Bilmenin dayanılmaz ağırlığı
İnsandaki duygu yükü, maddi olarak taşıdığı yüklerden daha ağırdır.
Görünen yükten kurtulmak mümkündür ama duygu yükünden kurtulmak kolay değildir, insanın ruhunu ezer durur.
Hepimizin maddi olarak elinde yahut sırtında taşıyacağı yükler ölçülüdür fakat duygu yükünün ne sınırı ne sonu ne de ağırlığı belli değildir.
İnsanı çileden çıkaran da bu yüklerin ağırlığıdır. Görünen-görünmeyen, bilinen-bilinmeyen, teşhis edilen-edilmeyen tüm hastalıkların davetçisi de bu yüklerdir.
Tabii çeşidi bol, hududu belli olmayan duyguların kapsama alanından, moral ve motivasyon meselesini çıkarmak gerekir.
Günümüzde en çok kirlenen canlı, isteyerek yahut istemeyerek insanoğludur. Moral ve motivasyonun tesir edeceği saha ise temiz vicdan ve kalplerdir.
Belki istemeyerek kısmını kaldırmak lazım gelir. Çünkü pek çok kirliliğe kendimiz koşmakta ve bulaşmaktayızdır.
…………………..
Gelelim “bilmenin dayanılmaz ağırlığına”. Bilmek bedel ödemektir. Bedel ödemeden bilmenin ağırlığına dayanmak mümkün değildir.
Bilmek, başka bilenleri takdir etmek hakkaniyetinde bulunabilmektir. “Ben daha iyi biliyorum” diye yapılan üstünlük gösterisi havanda su dövmeye benzer.
Bilmenin delili, “Bildiklerimizle amel edip etmediğimizdir”.
Bildiklerimizle amel etmediğimiz için bilmenin dayanılmaz ağırlığının faturası olan duygu ve düşünce yüklerimiz artmakta, bu sebeple; ne kendimize ne başkalarına huzur vermemekteyizdir.
Başta siyaset olmak üzere ekonomiden kültüre, kültürden sanata bedel ödemeyerek, emek harcamayarak, “sadece konuşanların” kendilerine ve çevrelerine verdikleri zararlar telafi edilemez sonuçlar doğurmaktadır.
Aklı erenler der ki; “Dinlemeyi bilmeyenin sözüne itibar edilmez. Dinlemek ve dinlediğini anlamak bir irfan işaretidir, söz ise bu irfanın zuhurundandır.”
Sözün hasını hatırlayalım.
“Her doğru her yerde söylenmez” uyarısı, bilmenin ve bildiğini olur olmaz her yerde dile getirmenin ne büyük yük olduğunu ifade etmektedir.
……………….
Televizyonlar ve elektronik iletişim araçlarıyla şeytan gayyası sosyal medya, maalesef “çok ve mutlaka bilenler” çöplüğüne dönüşmüş vaziyettedir.
“Bilmem” televizyonlardaki tartışmaları izleme gücüne sahip misiniz? Yani konuşulanları ve konuşanları dinlemeye tahammül edebiliyor musunuz?
Eğer tahammül ediyorsanız, bildiklerini söyleyenlerin bildikleriyle ne kadar amel edip etmediklerini de biliyor ve onlara güveniyorsunuz demektir. O zaman mesele yok.
Lafı güzel ve doğru olanın karakteri, kişiliği, işi, söyledikleriyle örtüşüyor mu? Bu sorunun cevabı da “evet” ise yine mesele yok.
Kelamı kibar cümlesinden nakledelim:
“Söz o dur ki, hem sahibinde hem işitende yaşasın”. Eğer yaşamıyor ve insanı erdem sahibi yapamıyorsa, o bilgi yük demektir. Lüzumsuz ve eksik bilgi ruhun düşmanıdır.
Hele isteyerek veya istemeyerek; “ikiyüzlülüğe, riyakârlığa, dedikoduya, yalana, sahtekârlığa” sevk eden ve ettiren bilgilere kucak açıyorsak ne denilir “bilmem”.
Velhasıl aklıselim hiç kimse, bir kibrit alevinin muvakkat ışığında görünüp kaybolan eşya değildir. Vesselam.