı göz önüne getirildiğinde, şimdi bu dostun bizi hedef alması tam bir “trajedi” olarak ortaya çıkıyor.

Anlayacağınız, İslam coğrafyasının kan gölüne dönmesinde büyük pay sahibi olanlar, şimdi de pastadan büyük hisseyi kapma telaşına düştüler.

Yani, kim olursa olsun Müslüman olmayan sömürgeci global aktörlerin, ne Suriye’de akıttıkları kan ve göz yaşlarına, ne Ege’de çaresizce ölüme koşan mazlumların çırpınışlarına, ne de diğer İslam coğrafyasında oluşturdukları kaosa aldırış etmeyecekleri gün gibi aşikar iken, hala onlardan medet ummak en hafifinden saftriklikten öte bir şey değildir.

Peki, bütün bu güvenilmez dost ve onların hain işbirlikçilerinin desise ve hilelerine rağmen, bu acımasız savaşı durdurmanın bir yolu yok mudur?

Elbette ki var…

Bu kan-ı deryadan tek çıkış yolu, ateşi yakanların evine taşımaktır.

Ancak bu takdirde sebebi oldukları vahşetin farkına varabilirler.

Belki o zaman benzin taşıdıkları yangına su ile müdahale ederler.

Başka bir yol bilen varsa söylesin… 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23