• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hasan Karakaya
Hasan Karakaya
TÜM YAZILARI

Kazanan ne Türk, ne Kürt, ne Arap... Kazanan, hep emperyalistler!

24 Mart 2015
A


Hasan Karakaya İletişim: [email protected]

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, dün “Cumhurbaşkanlığı Sarayı”ndaki “5. Muhtarlar Toplantısı”nda yaptığı konuşmayı televizyonlardan izlemiş olmalısınız...

Erdoğan’ın “Çözüm Süreci” ile ilgili görüşlerini biliyor olmalısınız...

Bu yüzden, onları “özetle” aktarmak ve “dikkat çektiği asıl konu”yu dikkatlerinize sunmak istiyorum...

“ARTIK KÜRT SORUNU YOK!”

Hemen her zaman ve her platformda açıkladığı görüşlerini, dün “muhtarlara” da açıkladı Sayın Cumhurbaşkanı ve özetle dedi ki;

l “Devletin, sorunları kabul ederek, çözüm çabasına girmesiyle birlikte Kürt sorunu kavramı artık geçerliliğini yitirmiştir. Ben ‘Kürt sorunu yoktur’ dediğimde, bunu son derece art niyetli şekilde başka yerlere çekmeye çalışıyorlar. Oysa benim söylediğim son derece açıktır. Türkiye’de artık Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimin sorunları vardır.”

l “Sanki bu ülkede Kürt sorunundan başka bir mesele yok. Yatıyorlar, kalkıyorlar bunu konuşuyorlar. Bu, bir ülkeyi bölmeye gayret etmektir. Bu, ayrımcılıktır. Bu nüans son derece önemli.

l “Kürt kardeşlerimize bakışımızda, Kürt kardeşlerimizin sorunlarına bakışımızda inanın 40 yıl önce neredeysek bugün de oradayız. Bizde hiç kırıklık göremezsiniz, istikametimizin sarsıldığını göremezsiniz. 40 yıl, 30 yıl, 13 yıl önce ne dediysek bugün de aynısını söylüyoruz.”

SİLAHLARIN GÖLGESİNDEN KURTULUN

l “Çağrımı terör örgütüne değil, terör örgütünün vesayetinden kendisini kurtaramayan bu siyasi partiye yapıyorum. Eğer bu ülkede siyaset yapmak istiyorlarsa, eğer çözüme katkı sunmak istiyorlarsa önce silahların gölgesinden, önce silahların tasallutundan kurtulacaklar.”

l “Her ne pahasına olursa olsun, tek başımıza da kalsak, son nefesimize kadar bu ülkede çözüm süreciyle formüle ettiğimiz kardeşliği tesis etmenin mücadelesini sürdüreceğiz.”

l “Silahların gölgesinde barış olmaz. Hele hele verilen sözlerin defalarca çiğnendiği, vaatlerin defalarca bozulduğu, itimadın tahrip olduğu bir ortamda somut adımları görmeden daha ileriye gidemeyiz.”

l “Bizim hiç kimseye meşruiyet kazandırmak gibi bir gayemiz yok, olamaz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, terör örgütleri karşısında, vandallar, yağmacılar karşısında, paralel ihanet şebekeleri karşısında boyun eğmez, böyle bir görüntünün ortaya çıkmasına izin vermez.’’

l “Eğer onların bu samimiyetsizlikleri, bu ikiyüzlülükleri karşısında biz farklı tepkiler ortaya koysaydık, Türkiye ‘Çözüm Süreci’ diye bir umudu hiçbir zaman yaşamayacaktı.’’

l “Şimdi çıkmışlar utanmadan, sıkılmadan, ‘Cumhurbaşkanı çözümün karşısında’ diye tezvirat yapıyorlar. Cumhurbaşkanı çözümün yanında mı karşısında mı, geriye dönüp 12 yıllık döneme bakarsın görürsün.’’

l “Birileri çıkmış ne diyor: ‘Artık tek adamsın, yanında kimse yok.’ Bunlar çok zavallı. Ben cumhurun başkanıyım. Ben bu milletin başkanıyım. Büyüklerimizin güzel bir lafı var, çok güzel bir laf, ‘kendini bil, haddini bil, neslini bil’. Ama bunlarda hiçbirisi yok.’’

APO’NUN MESAJI SANSÜRLENDİ!

Erdoğan’ın bu sözleri; 

“Artık tek adamsın!.. Yanında kimse yok!. Biz ise milyonlarız” diyen ve bir “proje” olduğunu her fırsatta ortaya koyan HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a bir cevaptır...

Erdoğan’ın bu sözleri;

“Paralel Yapı yörüngesi”nde hareket edip de; “Cumhurbaşkanı ile Hükümet arasında fitne çıkarmak” isteyen “kişi” ve “kurum”lara bir cevaptır!..

Erdoğan’ın bu sözleri; Kandil’e bir cevaptır, HDP’ye bir cevaptır!..

Ne yapsın, cevap vermesin mi?..

“Bazı gazeteciler”in sorduğu şu soruyu sormasın mı: “21 Mart’ta Diyarbakır’da okunan “Öcalan’ın mesajı”ndan; “PKK’nın 15 Nisan tarihinde kongreyi toplaması” çağrısı, “niye çıkarıldı?”

Bu cümle, niye “sansür” edildi?..

Öcalan, “Nevruz Mesajı”nda, Süleyman Şah Operasyonu ile ilgili olarak “ortak tarih bilinci”ne vurgu yapıyordu... Peki, bu ifadeleri “Eşme Ruhu” diye “yuvarlayan” ve bir anlamda “TSK ile PKK’yı işbirliği” içinde “göstermek” isteyen kimdi?..

Bütün bunları yapanlar, yani “Öcalan’a sansür” uygulayanlar, onun mesajını; “tarihsiz, vurgusuz, muğlak ve yerinde sayan” bir mesaj haline getirip “değiştiren”ler, acaba ne yapmaya çalışıyorlar!?!..

“Silah bırakmak” mı istemiyorlar, “geri çekilmek” mi istemiyorlar?..

O zaman;

Tayyip Erdoğan; “Silahların gölgesinde barış olmaz” demekte haksız mıdır?.. Hele de; 2013’ten bu yana verilen “söz”ler defalarca “çiğnendi” ve “vaat”ler defalarca “bozuldu” ise!..

“Apo’nun el yazılı metni” bile “sansürleniyor” ve metinden bazı cümleler “çıkarılıyor” ise; bunu Erdoğan da soracaktır, kamuoyu da!..

Herkes soracaktır;

“Paralel bir PKK, Abdullah Öcalan’ı dışlamaya çalışan paralel bir el mi var?.. İngiltere’de IRA, İspanya’da ETA silahları toprağa gömmüşken; PKK, hâlâ niye silâhları bırakmadı?”

KAN VE PETROL

Erdoğan’ın sözlerini “özetle” aktaracağımı söyledim ama; gördünüz işte “yorum” yapmadan geçemedim...

Oysa, Erdoğan’ın; “Coğrafyamızda, ağız tadıyla Bahar’ı yaşayamadık” sözü ve sözün “arka plânı”nda yatan sebepleri açıkladığı konuşması, aslında “tarihi bir sorgulama”ydı ve “çok önemli”ydi...

Özetle diyordu ki;

l “Birinci Dünya Savaşı’nın ardından coğrafyamızda hiçbir baharı ağız tadıyla teneffüs edemedik. (...) Şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Hiç kuşkusuz ülkemizde ya da bölgemizde yaşanan sorunların önemli bir kısmı bizim kendi içimizde ürettiğimiz sorunlardan ziyade; bize enjekte edilen, dayatılan sorunlardır. 

l“100 yıldır kendi ürettiğimiz sorunlarla değil, bizim için, topraklarımız, ülkelerimiz için kurgulanan sorunlarla mücadele ediyor, bu sorunlar nedeniyle ağır bedeller ödüyoruz. Bu coğrafyanın zenginliklerine göz dikenler; ne yazık ki bu coğrafyada istikrar, barış, dayanışma istemiyorlar. Bu coğrafyada ne kadar kan akarsa o kadar petrol elde edeceklerini, o kadar güç devşireceklerini egemen güçler çok iyi biliyor ve daha fazla kan akması için de ellerinden geleni yapıyorlar.”

l “Biz eğer, bu coğrafyanın insanları olarak, birbirimize kenetlenebilsek, inanın dışarıdan hiçbir güç gelip de bizim aramıza nifak sokamaz. Biz bu coğrafyanın insanları olarak emredildiği gibi birbirimizi kardeş görsek, emredildiği gibi Allah’ın ipine sımsıkı sarılsak, inanın dışarıdan hiç kimse gelip de bizim ağzımızın tadını bozamaz. Onun için bu coğrafyanın tüm bireyleri ellerini kenetleyecek, başını da iki elinin arasına alacak ve başkalarını suçlamadan önce kendi nefis muhasebesini yapmak suretiyle yoluna devam edecek.” 

l “Soruyorum, Sünnilerin, Şiilerin aklı yok mu? Birtakım terör örgütlerinin vahşice, barbarca, insanlık dışı saldırıları, o terör örgütlerine değil, onları kukla gibi oynatanlara büyük faydalar sağlıyor. Ama o terör örgütünün içinde yer alanların, o terör örgütlerine sempati duyanların, kol, kanat gerenlerin Allah aşkına hiç aklı yok mu?”

l “İnanın ne Sünni kazanıyor, ne de Şii... İnanın ne Türk kazanıyor ne de Kürt, Arap kazanıyor. Her zaman kaybeden biziz, yani biz Müslümanlar. Kazanan ise bizim kardeşlerimizi böyle birbiriyle çatıştıranlar oluyor... Onun için akletmek durumundayız. Ne oluyor diye samimi şekilde gönülden, yürekten olan biteni tekrar tekrar sorgulamak durumundayız. Olan biteni sadece Yemenli, Iraklı, Suriyeli, Mısırlı kardeşlerimiz değil, Libyalı kardeşlerimiz değil, Tunuslu kardeşlerimiz değil burada Türkiye Cumhuriyeti’nde 78 milyon bizler de samimi şekilde sorgulamak, eleştiriden önce kendi özeleştirimizi samimiyetle yapmak zorundayız.” 

NİYE İRAN’A YANAŞTILAR?

Bence Tayyip Erdoğan; bu sözleri, sadece “Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı” olarak değil, bunun da ötesinde; “bu coğrafyaya sevdalı, bu coğrafyanın derdini dert edinen bir insan” olarak söylüyor...

Doğrusunu söylemek gerekirse;

Erdoğan, bu “uyarı”ları yaptığı, “bu coğrafyanın insanlarını bilinçlendirmeye çalıştığı” için, “ABD, İsrail, İngiliz ve Emperyalist Batı” tarafından “denklemin dışında” tutulmak isteniyor!..

Erdoğan, “oyunu gördüğü” için, sürekli “halkları uyardığı” için, “emperyalistlerin çıkar ve hedeflerine takoz koymaya çalıştığı” için sevilmiyor “Batı” tarafından!..

ABD ve Batı, “Erdoğan’ı kullanamayacağını” gördüğü için “Esed’e yanaşmaya” çalışıyor... “Erdoğan’ın; Batı’nın çıkarlarını değil, bölgenin çıkarlarını ön plâna aldığını” gördükleri için, “İran’la iş bitirmeye” çalışıyorlar!..

Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da neler olduğunu görüyorsunuz... Bu üç ülkeyi tamamen “kendi yörüngesine” sokan İran; şu anda da “Yemen’e hakim olabilmek” için, ülkede “iç savaş” başlattı!.. Sırada, belki Kuveyt ve S.Arabistan var!..

Düne kadar, Erdoğan’ın “Osmanlı İmparatorluğu’nu canlandırmaya” çalıştığını iddia eden ABD ve Batı, acaba adım adım gerçekleşen “İran İmparatorluğu”na niye göz yumuyor?!?..

Düşünebiliyor musunuz;

Ortadoğu coğrafyasında, “fiilî” olarak “5 İran devleti” kurulmuş durumda, “6. ve 7. İran devletleri” de kurulma aşamasında ama, ABD ve Batı İran’a sessiz!..

Acaba neden?!?..

HERKES AKLINI BAŞINA ALSIN!

Hiç kuşkunuz olmasın ki;

“Emperyalist emelleri için Erdoğan ve Türkiye’yi kullanamayacağını” gören ABD ve Batı, şimdi “İran’ı kullanacağını” hesap ediyor ve bu yüzden de “İran yayılmacılığı”na göz yumuyor!.. 

İran’a göz yumuyor ki, bunun sonunda çıkacak bir “Sünni-Şii Savaşı” da “emperyalistler”in işine gelir!..

Öyle ya;

Tohumuna para mı saydılar?

Bütün bunlar göz önüne alındığında, “Erdoğan’ın uyarıları”nın ne kadar önemli olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor!..  

Bu sözleri, “Kürt aktörler” de, “Türkiye’de ve bu coğrafyada yaşayan bütün bireyler” de, çok iyi okumalıdır!..

Ne diyor Tayyip Erdoğan;

“Birbirimizi kardeş görelim, ellerimizi sıkıca kenetleyelim... Biz kenetlenirsek, dışarıdan hiç kimse bizim aramıza nifak sokamaz!”

O halde;

Vakit “kenetlenme vakti”dir!..

Yoksa;

“Sinsi plân” işlemeye devam ediyor!..

Bugün, “barış ve kardeşlik” zamanı...

Yarın, çok geç olabilir!..

 *****************************************************************************

Müslüman mahallesinde salyangoz satanlara hoşt!

Bunlar “çağdaş” geçinirler, bunlar “aydın” geçinirler ve “ilerici” olduklarını iddia ederler ya; ne kadar “çağdaş, aydın ve ilerici” olduklarını bir defa daha gösterdiler... Benim, 13 Mart günü yazdığım; “İstanbul Şehir Tiyatrosu Gezi’cilerin işgali altında” başlıklı yazıma, tam 8 gün sonra, yani 22 Mart’ta cevap vermişler!.. Bazı tiyatrocular, beni; “cinsel ayrımcılık” yapmak ve kendilerini “hedef göstermek”le suçlamışlar... Bu ithamlar artık bayatladı, ayağa düştü... Bu ithamlar; “sorulara cevap veremeyenler”in sığındığı “bayatlamış ucuz numaralar”dır!.. Daha fazla söze gerek yok!..

Sorularıma cevap versinler... Desinler ki; “Gezi kalkışmasını tam okuyamadığımız için o twitleri attık!”... Desinler  ki; “TGB mikrofonlarına yaptığımız o açıklamalardan pişmanız!”

Hem “ilkelerimizden ödün vermeden işimizi yapmaya devam edeceğiz” diyorlar, hem de “7 aydır sanatçı-yönetici uyumu içinde çalıştıklarını” söylüyorlar!.. O zaman, demek oluyor ki; “ilkelerinden taviz veren, Şehir Tiyatrosu’nun yöneticileri”dir!..

Ortada “uyum” mu var, yoksa, yöneticileri de “kendilerine uydurma” mı?..

Bana, Muhsin Ertuğrul’un deyimiyle, “höst” diyenlere, ben de diyorum ki; “Hoşt!”

“Müslüman mahallesinde

Salyangoz satanlara hoşt!”

Bırakın “tiyatro” yapmayı, sorularıma cevap verin...

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23