• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hüseyin Öztürk
Hüseyin Öztürk
TÜM YAZILARI

Necip Fazıl ve Ahlak Davası

25 Mayıs 2017
A


Hüseyin Öztürk İletişim: [email protected]

Bugün Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in vefatının 34. sene-i devriyesi. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Ruhu için El-Fatiha.

Üstadın doğumu ile ölümünün arasında bir gün var. Vefatı 25 Mayıs 1983, doğumu 26 Mayıs 1904. Kabri Eyüp Kabristanlığında.

TBMM Başkanı İsmail Kahraman ve Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere, bugünkü hükümetin ve AK Parti-MHP milletvekillerinin önemli bir kısmı, Necip Fazıl’ın fikir ve düşünce ırmağından kana kana içmişlerdir. 

Necip Fazıl’ı daima yeniden tanıma ve anlama mecburiyetimiz vardır. Üstad her Müslümanı; eskimez, pörsümez bir dava eri olarak görmektedir ve davasına inanan kimselerin, her gün kendisini yenilemesini ve her sabaha donanımlı uyanmasını istemiştir. 

Üstad, ruh ve aksiyon merkezli fikirle yoğrulmuş ve yorulmak bilmeyen bir Müslüman gençlik özlemi içerisinde ahirete irtihal etmiştir.

Üstadın tüm müminlerden ama daha çok da gençlikten beklediği inkılap, milli ahlakımızın muhkemleştirilmesi olmuştur. Haliyle gençliği de bu sarsılmaz kalenin burcu olarak görmüştür.

Büyük arzusunu şöyle tarif etmiştir:

“Tezatsız ve dört başı mamur olan milli ahlakımızı, bir fikir ve dünya görüşü olarak yeniden üretip yaşanır hale getirmeliyiz.

Ahlak davası, bir yönüyle dünya görüşü davası, tümüyle din davası, bir milletin çöküşünün durdurulması meselesidir”.

Görüldüğü gibi bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere üstadın ısrarla üzerinde durduğu ana meselelerinin başında “Ahlak davası” gelmektedir.

Ona göre ideoloji, ahlak temelli olmalıdır. Bu hususta şöyle demektedir:

“Yemeyelim, içmeyelim, dinlenmeyelim, uyumayalım, kendimizi sadece ahlak cephesinden bir yıldırım kalkınmasına tabi tutalım”.

Üstad, elbet bu ifadelerle de yetinmez ve istediği Müslümanı ve özellikle gençliği şöyle tarif eder.

“İbadetlerimizi yerine getirdikten sonra vazifelerimizin bittiğini sanırsak, iman iddiasından utanmamız icap eder.

Asıl Müslümanın hususi hayatı yoktur! Müslüman uykuda, sokakta, pazarda, her işte ve her nevi faaliyette ve nihayet musalla taşında ve mezarda, topyekûn zaman ve mekân boyunca, kemiksiz ve sımsıkı İslam şuuruna bağlıdır ve bu şuurdan bir an gafil değildir. Hususi hayattan maksat şudur:

Üstün insan ifadesi olan dava ve gaye yaşayışından uzak, fikirsiz ve hedefsiz yaşamak, nebati hal demektir. Müslüman, İslam şuurundan bir an bile gafil ve bu manada hususi hayata malik olamaz”.

İslam şuurundan gafil olanlara da şu ifadelerini hatırlatalım.

“Bize babasından meccanen devşirdiği iman ruhunu, kilitli dolabında ekşitenler ve kokutanlar değil, onu her an ocak üzerinde tutan ve fıkır fıkır kaynatanlar lazım.

Bize, mafsal yerlerindeki maddi alışkanlıkla kıbleye dönüp, Allah’ın huzurunda iskelet kıvamı halinde duranlar değil, ruh şahlanışı içinde dizilenler lazım”.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23