• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hasan Karakaya
Hasan Karakaya
TÜM YAZILARI

Deliller uydurma, belgeler sahte... Madımak, Derin Proje!

04 Temmuz 2015
A


Hasan Karakaya İletişim: [email protected]

Bugün, 4 Temmuz 2015... Araya başka konular girince, bu yazıyı yazmakta “2 gün” geciktim!.. Ama siz, bu yazıyı, 2 Temmuz’da yazdığımı kabul edin...

Demek oluyor ki;

2 Temmuz 1993’teki “Madımak olay-ları”nın üzerinden “22 koca yıl” geçmiş...

Dile kolay, 22 yıl!..

Ahmet Turan Kılıç adlı Sivaslı vatandaş, 22 yıl önce “59 yaşında” ve işinde-gücündeydi!..

Ama bugün 81 yaşında;

Ve hâlâ cezaevinde!..

Ahmet Turan Kılıç “sivil polisler” tarafından evinden alınıp, karakola götürüldüğünde, oğlu Feyzullah, henüz “5 yaşında”ydı!..

Feyzullah, bugün 27 yaşında!..

Babasına dair tek hatırladığı;

“Hapishane koridorları!”

Malûm;

“Dumandan zehirlenerek ve Madımak Oteli’nin lobisinde, içeriden kurşunlanarak” ölenlerin sayısı 37... Ama, “Madımakçı”lar, “4 ölü”yü saymazlar, hep “33”  derler!..

Ve 22 yıldır hep aynı edebiyat;

“Yakılarak öldürüldüler!”

Peki, kim yaktı?..

İşte o belli değil!..

“Derin”lere bir türlü inmezler!..

Dönemin tek tanıkları; Süleyman Demirel ve Erdal İnönü başta olmak üzere Vali Ahmet Karabilgin ve Emniyet Müdürü Doğukan Öner’di!..

Ne var ki;

Demirel ve İnönü, “Derin devlet sırları”yla gittiler... Dolayısıyla, Demirel’in; “Devlet, rutin dışına da çıkabilir” sözleri hafızalara kazındı, kaldı!..

Madımak olayları ile ilgili, geçen “22 yıl” içinde, en az “30-35 yazı” yazdım... Ama, hâlâ anlayamadığım ve cevabını bulamadığım bir soru var!..

“Madımak olayları olduğu gün Sivas’ta olmayan ve hatta olaylardan 2-3 gün sonra Sivas’a gelen birçok insan, niye hâlâ hapistedir?..”

Çünkü onlar;

“Sanık” değil, “mazlum”du!..

Onun için, hep diyoruz ki;

“Müslümana zulmün adı Madımak!”

ATILMAYAN SLOGANA İDAM!

Biliyorsunuz ama, yine hatırlatayım:

“Derin bir proje” olan Madımak olaylarında, sanıklar, önce “protesto gösterisi”nden yargılanmışlar ve “hafif cezalar” almışlardı!..

Ne var ki; 

Ankara 1. Nolu DGM’nin kararı “temyiz” edildi ve Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ne götürüldü...

Yargıtay 9. Ceza Dairesi de; altında bugünün “CHP milletvekili” olan  Av. Şenal Sarıhan’ın imzası bulunan “temyiz dilekçesi”ne bakıp, kararını verdi:

“Madımak sanıkları protestodan değil, idam talebiyle yargılanmalı!”

İyi hoş da; 

Yargıtay’ın elinde nasıl bir “delil” vardı ki; DGM’nin kararını bozup, “idam” istiyordu?..

Madalyonun öteki yüzünü bir “mektup” aydınlattı... Tutuklu bulunduğu Sincan F Tipi Cezaevi’nden Akit’e mektup yazan Sivas mağduru Bülent Düvenci, mektubunda demişti ki;

“Şenal Sarıhan, hiçbir polis tutanağında olmayan, 7 saatlik kamera ve ses kayıtlarının hiçbir yerinde geçmeyen bir sloganı dosyaya ekleterek bizleri Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya teşebbüsle yargılattı... Sözde ‘Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak’ sloganının atıldığını iddia eden kişi Şenal Sarıhan’dır... Sarıhan suç vasfının değişip, bizim idamla yargılanabilmemiz için verdiği dilekçede bu sloganı eklemiştir.

Avukatlarımızın tüm itirazına rağmen, ayak oyunları ile Ankara’ya getirdikleri dosyaya bakan seçme hakimler, bir avukatın iddiasını delil gibi değerlendirdi.

Dosyanın hiçbir yerinde bu sloganla ilgili bir veri yok. Tamamen Sarıhan’ın icadı bir slogandır. Maalesef dönemin militan yargısı ile işbirliği içinde sözde suç delili üretilmiştir.”

ASIL ONLAR HAPSEDİLMELİ!

Bülent Düvenci’nin bu iddiası, “çok ciddi bir iddia”dır!.. Bu dâvâ yeniden görülür ve “delil”ler ortaya konulursa var ya; “Sivas mazlumları”nın tamamı dışarıya çıkar, onların yerine de Av. Şenal Sarıhan başta olmak üzere, o dönem 9. Daire Başkanı olan Demirel Tavil, Hasan Gerçeker, Mater Kaban, Şule Erol ve Süleyman Erkan içeri girerler!..

Girmeleri de gerekir!..

Öyle ya; 

Bir avukatın üretip, uydurduğu sloganı, siz nasıl “delil” kabul eder ve kararınızı ona göre nasıl verirsiniz?..

Düşünebiliyor musunuz;

Avukat Hanım Ankara’da oturuyor ama, Sivas’ta atılan sloganı duyuyor, mahkeme de bunu kabul ediyor!..

Şu hâle bakın; 

Sanıkların “idam”la yargılanması için, “atılmayan bir slogan” icat ediyor ve diğer sloganların arasına; “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak” sloganını da sıkıştırıyor!.. Mahkeme de, “olmayan bu sloganı” delil kabul edip, kararını veriyor: 

“Sanıkları idamla yargılayın!”

Şenal Sarıhan’dan başlamak üzere, kararı veren Yargıtay 9. Daire Başkanı ve üyelerinin “sanık sandalyesi”ne oturtulmasını istemek, herhalde “rövanş”a girmez!..

İsterse girsin!..

“Delil üretip, mahkemeyi yanıltmak” nasıl bir suç ise, mahkemenin o delil(!)e “sazan” gibi atlaması da “suç” olsa gerek!.

Bence, 22 yıl sonra bile olsa, “Sivas Dosyası” yeniden açılmalı ve “Madımak’ın gerçek katilleri” ortaya çıkarılmalıdır!..

Çünkü Sivas mağdurları;

“22 yıldır yürütülen bir algı operasyonunun kurbanları”dır!..

O SLOGANI BELGELEYİN!

Eğer Şenal Sarıhan; Sivas zanlılarının; “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak” şeklinde bir slogan attığını “uydurmasaydı”, bu insanlar bugün hapiste olmayacaktı!..

Şenal Sarıhan, bugün “CHP milletvekili”dir!.. Kendisine açık çağrı yapıyorum; gösterilerde, “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak” diye bir “slogan” atıldığını belgelesin, bütün yazdıklarımı geri alacak, üstüne üstlük, “özür” de dileyeceğim!..

Ama, yok öyle bir slogan!..

Atılan sloganlar belli:

“Sivas Aziz’e mezar olacak!”

“Vali istifa!.. Vali istifa!”

“Müslüman Türkiye!”

Evet, sloganlar bunlar!..

Peki, Şenal Sarıhan’ın atıldığını iddia ettiği slogan nerede?..

Buyursun, dinletsin!..

Şu hâle bakın;

Kadın “Ankara’da” oturuyor ama “Sivas’ta atılan sloganı” duyuyor!..

Ne kulakmış be!..

TANSEL DE AYNISINI YAPMIŞTI!

Ama, ben bu “familya”yı iyi tanırım!.. Mesela, Emin Çölaşan’ın karısı Tansel Çölaşan da; “Danıştay Başkanvekili” koltuğunda otururken; Danıştay’daki “tabanca sesi”ni duymamış ama, Alparslan Arslan’ın attığı sloganı(!) duymuştu!..

Olayı biliyor olmalısınız;

17 Mayıs 2006’da işlenen ve Mustafa Yücel Özbilgin’in ölümüyle sonuçlanan “Danıştay baskını”ndan kısa bir süre sonra, dönemin Danıştay Başkanvekili Tansel Çölaşan; tetikçi Alparslan Arslan’ın, saldırı esnasında “tekbir” getirdiğini, “Allah’ın elçisiyiz, askeriyiz!.. Türban kararının cezasını çekeceksiniz!” diye bağırdığını ileri sürmüştü!..

Ne var ki, bu açıklama; 

“Saldırıyı baştan sona yaşayan” ve masanın altına gizlenerek canını kurtaran hakimlerden Ayfer Özdemir tarafından yalanlanmıştı... Ayfer Hanım; “Katil, kin ve nefretle kaşlarını çatmıştı!.. HİÇBİR ŞEY SÖYLEMEDEN ateş etmeye başladı!” diyordu!..

O zaman da sormuştuk, tekrar soralım:

“Atılmayan sloganı” nasıl duydunuz?.

Aynı soruyu Şenal Sarıhan’a da soralım: Size “gaipten sesler” mi geliyor ki, “atılmayan sloganları” duyuyorsunuz?..

Yoksa, “cin”ler mi söylüyor?!?..

İşte, bugün “algı operasyonu” dediğimiz “Psikolojik Savaş Tekniği”nin metodları, tam da bunlardır!..

“Olgu” ne olursa olsun; önemli olan “algıları yönlendirmek”tir!..

Algıları yönlendirmeyi başardın mı, “psikolojik üstünlük” sağlar ve her dediğinize inandırırsınız!..

Sivas’ta Şenal Sarıhan’ın, 

Danıştay’da Tansel Çölaşan’ın yaptığı, tam da budur!.. “Olmayan bir slogan” icat ettiler ve “Derin bir proje” olan cinayetleri “Müslümanlar”ın üzerine yıktılar!.. Çünkü, Derin Devlet; “Alevilerle, Sünniler”in, “Antilaiklerle, laiklerin” çatışmasını istiyordu!..

ÇEMKİRMEYİN, CEVAP VERİN!

Oysa, özellikle “Madımak Faciası” ile ilgili öyle “sorular” var ki, bu sorulara “22 yıldır cevap verilemedi”, olayın “derin bir proje” olduğu görülemedi ve onlarca insan, “atılmayan bir slogan”la müebbet hapse mahkûm edilip, hâlâ hapislerde çürütülüyor!..

“Müslümana zulmün adı Madımak” dediğimiz için bizlere kızanlar, “ölü seviciliği”ni bir tarafa bırakıp, şu “soru”lara cevap vermelidir:

l 1- Sivas kamuoyunda “ispiyon tahtası” olarak bilinen “tahta”Ali Baba Mahallesi’ne kim yerleştirdi?.. O tahtadaki isimlerin, daha sonra bugün Doğu Perinçek’in sahibi olduğu Aydınlık adlı gazetede yayınlanması ve ardından o “tahta”da adı geçen kişilerin tutuklanarak, bazıları hakkında “idam” kararı verilmesi tamamen bir tesadüf mü, yoksa kapsamlı bir araştırma ürünü müdür?..

l 2- SHP’nin eski Genel Başkanı Erdal İnönü’nün kontenjanından Sivas’a tayin edilen Vali Ahmet Karabilgin’in ataması, sadece bir “rastlantı” olarak görülebilir mi?.. “Aşırı sol” eğilimleri ile tanınan Karabilgin’in, “devrim şehitleri adına saygı duruşu”nda bulunması suç değil miydi?.. 

l 3- Cuma hutbesi okunduğu sırada, cami etrafında bulunan “güruh”un davul-zurna çalmasına niçin göz yumulmuştur?.. Camiden çıkan öfkeli kalabalığın büyüme ihtimalini gözönünde bulunduran Emniyet Müdürü Doğukan Öner’in, “dağıtalım mı?” önerisine, Vali Ahmet Karabilgin, niçin “gerek yok” demiştir?.. Vali Karabilgin, bu “ihmal”inden dolayı herhangi bir kanunî takibata uğramış mıdır?

l 4- Her yıl Banaz’da yapılan şenliklerin, 1993’te aniden “Sivas merkezi”ne alınması bir tesadüf müdür?.. Banaz köyündeki şenliklerin Sivas merkezine alınması için Vali Ahmet Karabilgin ve İl Kültür Müdürü “özel gayret” göstermişler midir?.. Aralarında, zamanın SHP Milletvekili Azimet Köylüoğlu’nun da bulunduğu birçok Sivaslı’nın, “Bu şenlikleri Sivas kaldırmaz!” şeklindeki uyarıları niçin dikkate alınmamıştır?.

l 5- Özellikle Aziz Nesin, Sivas’a niçin davet edilmiş ve Peygamber Efendimiz’e yönelik saldırgan ifadelerle, kitleleri kışkırtmasına niçin göz yumulmuştur? Aziz Nesin, henüz şehre gelmeden, Sivas’ın dört bir yanına dağıtılan “bildiri”leri kimler, “nerede” hazırlamış ve “kimler” dağıtmıştır?

O TALİMAT NİYE VERİLDİ?

l 6- Sivas olaylarının başlamasından iki gün önce; Sivas Numune Hastanesi personelinin tamamına yakınının çevre illere gönderilmesi bir tesadüf müdür?..

l 7- Devrin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü; Madımak Oteli’nde bulunanlara, niçin “şehri terk etmeyin!” tavsiyesinde bulunmuştur?

l 8- Madımak Oteli’nin kâtibi Ahmet Öztürk, tanık ifadelerine göre “içeriden” ve hem de “camdan dışarısını seyrediyor” olmasına rağmen “ensesinden” vuruldu!.. Onu vuran “kurşun” kimin silahından çıktı?.. Ahmet Öztürk’ü “otel içinden” vuran kurşunun çıktığı silah veya silahlar konusunda niçin hiçbir balistik inceleme yapılmadı?..

l 9- Pir Sultan Abdal etkinliklerine bir hafta kala İstasyon Caddesi’ndeki direklere asılan, “Cumhuriyet şehrini yobazlara mezar edeceğiz” şeklindeki pankart ve afişlerle halkı tahrik edenler kimlerdi acaba?..

AZİZ NESİN NEREDEYDİ?

l 10- Kalabalık birikmiş Madımak’ın önünde... İş, çığırından ha çıktı, ha çıkacak... Dışarıda bekleyenler, Aziz Nesin’i istiyor... O an; Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu müracaat ediyor Vali Ahmet Karabilgin’e:

“İsterseniz; kepçe ile yıkalım otelin arka duvarlarını... İçeridekileri oradan kaçıralım!”

Bu talep, Vali Ahmet Karabilgin tarafından niçin reddedildi?..

l 11- Polis ve asker, her tarafı kontrol altında tutmasına rağmen, çevre yollardan Madımak Oteli’nin bulunduğu yere gelmek “serbest” idi... Peki; işlerin sarpa sardığını görüp de, otelin önünden ayrılmak isteyenler niçin engellendi?

l 12- Gösteriler başlayıp da kalabalık Madımak Oteli’ne doğru yürürken, Aziz Nesin neredeydi?.. Hafik Gölü kenarında bir grupla birlikte içki içtiği iddiaları niçin araştırılmadı?.. Aziz Nesin’in; tepkiler zirveye ulaşıp, işler çığırından çıktığında; “içki meclisi”nden apar-topar kaldırılıp, Madımak Oteli’ne getirildiği doğru mudur?..

DERİN PROJENİN FİGÜRANLARI!

Bu soruları, “22 yıldır” hep sorduk...

Bundan sonra da soracağız!..

Ama, lütfen;

Bize “çemkirmeden” ve de “ölü seviciliği”nin hazzı ile “hakaret” etmeden önce, sorun kendinize;

“Sahi ya, Madımak; Alevi-Sünni çatışması çıkarmak isteyenlerin derin bir projesi olabilir mi?.. Yoksa, biz de bu projenin figüranları mıyız?”

Sadece bunu sorun kendinize!..

Kafanızda, en ufak bir “kuşku” uyanırsa; buyrun, oturup konuşalım!..

Yoksa;

Leyleğin ömrünün “lak lak”la geçmesi gibi, sizin ömrünüz de “slogan” atmakla geçer!..

“Derin”e inin, derine!..

Korkmayın, boğulmazsınız!..

 ***********************************************************************

Paralelci Abi’nin Kumar’da yediği Himmet paraları!

“Uyanın” dedik, “bunlara para kaptırmayın” dedik... Bunların “dinle-imanla” ilgisi yok, dedik... Bunlar, “yardım” filan dağıtmıyor, bunlar topladıkları “bağış”ları, “himmet”leri zevk ve sefa yolunda harcıyor dedik, ama bir türlü dinletemedik!..

Bize dediler ki; “Siz iftira atıyorsunuz!”

Peki, biz iftira atıyorsak, bu “salak”ların, bu “keriz”lerin, bu “aptal”ların, bu “enayi”lerin parasını yiyen kim?..

Cem Küçük’ü tebrik ediyorum... 

Dünkü Star’da müthiş bir habere imza atmış ve Samanyolu Holding’in Genel Müdür Yardımcısı Ekrem Yalvak’ın; Cemaat’ten toplanan “himmet paralarını kumarda nasıl yediğini” belgelemiş!..

Dile kolay; “himmet” paralarını “zimmet”ine geçiren Ekrem Yalvak, koymuş 1 milyon doları çantaya, gitmiş “KKTC kumarhaneleri”ne!..

Kadınlar-kızlar, içkiler-viskiler derken, bir bakmış “1 milyon dolar suyunu çekmiş!”

Ekrem Yalvak, “1 milyon doları kumarda kaybetmiş” ama umurunda değilmiş!.. Çünkü bu para “enayi, keriz ve aptal”ların paralarıymış!.. Para tükenince; “Onlar enayiliklerine doymasın!” demiş!..

Anlayacağınız, adam “hayır” parası dememiş; 1 milyon dolarla “Kral Dairesi”nde kalmış, kumar oynamış!.. Ve kuruşuna kadar harcamış parayı!..

“Paralelci kerizlere duyurulur!”

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23